Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugün (5 Ekim) grup toplantısında yaptığı konuşmadan sonra paylaştığı Twitter mesajında şöyle dedi:
“Erdoğan’ın yaptığı açıklamanın Kılıçdaroğlu’nun yasa teklifini açığa düşürdüğünü iddia edenler yanılıyor. Bilakis bu konu temel hak ve özgürlükler konusunda karşılıklı el yükseltme furyasına yol açacaksa, açsın, güzel.”
Bengisu bugünkü yazısında da Kılıçdaroğlu’nun attığı adımın çok önemli olduğunu savunmuş, bunun böyle olduğunun iki tarafın Ortodokslarının tavrına bakarak dahi görülebileceğini söylemişti. Karaca’nın yazısı şöyle:
Kemal Kılıçdaroğlu evinden yaptığı videoların sonuncusunda, ‘kanayan yaraları sarmak’ diyerek, kadınların kılık kıyafet serbestliğini yasal zemine kavuşturacak bir teklif vereceklerini söyleyince koptu bir kıyamet.
Vallahi haklıymış. Sahi turnusol kağıdıymış.
Siz onu adam sandıklarınızı adamlardan ayıran bir süzgeç olarak anlayın.
Meğer kadınların ne yaşadığını avuçlarının içi gibi bilen çok erkek varmış.
O iş çözüldüydü şimdi ne gerek vardı diyenin bini paraydı anlayacağınız ve partiye, ideolojiye, yaşa, mesleğe bakmıyordu.
CHP’nin ve AK Parti’nin ortodoksları çok rahatsız olmuştu.
İlk grup “Bebeler açken millet eve ekmek götürmezken, ülkedeki tek özgürlük neredeyse başını örtme özgürlüğü iken Kemal Bey naapıyor, üç beş oyun peşine düşüyor” diyerek ağza alınmayacak hakaretler savuruyordu.
Bazıları bu fikrin mucidi olarak gördükleri ve son altılı masa toplantısında bu fikri dayattığını varsaydıkları Ahmet Davutoğlu’na hakaret ediyordu.
Kılıçdaroğlu’nun sunduğu teklifin özü, geçmişte dramatik fiili durumlarla sebep olunmuş hak ihlalleri ve yol açtığı travmalar bir daha olmasın diye, bir hakkın ve özgürlüğün garanti altına alınması amacıyla ‘açıklayıcı’ ve ‘teyit edici’ bir yasa tarafından garanti altına alınmasından ibaret.
İbaret dediğime bakıp da büyük bir hamle olduğunun farkında değilim sanmayın.
Büyük olmasa bu kadar muarızı olmazdı zaten.
“Gereksiz” olsaydı, “gereksiz” denilir geçilirdi, manyağa bağlamak da gereksiz görülürdü.
Oysa teklifin gerekçe bölümünden kanun teklifinin ağırlıklı olarak ‘başörtülü kadınlar için’ düşünüldüğü belli olsa da amaç bütün kadınların huzuru.
Manasız yasaklar, kurallar geçmişte Şafak Pavey gibi protez bacağı olduğu için pantolon giymeyi tercih eden bir kadına etek giydirdi bu ülkenin TBMM’sinde.
Tecavüze uğrayıp suç duyurusu yapan kadınlara gün geldi ‘etek boyu’ soruldu mahkemede.
Nitekim, bakın teklif şu şekilde: “Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşlarına bağlı olarak bir mesleği icra eden kadınlar, yürüttükleri mesleğin icrası kapsamında giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma vb. dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi temel hak ve özgürlükleri ihlal edecek biçimde herhangi bir zorlamaya tabi tutulamaz”.
Neredeyse anayasa maddesi gibi. Pür ve steril bir dil söz konusu.
Ortalama vicdan sahibi, yakın tarih ülke bilgisi olan biri bu metinle nasıl bir sorun yaşar, o kişinin nasıl bir karanlık iç dünyası vardır, annesi tarafından hiç mi sevilmemiştir bilemem. Bildiğim bu sorunlarını artık memleketi kutuplaştırma dinamosu olarak kullanamayacakları. Rahatça indükleyebildikleri ‘kapalı devre CHP’ artık o santralde oturmuyor. Bu CHP en azından kendini aşmaya, başka bir şey olmaya çalışıyor, verdiği izlenim bu.
Çok ilginç gerçekten. Cezaevine düşen insanlar bile kendilerini geliştirebilirken, CHP’yi bir cezaevinden bile katı, aşılamaz ve geçilemez bir kale gibi tasavvur edenler hayır hayır küçük olsun bizim olsun, hava alsın ama kale olsun diye direniyorlar.
Bakın şöyle özetleyelim:
Bugün başını örtme özgürlüğü var, çünkü iktidarda yasaları “Yasalarda böyle bir yasak yok” diye okuyan bir parti var.
Aslında fiili bir durumdan yararlanılıyor. Gelinen nokta hep böyle devam edermiş, bu aşamadan bir daha hiç geri düşülmezmiş gibi yapılıyor ama bu gerçek değil.
Yarın tıpkı daha önceki yıllarda olduğu gibi yasal bir referansı olmadığı halde bir yönetmelik, genelge eliyle yahut bir amirin hiyerarşideki üstünlüğüne dayanarak verdiği bir emirle ‘yine’ yasaklanabilir.
Hatta kimilerinin böyle fantezileri de var.
Bu fantezilerine altılı masa eliyle iktidara epey yakınlaşmış CHP’yi alet edecekleri korkusu sadece AK Parti tabanında yok, bütün muhafazakarlarda ve dindarlarda var.
Kılıçdaroğlu’nun helalleşme ile başladığı, sonra kendi tarafına dönüp “Benimle misiniz?” diyerek bağlılık tazelediği ve nihayet kanun teklifi ile yaptığı hamlenin büyüklüğü, CHP adına yeni bir main stream oluşturmasında ve bu tür yasakçı fanteziler besleyenleri marjinalize edecek olmasında.
Çözülmesi güvence altında olduğunu göstermiyor
En ilginç itiraz ciheti de “AK Parti’den kopanların başörtüsü derdi varsa niye Gelecek ve Deva’nın oyları yüksek değil?” sorusunda. Deva ve Gelecek altılı masada olduğu ve altılı masanın en belirleyici unsuru CHP olduğu için olabilir mi acaba? Tam da bu nedenle CHP, normalleşmek istediği ve bir yandan da tarihi bagajının bilincinde olduğu için böyle bir işe girişiyor olabilir mi acaba?
AK Partililer ise “Bu mevzuu zaten çözüldü, neyin peşindesiniz?” diye sorguluyor.
Çözüldü mü yoksa Erdoğan’ın garantörlüğü sürdüğü müddetçe devam edecek bir görece ve geçici müsterih olma hali mi var? Eğer öyleyse şimdilik çözülmüş olması güvence altında olduğunu göstermez.
Ki bu durum kitlelerde açık açık “Erdoğan varsa varız yoksa yasaklar geri döner” şeklinde yaşanıyor, görmüyor muyuz?
Görüyorsak şunu sormuyor muyuz: Başörtülü kadınlar siyasi rehine olmak zorunda mı?
Üstelik artık Kılıçdaroğlu’nun bile gördüğü şekilde, aslında sorunlar bitmiş değil, sadece münbit bir sorun yatağı ve hak ihlalleri vadisi haline gelmiş ülkemizde, iktidar cephesinde temsil edildikleri görüngüsü de oluştuğundan mütevellit, sıralamanın altına düşmüş durumdalar.
Başörtülü kadınların işvereninin çoğunlukla sadece devlet olması bile bize bir şey anlatıyor. Kamu kurumlarında çok fazla başörtülü olmasının nedenlerinden biri de özel sektörde eğitimini gördükleri işi yapma konusunda kapıların hala kapalı olmasından. Öyle olunca da bu kadınlar devlete daha da yaklaşıyorlar, yaklaştıkça da iktidarın yapıp ettiklerinden/yanlışlarından sorumluymuş gibi ya da ballı ihaleci işadamı/ yandaş müteahhit kızı-karısı gibi muamele gördüklerinden bileyleniyorlar. AK Parti’nin ve Erdoğan’ın oylarının gözlemlenebilir bir yüzdesini başörtülü kadınların teşkil etmesi bundan. İktidarın kabaran sicili ve muhalefetin tabanındaki rövanşistler, daha doğrusu dişlerini zayıf halkaya geçirme heveslisi sahte muhalifler pek çok konuda itiraz sahibi olan, hatta iktidara karşı iyiden iyiye öfke duymaya başlamış olanlarda bile “Erdoğan giderse halimiz harap” duygusunun oluşmasına yol açıyor. Siyasi rehine durumunu da tam olarak bu durum, ortodoksların dolaylı işbirliği yaratıyor.
Herkes için demokrasi diyen, barış diyen özgürlük diyen bir muhalefet partisi, hem de altılı masa gibi bir uzlaşı projesine imza atmış bir genel başkan, toplumun önemli bir kesiminde var olan ve toplumun diğer katmanlarını da etkileyen bu huzursuzluk halini es geçebilir mi?
Neden geçsin?
Üstelik gidilen her yerde kendisine bu konu söylenirken.
Bilgiye dayalı olarak anlatıyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu yurt geneline yayılmış birçok il, ilçe ve belediyede yerel kanaat önderleriyle yüzlerce basına kapalı toplantı yaptı. Her toplantıda Kılıçdaroğlu’na söylenen şu oldu: “Kemal Bey sizin samimi olduğunuzu görüyoruz, iyisiniz hoşsunuz da, hepimizin başörtülü kızı, bacısı, eşi var. Biz muhtemel bir iktidar değişiminde başörtülü kadınların yeniden eziyet görmelerinden korkuyoruz, bu korku sadece bize has değil, muhafazakar dindar insanların genel olarak korkusu bu.”
Kaynağım, Kılıçdaroğlu’nun baş danışmanlarından Deniz Demir. Kendisi bu helalleşme projesinin altına etini, kemiğini, başını koymuş biri.
İsteyen kendisine ulaşıp sorabilir. “Ne gerek vardı”cı CHP’lileri, CHP parti meclis üyesi ve başdanışman sıfatıyla Deniz Demir aydınlatsın.
Halkın aynası en iyi turnusoldur.