Katar’ın Dünya Kupası’na ev sahipliği yapması ne anlama geliyor?
Tabii bu oldukça özel bir durum, zira bu soruya verilebilecek ilk cevap olarak aklıma direkt mevsim geliyor. Gerçi esas ilgi çekici şey bu olmayabilir, ancak bu durum her dört yılda bir yaz aylarında, dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca futbol taraftarı için neredeyse “kutsal” sayılan olağan takvimi baştan aşağı değiştiriyor. Tıpkı dini aylar gibi futbol taraftarları için de kutsal aylar vardır. Eğer maçlar başka bir kıtada oynanıyorsa, izlemeniz için çok erken bir saatte kalkmanız gerekiyor. Malum, din içinde biraz çilecilik barındırmazsa din olmaktan çıkar.
Yaz mevsiminde futbol organizasyonu yapmak, farklı ülkelerdeki maç sezonlarıyla da uyumludur. Ligler, sezonlarını Dünya Kupası maçları başlamadan hemen önce bitirirler ve oyuncuların da dinlenmek için zamanları kalır. Dahası, taraftarların da ulusal ligleri izlemelerine ve ardından da Dünya Kupası’na odaklanmaları için zamanları kalıyor. Bugün Katar’da gerçekleştirilen organizasyon ise insanlara bu şansı vermiyor. Halihazırda ulusal ligler devam ediyor. Daha geçen hafta sonu, yaşadığım şehir olan İstanbul’da ve başka yerlerde derbi maçları oynandı ve bu hafta ise futbol camiasından dostlarım bana bunun bir skandal olduğunu söylüyor. Konuya dair İngiltere’den, Lübnan’dan ve Türkiye’den pek çok mesaj aldım. İşte tam da bu nedenle, ilk kez Kasım/Aralık aylarında Katar’daki organizasyon için gerçekleşen bu takvim değişikliği, futbol dünyasının genel ritmini bozuyor.
Her zamanki takvimin aksine gelişen böylesi bir değişiklik sizce olumlu mu?
Hiç sanmıyorum. Birçok taraftar gibi ben de bu konuda muhafazakar sayılırım. Belki de olağan takvimde değişiklik yapılmasını arzulamıyoruzdur. Öte yandan bu durum aynı zamanda havanın derecesi ile ilgili bir mesele zira hava sıcaklığının nasıl olacağını ve bunun neyle sonuçlanacağını kimse bilmiyor. Her türlü teknolojik ve mimari önlemi aldıklarına eminim ancak bu da çevresel konularda hassasiyetlerin arttığı günümüz dünyasında enerji ve iklim değişikliği meselesiyle bağlantılı olarak insanı endişelendiriyor. Dahası, bir de tabii ki Katar’daki çalışma koşulları var. Körfez’de, çoğunlukla Güney Asya, Güneydoğu Asya’dan ve Orta Doğu’daki çeşitli yoksul bölgelerden gelen yabancı işçilerin çalışma koşulları bizi yıllardır endişelendiriyor. Bu gerçekten çok büyük bir ağ. Çoğunluğu erkek olan bu insanlar, ekmek parası için ailelerini geride bırakıyorlar. Kadınlar da ayrıca dadı olarak çalıştıkları gibi bazı diğer ev işlerini ücret karşılığında yapmaya gitmekteler. En azından yakın zamana kadar şunu söyleyebiliriz ki insanlar çok ağır bir şekilde hiçbir güvence olmaksızın çalışıyorlardı. Bazılarımız bunu sözleşmeli kölelik veya serflikle bile özdeşleştirdi. Açıkçası, Katar organizasyon için pek çok yeni inşaat yapmak zorunda kaldığından durum daha da kötü bir hal aldı. Buna ek olarak bazı günlerde sıcaklıkların 90 dereceye ulaşması da muhtemel. İşin sonunda organizasyon gayet başarılı olacaktır ancak bu çalışma koşulları zihnimizi gerçekten yoğun bir düzeyde meşgul ettiğinden birçok hayran derin bir endişe taşıyor. Meseleye dair kesin olan bir şey var: öyle ya da böyle, akademisyenler olarak tüm bunları inceliyor ve incelemelerimiz sonucu yeni fikirler geliştiriyor olacağız.
Stephen Ortega’nın Küresel Sporlar Girişimi ile beraber Orta Doğu Çalışmaları Merkezi’nde, “Beyaz Fikriyat” adlı bir kitap yazan eski Fransız oyuncu Lilian Thuram’ı ağırladığımız bir etkinlik düzenledik. Kitabına dair halka açık bir tartışma yapmadan önce onunla beraber Fransa-Tunus maçını izleyeceğiz. Bazıları futbolla ilgilenmese bile bunun topluluk için oldukça iyi olacağını umuyoruz.
Ayrıca Uluslararası Çalışma Örgütü’nden bir temsilcinin bu organizasyondan önce veya hemen sonra bizimle iletişime geçmesini ayarlamaya çalışıyorum. Akademik bir kurum olarak topluluğumuzun, Katar’daki koşulların ve bu koşulların gelecekteki olası yansımalarının bize neler söyleyebileceğinin farkında olması gerekiyor. Ayrıca, insan hakları sicili berbat olan otoriter ülkelerde düzenlenen daha önceki Dünya Kupalarını unutturacak ölçüde Katar’ı “istisnaileştirme (exceptionalize)” riskini göz önünde tutmalıyız.
Daha geçen hafta Katar’ın Dünya Kupası elçisi, eşcinselliği “akıl hastalığı” olarak nitelendirdi. Eşcinsel karşıtı yasalara sahip bir ülkede gerçekleşecek bu turnuva bağlamında taraftarlar nasıl tepki vermeli?
Evet, bu açıklamalar gerçekten korkunç. Öte yandan buna hiç ama hiç şaşırmadım. Futbolcular sadece belirli ülkelerde kimliklerini açıkça yaşayabilir ya da en azından bu hususta konuşuyorlar. Ancak bu insanlar mevzubahis belirli ülkelerde bile hâlâ olumsuz tepkilerle karşılaşabiliyorlar. Kendinizi böylesine dışlayıcı bir retorikle karşılaşacak bir oyuncu olarak hayal edin ve böylesi bir durum içerisindeyken futbol için Doha’ya gidiyorsunuz. Neyse ki Lilian gibi ana motivasyonu ırksal adalet olan oyuncular bulunmakta. Gerçi Lilian aynı zamanda diğer ayrımcılık ve adaletsizlik türlerinin de gayet farkında. Ayrıca kendisi diğer ayrımcılık biçimlerine karşı da mücadele veriyor. Bugün geldiğimiz noktada insan hakları ve eşitlik gibi ahlaki açıdan öneme haiz değerler olarak değerlendirilebilecek şeyler ile futbol kültüründe kökleşmiş olan önyargılar arasında ciddi bir çatışma söz konusu.
Yani meseleyi daha geniş ölçekte değerlendirmek suretiyle futbol kültürünün bir sorunu olarak mı görüyorsunuz?
Tabii! Katar’ın bu konuda tek olduğuna inanmıyorum. Demek istediğim, dünyanın bazı bölgelerinde homofobi çok büyük bir sorun. Orta Doğu’da, bu meseleye dair farklı ve çeşitli fikirler olsa da genel kanı oldukça kötü. Size benim de bir parçası olduğum ve en iyi bildiğim ülke olan Türkiye’den bir örnek vereyim. 10 ya da 12 yıl önce Türkiye, İstanbul’un en büyük meydanında büyük bir katılım ve coşkuyla halka açık bir şekilde Onur Yürüyüşü yapılan ve Onur Haftası’nın kutlandığı bir yerdi. O yıllardan sonra ise işler daha az güvenli hale geldi. Son 2-3 yıldır ise Onur Yürüyüşü yapmak yasak. Bazı insanlar yasağa meydan okusa da bu genellikle geniş çaplı tutuklanmalarla ve polis şiddetiyle sonuçlanıyor.
Yani Orta Doğu’da eşcinsel haklarındaki ilerlemenin doğrusal bir düzlemde ilerlemediğini mi söylüyorsunuz?
Aynen öyle. Ayrıca son zamanlarda otoriterliğe dönüş oldukça yaygın bir fenomen haline geldi. Tam da bu yüzden bu yaşananların sadece Orta Doğu’da olduğunu söylemek istemiyorum. Öte yandan tabii ki burası, LGBTİ+’ların kamusal hayatta aktif bir biçimde var olmalarının çok daha zor olduğu yerlerden biri. Bu beni çok üzüyor ancak durum ne yazık ki bu.
Sizce Katar’ın bu dev organizasyona ev sahipliği yapmasına izin vermek böylesi bir aktivizme kapı aralayabilecek mi? Yani, ülke daha açık bir yer haline gelebilir mi?
Bu meseleyi inceleyecek birçok meslektaşım gibi ben de tarihte her zaman büyük bir etkiye sahip olmuş “niyetlenilmemiş sonuçlar”a kesinlikle inanıyorum. Öte yandan bunu şu an tahmin etmek zor. Kupa’dan sonra neler olup bittiğine bakmamız gerekecek. Niyetlenilmemiş sonuçlar olarak değerlendirebileceğimiz birçok durumla karşı karşıya kalabiliriz. Evet, Katarlı yetkililerin veya uluslararası futbol federasyonlarının niyetleri ne olursa olsun, birçok şeyi ilerleyen dönemlerde tartışabiliriz. Halihazırda hem geleneksel ağlarda hem de sosyal medyada oldukça hararetli tartışmalar ve LGBTİ+ hakları gibi meselelere ilişkin keskin bir farkındalık bulunuyor. Bu oyunculardan bazıları dünyanın en ünlü insanları arasında. Ne söylerlerse söylesinler, ağızlarından çıkacak tek bir kelime milyonlarca insan üzerinde son derece etkili olabiliyor. Brezilya her zaman büyük bir futbol kültürüne ev sahipliği yaptı ve Neymar da en iyi Brezilyalı oyunculardan biri. Örneğin buradaki son seçimden hemen önce Neymar, Bolsonaro’ya destek verdiği birçok beyanda bulundu. Son kertede Bolsonaro kaybetse de, Neymar’ın dile getirdiklerinin bazı insanlar için hala daha önemli olduğuna eminim.
Peki bu Dünya Kupası’nı izleyecek misiniz?
Henüz dönemin ortasındayız. Bu yüzden o kadar çok izleyemeyeceğim. Benim tahminim, taraftarların biraz tadları kaçmış olacak. Kupa’yı tamamen reddeden ve boykot eden birini henüz duymadım ama bu organizasyonun bazı taraftarlar için o kadar hoş olmayacağı ortada. Öte yandan, örneğin Brezilya-Almanya arasındaki bir müsabakaya şahit olacaksak, futbol taraftarının öyle ya da böyle bu duruma direnebileceğini düşünmüyorum. Fransa-Tunus arasındakine benzer bazı müsabakaların tarihsel etkisi oldukça farklı oluyor. Bu futbol taraftarları için evrensel olarak kabul edilen büyük bir müsbaka değil zira Tunus hiçbir zaman en iyi takımlar arasında yer almadı. Ancak Fransa ve Tunus arasındaki tarih göz önüne alındığında, Kuzey Afrika, Akdeniz kültürleri ve modern Avrupa tarihi ile ilgileniyorsanız, işte o zaman bu oyunun büyük bir yankı uyandıracağına şüpheniz olmasın. Veya ABD ile İran arasındaki bir maçı düşünün, böylesine maçlar futbolun çok ötesinde bir yankı uyandırıyor zira böylesi bir müsabaka 2022 yılında oluyor ve arka planda koca bir tarih yatıyor.
Buradaki büyü, içerisinde olası sürprizleri barındırması. Eğer ilginç ve değerli şeyler dile getirmişlerse, spesifik olarak belirli oyunculara dikkat kesilmekteyiz. Benzer hikayelere ve söylemlere odaklandığınızda, büyük bir uluslararası topluluğun parçası olduğunuzu hissediyorsunuz.
Çeviri: Hasan Ayer
Kaynak: https://news.harvard.edu/gazette/story/2022/11/a-cup-as-complex-as-world/