24 Kasım akşamı Çin’e bağlı Uygur Özerk Bölgesi’nin başkenti Urumçi’deki bir apartmanda yangın çıktı. Çin’in “sıfır Covid” politikası kapsamında uyguladığı karantina önlemleri kapsamında apartmanın yangın merdivenleri de dahil tüm çıkışları kapatıldığı için insanlar dışarı çıkamadı ve on kişi hayatını kaybetti. Uzun süredir Çin’de pek çok bölgede rahatsızlık yaratan sert karantina tedbirlerine tepki bu olayla sokaklara taştı.
İlk gün Urumçi’de, ilerleyen günlerde Çin’in pek çok şehrinde karantina tedbirlerine karşı kitlesel protestolar düzenlendi. Kimi yerlerde “ÇKP devrilsin”, “Şi Cinping istifa” gibi Çin’de pek kolay duyulmayan sloganlar atıldı.
Çin’deki protestoları başlatan Urumçi’deki yangında annesi ve dört kardeşini kaybeden, Türkiye’de öğrenci olarak bulunan Muhammed Memetali ile konuştuk.
Önce biraz sizi tanıyalım. Türkiye’ye ne zaman, ne vesileyle geldiniz?
Memleketimden 2015’te ayrıldım. Bir sene Birleşik Arap Emirlikleri’nde kaldıktan sonra 2016’da ablamla beraber turist vizesiyle Türkiye’ye geldim. Birkaç ay sonra oturma izni aldık. 2017’den beri Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde bilgisayar mühendisliği öğrencisiyim, aynı zamanda çalışıyorum.
Türkiye’ye geldiğimizden beri ailemizle hiçbir irtibat kuramadık. Sadece telefonda konuşma değil mesajlaşma, sosyal medyadan yazışma dahil hiçbir iletişim imkânı bulamadık.
Çin dışındaki yakınlarla temas kurmak 2016’dan beri toplama kamplarına gönderilme nedeni olduğu için bizlerle iletişimi kesmek zorunda kalmışlardı.
Türkiye’ye gelmemizden kısa bir süre sonra babamın ve ağabeyimin o toplama kampı diye bahsedilen kamplara gönderildiğini duydum.
Yangında hayatını kaybeden annemi ve kardeşlerimi, en son Mayıs ayında kardeşlerimden birinin sosyal medyada paylaştığı bir fotoğrafla görebildim.
En azından onları sağ salim gördüğüm için sevinmiştim.
Yangında hayatlarını kaybettiklerini nasıl öğrendiniz?
24 Kasım sabahı, ailemi tanıyan buradaki arkadaşlarım aradı. Çin sosyal medyalarında yangında vefat edenlerin fotoğrafları arasında ailemin fotoğraflarının paylaşıldığını görmüşler, yangında onların hayatını kaybetmiş olabileceğini söylediler.
Tabii ki inanmak istemedim buna. İki gün boyunca internette, Çin sosyal medyalarında aradım, baktım. Bunun doğru olmadığını gösterecek bir şeyler bulmaya çalıştım.
Bir iki gün sonra Çin sosyal medyalarında annemle küçük kız kardeşimin cesetlerinin fotoğraflarını gördüm. Gördüğüm anda çarpıldım. Yedi senedir annemin sesini bile duyamıyordum, şimdi cesedini gördüm.
Ben Türkiye’deyken doğan üç yaşındaki küçük kardeşimi hiç canlı göremedim sadece diğer kardeşlerimin sosyal medyadan paylaştığı fotoğraflarını görebilmiştim. Annemin, kardeşlerimin cenazesini bile yapamayacağız.
Günlerdir “iyi ki Müslümanmışız yoksa kendimi öldürürdüm” diyorum. Buna katlanabilmek çok zor.
Bir de itfaiyenin geç gittiği, yangına ilk 3-4 saat müdahale edilmediği iddiaları dolaşıyor sosyal medyada. Zaten protestoların başlamasında bunun da etkisi var.
Sözde karantina tedbiri nedeniyle yangın çıkışları dahil binanın tüm çıkışları kapatılmış durumda.
Bizim oturduğumuz sitenin tamamına yakınında Uygurlar oturuyor. Bu da itfaiyenin, Çin’in ilgili birimlerinin yavaş hareket etmesine neden olmuş olabilir. Uygur nefretiyle özellikle geç müdahale edilmiş bile olabilir.
Çin’de diğer hayatta olan aile bireylerinizle ilgili neler söylemek istersiniz?
Yaklaşık altı yıldır Çin zindanlarında tutulan babam Muhammed Ali Memetniyaz ve ağabeyim İlyas Rehim’in serbest bırakılmasını istiyorum.
Babam ve ağabeyim terörle, siyasetle, bu tip konularla hiç ilgisi olmayan, memleketimiz Hoten’de ticaretle uğraşan kendi halinde insanlardı. Onların özgürlüklerine kavuşabilmesini istiyorum. İkisiyle ilgili de yıllardır hiçbir bilgim yok.
Hapse ya da toplama kampına atılmış olabileceğini düşündüğüm diğer ağabeyim ve kardeşimden de altı yıldır haber alamıyorum. Onların nerede olduklarını, ne yaptıklarını öğrenmek istiyorum.
Türkiye’den, uluslararası kuruluşlardan masum babam, ağabeylerim ve kardeşim için bana yardımcı olmasını istiyorum.