Yalım Eralp: “İnşallah Sayın Erdoğan’ın beyanatı bir şaşırtma değildir”
Vilnius zirvesi öncesi İsveç’in NATO üyesi olacağı kesinleşti. Gerçekten İsveç Türkiye’nin taleplerini önemli ölçüde karşıladı. Türkiye bu konuda ciddi baskı altında idi. Biden basına daha önce bu konuda emin konuşmuştu. F-16’lar ile İsveç üyeliği konusunda bağ yok dense de ABD Yönetiminin hemen harekete geçtiği anlaşılıyor.
Türkiye’nin AB üyeliği konusunda insan hakları alanında 2002-2004 yıllarında yaptığı hamlelere benzer hamleler yapması gerekiyor her şeyden önce. Yapar mı, göreceğiz. Sayın Erdoğan bu alanda zik zaklar yaptı. Şimdi yapabilir mi? Aslında yapsa en ciddi “proje” bu olur. Cumhurbaşkanı tarihe geçer. Bunun gerçekleşmesi için demokratikleşme konusunda ciddi olması ve birçok yetkilerinden vazgeçmesi lazım.
Türkiye’nin ciddiye alınması için icraata bakılacaktır. İnşallah Sayın Erdoğan’ın beyanatı bir şaşırtma değildir.
Selim Kuneralp: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vetoyu kaldırmak karşılığında somut bir şey elde ettiğini söylemek zor”
Dünkü (19 Temmuz) yazımın sonunda Türkiye’nin AB üyeliği ile İsveç’in NATO üyeliği arasında Vilnius’e giderken bir bağlantı kuran Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın böyle bir bağlantının kabul edilmeyeceğini bile bile gündeme getirmesinin, esas amacının belki de Türkiye’nin Batı ile bağlarını koparmak olabileceği endişesini ifade ederek bitirmiştim.
Neyse ki yanılmışım. Aslında Erdoğan’ın amacının sık sık yaptığı gibi dış ilişkilerde bir keskin viraj yaparak en az şimdilik Türkiye ile Rusya arasındaki bağları gevşetmek olduğu ortaya çıkıyor. Bu konuda bir açıklama yapılmadığı için kesin bir şey söylemeye imkan yok. Ancak Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky’nin geçtiğimiz Cumartesi İstanbul’a yaptığı ani ve kısa ziyaretten itibaren Türk-Rus ilişkileri arka arkaya darbeler yemeğe başlamıştır. Ve sadece Cumhurbaşkanı tarafından değil. Enerji Bakanı bile Rusya’nın inşa etmekte olduğu Akkuyu Nükleer Santralinde ayrıntıya girmeden Fransa’ya bir rol vermek istediklerini açıklayıverdi. Rusların bundan haberi var mıydı, meçhul.
Her hal ve kârda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün akşam Vilnius’te NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ve İsveç Başbakanı Kristersson ile yaptığı ve fotoğraflara bakılırsa kendi tercümanı dışında başka kimsenin hazır bulunmadığı görüşmede aniden 180 derece bir dönüşle İsveç’in üyeliğine vetosunu kaldırıverdi.
Tek adam rejimlerinde, lider dışında bakan veya büyükelçi olsun kimsenin söylediğinin bir hükmü yoktur. Kimseye danışmaya da ihtiyacı yoktur. Nitekim öyle anlaşılıyor ki iktidar ortağı MHP’nin liderine dahi danışmamıştır.
Bomba haber geldiğinde iktidar olsun, muhalefet olsun TV yorumcuları tam anlamıyla kendilerini ters köşede buldular. Zira Batı ve NATO düşmanlığı hem iktidarı hem de muhalefetin önemli bir bölümünü birleştiren bir husustur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vetoyu kaldırmak karşılığında somut bir şey elde ettiğini söylemek zor. İsveç’in Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemesi yeni bir şey değil. En azından NATO krizine kadar bunu geleneksel olarak yapmıştır. Üstelik İsveç 27 AB üyesi ülkenin sadece bir tanesidir. AB üyeliğini elinin tersiyle iki defa reddetmiş olan Norveç’in eski başbakanı, NATO’nun halihazır genel Ssekreteri Stoltenberg’in adaylığımıza vereceğini söylediği destek ise bende tebessüm yarattı. İsveç’in NATO adaylığı ile Türkiye’nin AB adaylığı arasındaki bağı başta Almanya Şansölyesi olmak üzere başka yetkililer hemen reddetmiş ve ülkemizin kendi iradesiyle AB’den uzaklaştığını hatırlatmışlardır.
Terörle Mücadele konusunda NATO’nun daha aktif bir rol alması şüphesiz iyi bir şeydir. Ancak, terörün Türkiye’de ve Avrupa’daki tanımı arasındaki uçurum hatırlandığında bu işbirliğinin sınırlarına çok çabuk ulaşılacağı açıktır. Bizde flama sallamak veya sokak gösterisi terör sayılır. Avrupa’da terör için bilfiil şiddete başvurmak veya en azından buna hazırlanırken yakalanmak gerekiyor.
Belki F-16 konusunda somut bir vaat gelmiştir. Ama kendi elimizle F35 programından kendimizi dışladığımız, buna karşılık en az 40 yıldır piyasada olan F16’lar için pazarlık etmek zorunda olduğumuz hatırlandığında başarının ne kadar sınırlı olduğu belli oluyor.
Tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın niyeti AB’ne yanaşmak ise bunun gereklerini yerine getirmek zorundadır. Şartları belli. Önümüzdeki dönemde bu yönde gerçekten samimiyet var mı yok mu göreceğiz.