Deli Halit Paşa adı pek hatırlanmayan ama Milli Mücadele döneminde Mustafa Kemal için yaptıklarıyla ve daha sonra Meclis’te öldürülmesine rağmen doktorların ölüm raporuna zatürre teşhisi koymasıyla oldukça ilginç komitacı bir karakter. 1883 yılında İstanbul Beşiktaş’ta dünyaya gelen Halit Bey 9 Ağustos 1903’te piyade teğmen olarak mezun oldu ve Üçüncü Ordu’nun emrine verildi. İki defa Yemen’de görev yaptıktan sonra Yüzbaşı rütbesiyle yurda döndü.
Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklâl Savaşı’nda çeşitli cephelerde görev alan Halit Bey zor koşullar altında göstermiş olduğu mücadele ve kahramanlıklardan dolayı hızla rütbe alıyordu.
1912’de Trablusgarp’a giden gönüllülerden biri olan Halit Bey, yerli kabilelerle işbirliği geliştirmiş ve “Beni Taaf” kabilesini kısa süre zarfında disiplinli bir şekilde eğiterek önemli başarılar alınmasını sağlamıştı. Bu sırada Kel Ali (Çetinkaya) ile bir anlaşmazlığa düşünce aynı cephede bulunan Enver ve Mustafa Kemal Beyler, Ali Bey’i başka bir yere göndererek sorunu büyümeden çözmüşlerdir. Ancak ikisi arasındaki anlaşmazlık ölümüne kadar sürecektir.
Savaşlardaki olağanüstü cesaretinden ‘Deli’ lâkabıyla anılan Yarbay Halit Bey, gerilla savaşlarındaki başarısından dolayı Teşkilât-ı Mahsusa’ya kabul edildi.
Daha sonra Başkomutanlık tarafından gerilla örgütlenmesi için gözü pek subayların seçildiği alaylardan, Yakup Cemil’in alayına 2. Tabur Komutanı olarak atandı ve Ruslara karşı savaşıp Ardahan’a girdi. Ardahanlılar tarafından “Ardahan Fatihi” unvanı ile ödüllendirildi.
1917 yılında Dersim’deki yeni görevine başlar başlamaz kısa zaman içinde eğitimli ve disiplinli birlikler oluşturup Erzurum, Erzincan ve Mamahatun’u düşman işgalinden kurtardı. Halit Bey, gösterdiği başarılarının ardından Başkomutanlık tarafından Batum’daki 3. Kafkas Tümen Kumandanlığı ile görevlendirildi. Tümeniyle beraber Ahıska’yı işgal etti fakat Mondros Mütarekesi nedeniyle Tortum’a çekilmek zorunda kaldı.
Mondros Mütarekesi ile Osmanlı ordusu terhis edilmiş ve Osmanlı Erkân-ı Harbiye’si ile İtilaf Kuvvetleri Komutanlığı arasında 1919 yılı başlarında bu konudaki temaslar İngilizlerin isteği üzerine bir yıl kadar sürmüştü. İstanbul’un resmen işgali ve Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılması üzerine fiilen hükümsüz kalmışsa da bu süre içinde de Osmanlı Erkân-ı Harbiye’sinin direnmesi ve Anadolu’da başlayan Milli Mücadele sebebiyle planın tamamı uygulanmamıştı. Örneğin Halit Bey’in komutasında Erzincan bölgesinin asayişini sağlamakla görevlendirilmiş olan 3. Kafkas Tümeni bölgeye gönderilmeyerek Trabzon ve civarına intikal ettirilmişti.
Trabzon Valisi’ni tutuklaması
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’dan Anadolu’ya geçtikten kısa bir süre sonra İstanbul’a getirilmesi için İngilizler hükümeti baskı altına almış fakat askerlikten çekilince bu direnmeler son bulmuştu. İngilizler ve İstanbul Hükümeti, Halit Bey için de Kâzım Karabekir Paşa’ya çok baskı yapmışlardı. Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’ta bildirdiğine göre Kâzım Karabekir Paşa’nın bir şey yapamayacağını söylemekte ısrarcı olmasından dolayı, Halit Bey, resmî olmasa da tümeninin başında kalabilmişti.
Milli Mücadele’nin başlarında Sivas Kongresi hazırlıklarının yapıldığı dönemde delege seçimleri aşamasında bazı olumsuzluklarla karşılaşılmıştı. Milli Mücadele aleyhine girişimleri açıkça belli olan zevatın girişimlerinin önlenmesi, Mustafa Kemal Paşa tarafından hayati derecede önemli görülüyordu. Bunlardan birisi de Trabzon Valisi idi. Mustafa Kemal Paşa, Trabzon Valisi Galip Bey’in ulusal varlığın teşekkül ettirilmesi aleyhindeki faaliyetleri üzerine, Trabzon yakınlarındaki Torul’da bulunan Halit Bey’in Trabzon çevresinde ulusal örgütlerin kurulması için görevlendirilmesinin uygun olacağı düşüncesini Kâzım Karabekir Paşa’ya iletti. 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ise, Halit Bey’in mizacı gereği nazik zamanda sorunun çözülmeme durumunun söz konusu olabileceğini ve kendisinin sulh yoluyla çözeceğini belirtmişti. Ayrıca İngilizlere karşı çok dikkatli hareket edilmesi gerektiği ve ortaya çıkabilecek güç durumlara sebebiyet verilmemesinin önemine dikkat çekiyordu.
Fakat Halit Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın emri üzerine, Trabzon Valisi’ni tutuklayarak gözaltında Erzurum’a gönderince, bu durum Kâzım Karabekir ile Mustafa Kemal Paşa arasında bir kırgınlığa yol açtı. Karabekir, Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği telgrafta Halit Bey’in verdiği emre uymayarak, kendi eliyle ve asker üniforması ile Vali tutuklamak gibi hareketlerin uygun olmadığını bildirdi. Karabekir Paşa, Halit Bey’i Erzurum 9. Fırka’ya aldırdı. Mustafa Kemal, Halit Bey ile bir daha gizli görüşme yapmayacağına söz vererek, Kâzım Karabekir’in gönlünü aldı.
Muhalefeti susturan komitacılar
Mustafa Kemal Paşa’ya karşı ortaya çıkan muhalefetin susturulmasını sağlayan Halit Bey, ayrıca Doğu’da meydana gelen ayaklanmaların bastırılmasında da büyük katkılar sağladı. Doğu’daki isyanların bastırılmasında Halit Bey kullanılırken, Anadolu’nun diğer bölgelerinde Büyük Millet Meclisi hükümetine karşı isyanların bastırılmasında Çerkes Ethem kullanılıyordu. Kuva-yı Seyyare’nin bastırılmasından Yozgat isyanlarına kadar birçok isyanı bastıran Çerkes Ethem, kendi otoritesinin üzerine başka otorite tanımaz bir teşkilâtçıydı.
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde siyasal iktidar yarışında kendisine yer bulan İttihat ve Terakki, amacına ulaşmak için bazen hukuk dışı yollara başvurmuştu. Komitacılık olarak adlandırılan bu faaliyet, meşruluk gözetilmeksizin kullanılan, gayet tesirli bir yöntem olmuştu. Komitacıların kullandığı faaliyet biçimi genellikle suikastlar/siyasal cinayetler olmuştu. Fakat bunun yanında silâh ve güç yoluyla tehdit etmek, basın yoluyla yıldırma, tedhiş gibi psikolojik sindirme yöntemleri de kullanılmıştı.
Komitacılık olarak adlandırılan bu gelenek Milli Mücadele döneminde de sürdürüldü. Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti her ne kadar yeni bir devlet olarak ortaya çıkmış olsa da, birçok yönden Osmanlı Devleti’nin mirasını devralmıştı.
Miras olarak devralınan unsurlardan birisi de Komitacılık geleneği ve onun faaliyet biçimi olan siyasal cinayetlerdi. Yeni modern devletin kuruluşu sürecinde her ne kadar bütün kadrolar Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde eski geleneği inkâr ve devam ettirmeyeceklerine dair yemin etmiş olsalar da uygulama safhasında gerçekleştirememişler, eski geleneğin takipçisi olmuşlardı. Mustafa Kemal Paşa, bu kadroları tasfiye etmemiş, iktidarı elde ederken ve elde ettiği siyasal iktidarını korurken komitacılardan faydalanmıştı. Komitacılardan bazıları doğrudan ordu içerisinde, bazıları da Mecliste Mustafa Kemal Paşa’nın ve devrimin amaçları doğrultusunda komitacı faaliyetlerine devam etmişlerdi.
Çerkes Ethem yıllarca Teşkilât-ı Mahsusa içinde çalışmış, komitacı eylemleri tecrübe etmiş ve çete savaşları içinde yaşamıştı. Dönemin önemli isyanlarından Yozgat isyanını da kısa sürede bastıran Çerkes Ethem, Çapanoğulları ile işbirliği yaptığına inandığı Ankara Valisi Yahya Galip’in asılmasını istemiş, ama Mustafa Kemal asılmasına izin vermemiş, sadece valilik görevinden alarak olayı geçiştirmeye çalışmıştı.
Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal kırgınlığı
Bunun üzerine öfkelenen Çerkes Ethem, Yozgat’ta yaptığı bir konuşmada Ankara’ya geldiğinde Mustafa Kemal için “Büyük Millet Meclisi Reisi’ni Meclis’in kapısında asacağım” sözlerini sarf etti ve bu sözler hemen Ankara’ya ulaştı.
Komitacıların blöf yapmayacağını tahmin eden Mustafa Kemal, Çerkes Ethem’in tehditlerinden oldukça rahatsız oldu ve onun gibi komitacılığı iyi bilen, çete ve gerilla taktiklerini uygulayan bir teşkilâtçıdan faydalanmak istedi. Sivas Kongresi sırasında yararlandığı Deli Halit buna en uygun kişilerdendi.
8 Aralık 1920’de Kâzım Karabekir Paşa’ya bir mektup yazarak Halit Paşa’yı istedi. Ancak Mustafa Kemal’in talebi, Karabekir’i yine rahatsız etti ve “Ermeni harekâtında zaaf meydana getireceği” bahanesiyle reddetti. Bunun üzerine Mustafa Kemal, bu sefer de Karabekir’i devre dışı bırakarak, doğrudan Halit Bey ile bizzat yazıştı. Bölgeyi terk etmek istemeyen Halit Bey ise, yanında görev yapan Teğmen İsmail Hakkı’yı (Tekçe) görevlendirdi.
Karabekir yazışmaları ve görevlendirmeyi öğrendiğinde kendinden habersiz yapılan bu atamayı “komitacı entrikalarına benzeterek” Mustafa Kemal’e söz verdiği halde sözünü tutmadığı için sitem etti. Hatıralarında da yazdı.
“Teğmen İsmail Hakkı Efendi birkaç ay önce bana haber verilmeden Kemal Paşa tarafından Halit Bey’den fedaî subay olarak istenmiş, Halit Bey de yine benden habersiz izinli göstererek bu zabiti göndermişti. Mustafa Kemal Paşa taa Sivas’ta iken Halit Bey ile muhabere etmeyeceğine namusu üzerine söz vermişti. Biri Heyet-i Temsiliye diğeri de Büyük Millet Meclisi Reisi imzasıyla devam eden haberleşmelerine teessüfle hayret etmemek mümkün değil.”
Karabekir, kendisinin yok sayılması hususunu yalnızca anılarında şikâyet etmekle kalmadı, bu konuda bizzat Mustafa Kemal’e ve Genel Kurmay Başkanlığı’na da yazarak Halit Bey’in komitacılık yönünü şikâyet etti:
“…Pek sevdiğim Halit Bey’in şayan-ı takdir birçok evsafı olmakla beraber gerek madun ve mafevkleri ve gerekse ahali arasında komitecilik ile şöhretleri vardır ki hali hazır kumandanlarımızı ve tesanüd düsturuna dayanan saî-yi müşterek usulümüzü bu gibi şaibelerden mutlaka uzak bulundurmaya vatani bir mecburiyet vardır.”
Doğu’da kalmaya devam eden Halit Bey, Ali Rıza Paşa kabinesi zamanında tekrar 9. Kafkas Fırkası Kumandanlığı’na tayin olundu. 27 Eylül 1920 senesinde Ermenistan Zaferi üzerine rütbesi albaylığa yükseltildi. 1921 yılı sonunda Şark Cephesi’nden Garp Cephesi’ne nakledildi ve Kocaeli Kolordu Komutanlığı’na tayin edildi. İkinci İnönü Muharebesi, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri ve Sakarya Muharebesi’ne katıldı. Daha sonra Kocaeli Grup Kumandanlığı’na tayin olunarak 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’a katıldı ve üstün başarılar elde etti. Bunun üzerine rütbesi tuğgeneralliğe yükseltildi. Her biri ayrı ayrı olmak üzere katıldığı savaşlarda 9 defa yaralandı.
“Ermenilerden aldığım yetmiş araba mücevher altın nerede?”
Aralık 1923’te ordunun siyasetle ilişkisinin kesilmesi kararlaştırılmış ve kimi paşalar mebusluğu tercih ederek Meclis’te kalmıştı. Bunlardan biri de Deli Halit Paşa idi. Ama bu tercihin onun sinirlerini iyice bozduğu söylenir.
Gerek cephede, gerekse Teşkilât-ı Mahsusa içerisinde Yakup Cemil’in sinirli karakterini birebir kapan Halit Bey, Yakup Cemil gibi gergin, kabına sığmayan, elinde silâh, tenkide tahammülü olmayan ve patlamaya hazır bir tabanca gibiydi. Askerlikte üst eleştirilemezdi ama Meclis’te herkes birbirini eleştirebiliyordu. Bir aralık milletvekilliğinden ayrılıp orduya tekrar dönmeyi bile düşündü, bu kararından Meclis Başkanı Kâzım Bey (Özalp) güçlükle vaz geçirdi.
Daha sonra sinirlerini bozan asıl olay ise onun Meclis’e sunduğu bütün harp malûllerinin para ve arazi verilmesi suretiyle taltif edilmesini isteyen önergesi, “Para yok para! Bütçe müsait değil!” gibi laf atmalarla geçiştirilmeye çalışılması oldu. Sinirlenen Halit Paşa, “Ben Kars’ta Ermeni çetecilerden yetmiş araba mücevher ve altın alıp Ankara’ya gönderdim, ne oldu bunlar?” diye hesap sordu. Teklifinin reddedilmesi onu çılgına döndürmüş, “Bunlar asker işleri, sizin gibi siviller bu işlere karışmamalıdır” diye bağırıyordu. Bir başka celsede de Sivas Mebusu Muammer Bey’in ordu masraflarını kısalım teklifine kızarak “Orduyu aç mı bırakmak istiyorsun? Askerliği öldürecek misin?” diye hiddetlendi.
Bundan sonra herkesten şüphe etmeye başladı ve sinirleri iyice yıprandı.
9 Şubat 1925 Pazartesi Mecliste Başvekalet bütçesi görüşülürken Elazığ Mebusu Hüseyin Bey, bir teklifi koridorda Halit Paşa’ya da imzalatmak istedi. Halit Paşa okumadan imza etmeyeceğini söyleyince Hüseyin Bey ısrar ederek, “Önemli ve siyasi bir şey değil… Hem biz sizin önergelerinizi okumadan imzalıyoruz” deyince Halit Paşa sinirlenerek “Vay sen bana tahakküm mü ediyorsun?” diyerek üstüne yürüdü. Araya giren diğer mebuslar onları ayırarak Halit Paşa’yı idare odasına götürdüler ama Halit Paşa’nın sinirini bir türlü yatıştıramadılar. O sırada Yunus Nadi yanına geldi, uzun süre diller dökmesine rağmen bir türlü sakinleştiremedi.
Meclis’te silahlı kavga
Aradan belirli bir süre geçtikten sonra etrafındakiler dağılınca Halit Paşa genel kurul salonuna geçerek Hüseyin Bey’in arkasına oturup kulağına eğildi, “Dışarıda Kılıç Ali seni bekliyor… Git bak ne söyleyecekmiş” dedi. Bunun üzerine Hüseyin Bey dışarı çıkınca, Halit Paşa da arkasından onu takip etti. Kabadayılar grubu da peşine takıldı.
O dönemin istihbarat müdürlerinden Feridun Kandemir’in hatıralarında anlatılanlara göre, Halit Paşa, yalnız yakalayınca Hüseyin Bey’i koridorda yakasından tutarak dışarı sürükledi ve “Kozumuzu pay edelim” diye bağırdı. Hüseyin Bey’in yalvarmalarına aldırmıyordu. Bunun üzerine koridorda beliren Afyon Mebusu Ali Çetinkaya, “Paşa asabiyetten vazgeç!” diyerek araya girince Halit Paşa cebinden çıkardığı iki tabancası ile “Al sana Kel Ali” diye ateş etmeye başladı. Ali Bey korkudan ayağı Meclis halısına takılarak sırt üstü düşmüş, bunun üzerine Halit Paşa üzerine atlamış ve tam silâhı beynine dayamışken Osmaniye Mebusu Avni Bey ile Rize Mebusu Rauf Bey, Halit Bey’in eline sarılmışlar ve kurşunun boşa gitmesini sağlamışlar, o arbede sırasında bir el de ateş ederek Halit Paşa’yı yaralamışlar ve elinden silâhları almışlardı.
Fakat ortalık bir anda boşalmış herkes bir tarafa kaybolmuş, çil yavrusu gibi dağılmıştı. Ne zabit ne görevli ne de hizmetliler görünmüyordu. Halit Bey’in yardımına II. Meclisin tek muhalif mebusu Gümüşhane Mebusu Zeki Bey ve Trabzon Mebusu Muhtar Bey koştular. Daha sonra Erzurum’da yıllardır emir komuta zincirinde birlikte çalıştıkları Rüştü Bey (Dadaş Rüştü) yetişti.
Halit Bey, Zeki Bey’e “Keli altıma aldım, hergele Rauf beni arkamdan vurdu” diyordu. Rüştü Paşa ve Zeki Bey Halit Bey’in koluna girerek onu yol halısının üzerine yatırdılar. Daha sonra Rauf Bey karşılarına çıkınca “Paşa’yı sen vurmuşsun! Ne cesaretle hâlâ buralardasın?” diye bağırdılar. Rengi atan Rauf Bey, “Ben vurmadım” diyerek gölge gibi süzülürken Halit Bey baygın düşmüştü. Etrafa bağırıp yardım çağırdıkları halde ortada hiç kimse yoktu. Bunun üzerine sürükleyerek Rüştü Paşayla birlikte muhasebe odasına götürüp masanın üzerine yatırdılar.
Öldürülen Halit Paşa’ya zatürre teşhisi
Halit Paşa, hastaneye kaldırılmamış, meclis binasında tedavî edilmek istenmiştir. 12 Şubat 1925’te Dr. Orhan Abdi ile Operatör Süreyya Bey Meclis binasında Halit Paşa’yı ameliyat ettiler. Ameliyatın başarılı olduğunu ve sağlık durumunun iyiliğe yöneldiğini bildirdiler. Fakat Halit Paşa yine hastaneye kaldırılmadı ve iki gün sonra 14.02.1925’te saat ikiyi on geçe hayatını kaybetti.
Resmi olarak kimin ve niçin öldürdüğü açıklanmadı. Doktorların tuttuğu ölüm raporunda ise, ölüm nedeni olarak “zatürreye yakalanması” gösterildi.
* 1991’de Yörünge dergisinde fiilen gazeteciliğe başladı. Daha sonra Millî Gazete’de sürdürdüğü gazeteciliğini, çeşitli gazete, dergi ve yayınevlerinde devam ettirdi. Kendi adı ve müstear isimlerle pek çok gazete, dergi ve internet sitelerinde yazdı. Sessizce Derinden hikâyesiyle Yeni Devir gazetesi hikâye yarışmasında, Yapma Çiçekler hikâyesiyle Ömer Seyfettin hikâye yarışmasında ödül kazandı. Romanları tefrika edildi. Otuzu aşkın kitabı yayınlandı. Yayınevlerinde editör ve yönetici pozisyonlarında çalıştı. Halen yayıncılık, yazarlık, ve editörlük görevlerini sürdürüyor.