Sessiz lüksün en kısa ve net tarifi bu olabilir: Para konuşur, servet fısıldar.
Bağırmayan “sessiz lüks”, moda çevrelerinde bu yılın ses getiren trendi. Kaliteli kumaşlar, iyi dikiş ama cafcafsız sakin sessiz kıyafetler giyerek, “ben doğuştan zenginim görgülüyüm çabalamıyorum” deme(ye çabalama) trendi. İlk bakışta pahalı olduğunu açık etmeyen ama alabildiğine lüks giysilerin, genelde naturel gri ve toprak tonların, siyah, beyaz, krem, haki gibi renklerin kullanıldığı bir stil bu. Jilet gibi beyaz bir koton gömlek, kaşmir ipek karışımı siyah bir pantolon, hakiki deri kaliteli makosenler ve çanta, bir çift de altın küpe gibi çok sürprizsiz denebilecek parçalarla yakalanabilecek bir görünüm sessiz lüks.
Bir noktaya kadar minimalizmden bahsedebiliriz, fakat bu stile daha ziyade pürist demek doğru olur, çünkü yer yer dizayn numaralarına, şaşaalı olmayan iddialı denebilecek takılar gibi öğelere yer var bu estetikte. Fakat “kürk parası veriyorsam neden beyaz gömlek giyeyim” diyenlere göre bir tavır değil bu.
Sessiz lüksü benzer estetik akımlardan ayırmak için şunu söyleyebiliriz: Steve Jobs’un siyah tişörtlerinde ifadesini bulan, sıradanlığı yücelten “normcore” estetiğine kıyasla biraz daha janti kıyafetler, saten, deri gibi kumaşlar, katı minimalizme nispetle daha yumuşak hatlar ve yer yer aksiyon içeriyor. Gösteriş, şaşaa ve dikkat çekicilikten hayli uzak tabii ki. Frapanlık? Tövbe estağfurullah.
Aslında “quiet luxury” (sessiz lüks) veya “stealth wealth” (gizli zenginlik) geçici bir trend değil, bir hayat tarzı, bir tavır. Ve yeni bir şey de değil. Kökleri 1800lerin sonuna doğru büyük zenginleşme yaşanan Amerikan Gilded Age’ine (Yaldızlı Çağ) veya 1700ler Madame Pompadour Fransa’sına, şaşaanın, gösterişin dibine vurulan zaman ve mekanlara uzanan, bu zenginlik gösterilerine, şatafata tepkiyle şekillenen bir yaşam tarzı. Görgüye ve köklü zenginliğe övgü.
Pandemi sonrası, son birkaç yıldır dünyada yaşanan, lükse logoya gösterişe akın ortamı da belki benzer bir tepkiselliği doğurdu. Lüks markaların logolarla bezenmiş nispeten erişilebilir fiyatlı ürünlere yönelmesi ve bunların genç, heyecanlı bir kitlece kapışılmasını seyrettik son yıllarda. Beyzbol şapkaları, amblemli logolu tişörtler, logolu kemerler, logomania… Köklü zenginlerin göz devirip köşe bucak kaçtıkları bir tüketim tarzına şahit oluyoruz. Ve en bilindik lüks markaların bu derece erişilebilir olmaları, o köklü müşterileri nezdinde imajlarını zedeledi ve “lüks”lüklerini sorgulattı. Daha az bilindik ama yine en üst segment bazı markalar ise bu köklü zenginlerce rağbet görüp ön plana çıktı, bunların kimisi nispeten yeni, kimisi geçmişi eskilere dayanan modaevleri. Bazıları The Row, Brunello Cucinelli, Loro Piana vs.
Bütün bu “ayağa düşme” hikayesinin arkasında görünür veya görünmez ırksal güç ilişkileri de var tabii ki. Zenginliği pek eskiye dayanmayan Uzak Doğulu müşterileri sayesinde yüksek cirolar yapan Louis Vuitton bu işten memnunken, seçkin beyaz eski zengin müşterileri rahatsız. Keza Cardi B’nin Paris couture defilelerinde stil ikonu olarak benimsendiği, moda dünyasının beyaz Batılı Avrupa merkezli zevki üstün tutan kurulu düzeninin sarsıldığı bir dönemdeyiz artık.
Sessiz lüksün geniş kitlelerin ilgisini çekmesi ise son 5-6 ayda oldu. Mesela Haziran 2023 Google Trends verilerine göre geçen yıla oranla “quiet luxury” tabirini arayanlar %614 artmış. Aynı tabir TikTok’ta 35 milyardan fazla görüntülenmiş.
Bu ilgi patlaması, birkaç magazin vakasıyla da tetiklendi. Bunlardan biri Gwyneth Paltrow’un bir kayakçıyla çarpışması üzerine ona açılan dava duruşmalarına giderken giydiklerinin haber yapılmasıydı. Çok sade, hatta sıradan görünmesinin arka planını deştiler, mesela düz beyaz boğazlı kazağının $1500 dolarlık etiketini haber yaptılar. Jüriye “bakın ne kadar mütevazıyım, sadeyim, ben de sizin gibiyim” derken, sadece kendi statüdaşlarının (ve bu işlere özel ilgisi olanların) anlayabileceği sessiz lüksü de üzerinde taşıyordu.
Çünkü düz beyaz bir kazak neredeyse hiçbir zaman sadece düz beyaz bir kazak değildir. 10 dolarlık akrilikle 1000 dolarlık vicuña yününün farkını 9 metre 3 ekran 2 filtre öteden bir bakışta anlayabilecek sınırsız imkan ve rafine zevk sahibi bir seçkin zümre için bazı markaların çok sıradan görünen parçaları gizli şifreli bir dil gibidir. u tavrın trend haline gelmesi kendi içinde biraz çelişkili. Tevazuya niyet tevazuyu bozar. Hele bir de Türkiye gibi, insan ilişkilerinin hiyerarşik olduğu, yatay ilişki kurmanın deveye hendek atlatmaktan zor olduğu, sohbetlerde cümle aralarına statü belirteçlerinin itinayla (bazen de bodoslama) ittirildiği kültürlerde, logosuz lükse rağbet edecek seçkin zümre kolay bulunmuyor ki bir de bu tavır geniş kitlelere yayılsın.
Sadece köklü zengin zümrenin bildiği tanıdığı pahalı ama sade giysiler giymenin köküne indik, tamam, ama bu daha ne kadar böyle gidecek?
Lüks ve “trend” “popüler” “kitle” kelimeleri yanyana uzun süre bulunabilecek şeyler değil. Exclusivity, çok az kişice erişilebilir olmak, tanımı gereği lüksün mütemmim cüzü.
Seçkinler, harcıalem olan her şey gibi sessiz lüksten de biraz soğuyacaklardır.
Bu durumda yönelecekleri mecranın antika denebilecek vintage artizanal malzeme ve kumaşlarla üretilen giysiler olabileceğini düşünüyorum. Bir de kişiye özel sanatsal dokunuşlar içeren hikayesi olan parçalar ön plana çıkabilir. Bu henüz “trend” denemeyecek moda alanını da bir başka yazının konusu olacak şekilde burada anıp bırakalım.
Velhasılıkelam, para konuşur, servet fısıldar. Peki herkes fısıldamaya başladığında servet ne yapacak?