2023 seçimleri öncesinde en çok konuşulan partilerden biri HDP/YSP idi. Fakat seçimden alınan sonuçlarla birlikte Pervin Buldan ve Mithat Sancar yeniden aday olmayacaklarını ve eş başkanlığı bırakacaklarını açıkladılar. HDP içerisinde seçimden bu yana çeşitli tartışmaların sürdüğü medyaya yansıyor. Ayrıca bu hafta sonu gerçekleşecek kongrede iki yeni isim HDP Eşbaşkanı oluyor. HDP’nin tüm çalışmaları durdurup YSP’ye katılacağı, YSP’nin de isim değiştirip kongre yapacağı konuşuluyor. HDP / YSP cenahında ne oluyor? Sizce önümüzdeki dönem nelere gebe?
Bu önemli bir konu. Çünkü 2015 seçimleri sonrası HDP Türk siyasetinde yön belirleyen bir ağırlığa sahip oldu. Ve bu ağırlık son seçimlere kadar -en azından varsayım olarak- süregeldi. Kürt meselesinin ve dolayısıyla onun temsilcisi HDP’nin, onun kabulünün, onun kurulacak ilişkilerin Türk demokrasisinin niteliği, istikameti hakkında bize bazı şeyler söylediği, Kürt meselesi dikkate alınmadan bir yön tayininin mümkün olmadığına dair bir genel kaanat ve bu istikamette pek çok siyasi gösterge vardı. Fakat bu son seçimler bize, bu evrenin bitmekte olduğunu düşündürdü. Kürtlere yönelik, Kürt temsiline yönelik son derece sert bir asayiş politikasının uygulandığı bir dönemden çıktık. Malum pek çok milletvekili tutuklandı, neredeyse bütün belediyelere kayyum atandı. Buralar ‘millileştirildi’ ve HDP’nin elinden alındı, tek tek ve suça bakılmadan, bir blok olarak. Bütün bunların Güneydoğu’da bir öfke, Kürtlerde bir öfke yarattığını görüyor ve bunun seçim sandığına da yansıyacağını varsayıyorduk. Fakat böyle olmadı. HDP sadece büyükşehirlerde değil aynı zamanda Kürt illeri dediğimiz, Güneydoğu’da Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde de oy kaybetti ya da katılım oranları düştü.
Şimdi bu tabii hem izaha muhtaç bir durum. Hem oluşan dengeler ve eğilimler itibariyle Türk siyasetinde Kürt meselesinin ve temsilinin dün olduğu kadar belirleyici olamayabileceğini gösteren bir durum.
Dolayısıyla yeni bir sayfanın açıldığı söylenebilir.
Bu neden böyle oldu? Asayiş politikaları, en azından Türkiye sınırları dahilinde şiddetin bitmesi bunda etkili oldu mu? Bir bıkkınlık, umutsuzluk dalgası mı var HDP seçmeninde? Kürt meselesinde çözüm sorusu ve sorunu hareketle türlü mü tartışılmalı?
Bu sorular gündeme geliyor ve bunlar HDP içerisinde de yoğun olarak tartışılıyor.
Ayrıca HDP’de bir yönetim değişikliği olacağı muhakkaktı. Sonuç olarak izlenen politika ne olursa olsun seçim sonuçları bir başarısızlık olarak algılandı. Zaten hem HDP hem Yeşil Sol Parti tarafından yapılan açıklamalarda başarısızlık kabul edildi ve başarısızlıkta izlenen parti politikalarının payının da altı çizildi.
Biraz daha derine inerek şöyle söyleyebiliriz: Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ın eş başkanlığında HDP; temel olarak muhalefetle eklemlenme, Türkiye’de verilen demokrasi mücadelesinin bir parçası olma siyaseti güttü. Kürt meselesinde direnci, yüksek ses çıkarmayı daha geri planda tutan bir yol izledi. Parlamento içerisinde, partiler arası siyasette etkili olmaya çalıştı. Bu, aslında Kürt temsili açısından siyasi alanın genişlemesi, Kürt sorununun çözülmesinde muhatabın siyaset ve siyasetçi olmasına doğru giden bir istikameti de içinde barındırıyordu.
Seçimler istenilen sonucu vermeyince HDP içerisinde kimi kımıldanmalar başladı. Bunlardan biri, HDP’nin ilkesel davranmak kadar faydacı davranması gerektiğine dair bir bakışa işaret ediyor.
Geçenlerde bir dergide -birçok internet sitesi de aldı- takma bir isimle, Hemder Fırat galiba, yazılan bir makale, ki biraz örgüt diliyle yazılmış olduğunu ifade ediyor bu konuyu yakından izleyenler, şunu söylüyordu: “Kiminle bu sorunu çözecekseniz, kiminle alanınızı genişleteceksiniz, Kürt siyaseti onunla iş birliği yapmalı. Bu işbirliği yapılmasına yakın gruplar arasında da AK Parti de var.”
Dolayısıyla burada faydacılık, yeniden alan genişletme politikaları üstüne kurulu bir eğilimin ön plana çıktığını görüyoruz. Nitekim seçimlerde neden Kılıçdaroğlu’nun desteklendiği ve en azından birinci turda neden bir Kürt adayın çıkarılmadığı tartışmaları da bu minvalde yapılıyor.
Dolayısıyla iki tane sorun var karşımızda. Bunlardan bir tanesi HDP’nin özgül ağırlığının bu seçimlerde aldığı yenilgiden sonra bir miktar azalabileceği, bu özgül ağırlık azalmasının da şiddet – siyaset, Kandil – Ankara arasındaki o paradoksa, o ilişkisel gerginliğe olumsuz (ilkinin lehine) yansıyabileceğidir.
İkincisi HDP’nin izleyeceği stratejidir. Mesela yerel yönetim seçimlerinde HDP muhalefetle işbirliği yapmayabilir. Muhalefetle iş birliği yapmazsa birçok kritik yerde, onların oyuna muhtaç olunan yerde AK Parti adaylarının kazanmasını sağlar. Bunu karşılıksız mı yapar? Bu bir pazarlık konusu olabilir mi? AK Parti böyle bir pazarlığa girebilir mi? Mesela kayyum atamamaktan bahsediliyor bazı yerlere. Bu mümkün müdür? Yani bunun dışında işte hükümetin ya da iktidarın biraz daha batıya doğru meyletmesi son dönemlerde yeni açılımlar getirebilir mi? HDP burada gözlerini AK Parti’ye diksin mi? Bu tarz pek çok soru soruluyor.
Bu, HDP içerisinde bir arayışın, daha tam oturmamış bir arayışın ifadesi ya da bizim tam olarak daha formüle edemediğimiz bir durumun ifadesi. Bunu yakında daha net olarak göreceğiz. Ama seçim sonuçlarının böyle bir dizi tartışmayı, bir dizi ayrışmayı, yani parlamenter mücadele ile daha sert bir mücadele arasındaki yine politik olarak bir keskin çizgiyi dile getirdiğini söyleyebiliriz.