“Aşırı Elit Üretimi” kavramı son birkaç yıldır büyük ilgi görüyor, bunun nedenini anlamak o kadar da zor değil. Kavram Peter Tuchin’in çalışmasıyla ilişkilendirilmiştir. Turchin tarihin akışını betimleyen ve tahmin eden modeller geliştirmeye çalışıyor. Aşırı Elit Üretimi kavramı bir toplumun ayrıcalık tahsis edebileceğinden çok daha fazla ‘elit sınıf üyesi’ yetiştirdiği tarihsel dönemleri ifade etmektedir. Turchin çalışmasında, bu tür tarihsel dönemlerin çoğunlukla toplumsal huzursuzluklara yol açtığını savunuyor; bunun nedeni olarak da küskün elitlerin hak ettiklerine inandıkları toplumsal avantajlar için kıyasıya rekabet etmelerini gösteriyor.
Aristokratların toprak üzerinde feodal ayrıcalıklara sahip olduğu, ayrıca politik yönetimler üzerinde nüfuz sahibi olduğu toplumları düşünelim. Bu tür aristokratik ayrıcalıklar dünya tarihinde yaygın olarak görülmüştür. Şimdi de zaman içinde bu sınıftan insan sayısının giderek arttığını düşünün; Aristokratların çocuklarının sayısının artması, aristokrat statüsüne (ve ayrıcalıklarına) sahip çok daha fazla insan olduğu anlamına gelir. Bu durum bir matematik problemi yaratır: Bölüştürülecek toprak sınırlıdır, ayrıca hükümete doğru şekilde rehberlik edebilecek insan sayısı çok az olduğu halde, çok fazla elit vardır. Toplumdaki avantajlı konumları, bazen de doğuştan gelen hakları toplum tarafından reddedilen seçkinler, böyle bir toplumsal redde genellikle siyasi ve sosyal güceniklikle, fakat bazen de şiddetle karşılık vermektedir.
Toplumların aşırı elit üretmesi, zamanla daha da belirginleştiğini düşündüğüm bir durum bir durum nedeniyle ilgimi çekti: Konuyu, özellikle üniversite eğitimi almış ve mali açıdan daha güvende hisseden birçok insanın toplumdaki statüsünden hiç memnun olmaması bakımından düşünüyorum. Bu duyguları ölçmek neredeyse imkansız; fakat elit beklentileri olan ve meritokratik sistemlerimizde geçirdikleri yılların kendilerine bu beklentileri gerçekleştirme hakkı verdiğine inanan insanlar arasında yaygın bir hoşnutsuzluk duygusu olduğu konusunda pek çok kişinin benimle hemfikir olacağını düşünüyorum. Son dönemde yaşanan siyasi çalkantılar bahsettiğimiz mutsuzluk halini ifade ediyordu. Ben şahsen yeni bir ekonomik sistemin ayrıca da Occupy Wall Street ile başlayan sosyalist hareketlerin destekçisiyim. Fakat bu hareketlerdeki aşırı elit üretimi etkisinin de farkındayım. Bahsettiğim hareketlerin ortaya çıkışının önemli etkenlerinden biri en iyi üniversitelerden mezun olan bireylerin, finansal kriz sonrasında hak ettiklerini düşündükleri işleri bulamamaları oldu. Bu öfke o dönemden beri iyice yayıldı ve yoğunlaştı.
Meselenin bir kısmı işgücü piyasaları ve basit ekonomi dinamikleriyle ilgilidir. Örneğin, 2010’ların başında zirve yapan ve hukuk fakültesi başvurularında daha sonra bir çöküşe neden olan avukat bolluğunu tanımlamak için birçok kez ‘aşırı elit üretimi’nden bahsedildi. Tüm işaretler oradaydı. Hukuk uzun zamandır finansal rahatlığa giden güvenli bir patika olarak kabul görüyordu, bu rahatlığa ulaşmak için üniversite ve hukuk fakültesinde kendilerini zorlayanlar başarıyı hak ettiklerini düşünüyorlardı, fakat sistemin herkesi istihdam edecek kapasitesi bulunmuyordu. Bu durumda ne mutlu ki, pek çok kişi meseleyi kavrayıp başka kariyer planlarına yöneldiler, böylece hukuk mezunu bolluğu da azalmış oldu. Bu genel dinamik elit sayılan herhangi bir diplomalı meslekte mümkündür.
Bense başka bir sektörle, dev ve büyüyen yaratıcı ekonomiyle, yani içerik üreticiliği ekonomisiyle ilgileniyorum ve bu konuda oldukça endişeliyim. Kreatif istihdam kültürümüzde benzersiz bir şekilde değer görüyor. Son zamanlarda kimin bunun bir parçası olacağına dair insanlarda derin bir öfke olduğunu fark ettim. Yazar olarak rahat bir yaşam sürdürebilen biri olarak, aynı fırsatın kendilerine tanınmamasına içerleyen insanlarla sık sık karşılaşıyorum. (Onlara kapitalizmde başarının basitçe yetenek ve iş ahlakından kaynaklanmadığını hatırlatmaya çalışıyorum, elbette). Bu kızgınlık film, televizyon ve müzik alanında da mevcut… Daha önce profesyonel olarak sanat ve kültür üreten ve profesyonel anlamda başarılı olmaya çalışan insan sayısı hiç bu kadar fazla olmamıştı. Fakat başarı her zamanki kadar zor.
Bazı açılardan 21. yüzyıl, insanların kendilerini sanatsal açıdan tatmin olmamış hissetmeleri için garip bir zaman gibi görünebilir. Ne de olsa, dünya tarihinde hiçbir zaman üretme ve izleyiciye ulaşma kapasitesi bu kadar kolay veya ucuz olmamıştı. Üreticilerin kendilerini kreatif şekilde ifade edebilmesi için mevcut araçlar ve platformlar şu anda çok engin, çeşitli, ve kullanımı büyük ölçüde ücretsiz. Bu platformların birçoğu geniş kitlelere ev sahipliği yapıyor. Elektronik cihazlardaki tüketici fiyatlarının on yıllar içinde düşmesi sayesinde, insanların dijital üretim amacıyla kullandıkları araçların çoğu sıradan insanlar tarafından da satın alınabilir hale geldi. Artık sanatsal üretimin göz korkutucu olabilecek teknik yönleri için çok sayıda ücretsiz çevrimiçi kaynak var. Ayrıca takipçi kazanabileceğiniz pek çok platform mevcut: Eğer bir yazarsanız, WordPress ya da Substack var. Görsel bir sanatçıysanız, sanatınızı Instagram veya Twitter’da paylaşabilirsiniz. Fiziksel el işleri yapıyorsanız, bunları Etsy’de satabilirsiniz. Eğer işiniz daha sexüel bir nitelik taşıyorsa, bir OnlyFans hesabı açabilirsiniz. Müzisyenseniz Soundcloud veya Bandcamp var. Podcast yayıncısıysanız Stitcher, Apple Podcasts ya da Spotify var. Video içeriği üretiyorsanız, YouTube, TikTok veya Vimeo’da yayınlayabilirsiniz. Video oyunları yapıyorsanız, bunları Steam veya GOG’da satabilirsiniz. Video oyunları oynuyorsanız, Twitch’te yayın yaparak hobinizden para kazanabilirsiniz.
Çeyrek asır önce bu türden platformlar yoktu. Ekipmanlar çok daha pahalıydı, bilgi birikimine erişmek çok daha zordu. Şimdi ise bu araçlar herkesin kullanımına açık. Hiç bu kadar büyük bir tüketici ve izleyici kitlesi olmamış, ve bu kitleler hiçbir zaman sanatsal içerik tüketmek için bu denli çok zaman harcamamışlardı.
Peki sorun tam nedir? Neden tam da izleyici bulmanın bu kadar kolay olduğu tarihsel bir anda, bir türlü karşılık bulmayan sanatsal hırslardan kaynaklanan böylesine büyük bir memnuniyetsizlik var?
İlk ve bariz cevap, insanların sadece bir şeyler üretmek değil, üreterek ve yaratarak geçinmek için hatta bir şeyler yaratabilmek için içerik üreticiliğini ve sanatçılığı meslek olarak istiyor olmaları. Ve bunu başarmak şimdilerde çok daha zor. Etsy’de geçimini sağlamak herkesin bildiği gibi çok zor. Etsy mağazalarının yaklaşık %90’ı ayda 400 dolardan az kazanıyor. YouTube’da bin görüntüleme için yapılan ödemeler için tahminler 18 dolardan fazla değil. Videoların %12’sinden azı 100 izleme eşiğine zaten zor ulaşıyor. Twitch kullanıcılarının %90’ı ortalama altı veya daha az izleyiciye yayın yapıyorlar. En yüksek kazanca sahip 10.000 hesabın bile dörtte biri asgari ücretten daha az kazanıyor. Ortalama bir OnlyFans hesabı ayda sadece 150 dolar kazanabiliyor. Podcast’lerin %99’unun kâr etmediği tahmin ediliyor. Spotify sanatçılarının %98,6’sı her üç ayda ortalama sadece 36 dolar kazanıyor. Her türden içerik üreticisi ve sanatçının çalışmalarından para kazanmak için kullandığı bir platform olan Patreon’da, kullanıcıların %2’sinden azı, federal aylık asgari ücret seviyesini bile yakalayamıyor. Substack için elimde rakam yok ancak benzer bir eğilim olduğundan emin olabiliriz. Bunun nedeni, içerik üreticisi ekonomisinin bir “güç yasası” üzerinden genel dağılımı yapmasıdır. İçerik üreticisi ekonomisindeki insanların büyük çoğunluğu çok az miktarda para ve ilgi görürken, küçük bir kullanıcı kesimi hem miktarda para hem de ilgi konusunda cömertçe ödüllendirilir. Herhangi bir bireysel içerik üreticisi kazananlardan biri olabilir. Fakat büyük ölçekte, neredeyse herkes başarısız olacak.
İçerik üreticisi ekonomisinde zengin olmaya aç olan, eğitimleri ve sıkı çalışmaları sayesinde başarıyı hak ettiklerine inanan insanların sayısının artması ve neredeyse hepsinin başarısız olacağının farkında olması, aşırı elit üretimine verilecek en önemli kanıttır. Artık çoğunlukla sanatçılara tanınan maddi getirilerin hiçbirinden yararlanamayan insanlardan oluşan, koca bir sanatçı sınıfımız var.
Paranın yanı sıra ikinci büyük sorun biraz daha fani ve geçici bir ihtiyaç: İlgi, ayrıcalık, beğeni. Bunlar elbette parayla yakından bağlantılı şeyler; ancak içerik üreticilerinin ve sanatçıların peşinde koştuğu çok daha farklı az bulunur türden bir şeydir. Kişinin sanatsal eseri için kutlanma ve gönenç arzusu… Bu burada size açıklamam gereken bir şey değil. Biraz daha incelikli olan şey ise sanatçı ya da yaratıcı olarak tanımlanmanın getirdiği havalı olma hissidir. “Yaratıcı” olarak bilinmek uzun zamandır öznelere bir sosyal sermaye sağlamaktadır. İşte burada, daha önce bahsettiğim sanatsal üretim araçlarının büyük ölçüde demokratikleşmesi, yani içerik üretmek için dijital araçların satın alınabilirliği ve erişim kolaylığı, aslında içerik üreticisi ve sanatçı olmaya çalışan elitlerin arzularının aleyhine işliyor.
Artık sorun şöyle bir hale geldi: Söz gelimi “film çekiyorum” dediğinizde karşınızdaki kişi genellikle “diğer herkes gibi” kısmını zihniyle tamamlayacaktır. Hevesli bir film yapımcısı olmak pahalı bir film kamerası taşımak, bir sesçi tutmak ve film banyoları tutmak için para ödemek anlamına geldiğinde, bu elit sınıfa giriş için daha yüksek bir engel vardı. Bu statü zaman ve para açısından gerçek bir yatırım gerektiriyordu. Artık herkes cebinde her daim mükemmel çeken bir kamera taşıdığından, herkes kameranın en iyi nasıl kullanılacağını anlatan yüz binlerce ücretsiz video izlediğinden, video yapmanın ayrıcalığı ve dolayısıyla ayrıcalığı falan kalmadı. Bu saygınlığı ve ayrıcalığı kazanmanın tek yolu ürettiğiniz şeyle gerçekten ünlü olmaktır, ki bu da bizi Hollywood, müzik endüstrisi ve yayıncılığın eski dünyalarına yani daha demokratik olmayan eski şöhret peşinde koşma senaryosuna geri döndürür. Bir anlamda, eski günlerden daha kötü bir durumdayız. Eskiden hiç kimse geleneksel eğlence sektörünü girilmesi kolay bir sektör olarak görmezdi. Fakat şimdilerde modern üretim araçlarının erişilebilirliği, başarı konusunda kolayca yanlış bir güven duygusu yaratabiliyor.
Peki ne yapılmalı? Bir içerik üreticisi ya da bir sanatçı olarak kutlanma arzusunun, yalnızca temel maddi refahı sağlama arzusuyla aynı kalibrede olmadığını elbette ki kabul ediyorum. Fakat içerik üretenleri ve sanatçıları çevreleyen ortamdaki öfke duygusunun talihsiz olduğunu düşünüyorum. Kültürümüz uzun zamandan beri sanatı yüceltirken sıradan işleri, hatta sadece düşük ücretli mavi yakalı işleri değil, orta sınıf beyaz yakalı işleri de aşağılamayı alışkanlık haline getirdi. Sanatsal başarıdan başka hiçbir şeye razı olmayacak çok sayıda genç insanın bir gelecekten aksini görmek çok zor. İnsanların birikimlerini ve ilgilerini daha geniş bir alana yaymalarını istemek cazip olsa da, tüketiciler kültürel yatırımlarını her daim belirli yerlerde yoğunlaştırma eğiliminde olmuştur.
Burada bariz bir sentez mevcut. Öncelikle insanların günlük işlerinin olması, ardından da yaratıcı çabalarında sanatsal tatmin ve belki de biraz ekstra para kazanmaları. Esasında pek çok insan bunu zaten yapıyor. İnsnaların kafasındaki ‘gerçek bir sanatçının hayatını yaşayabilme arzusu’ asla tatmin olmayabilir, fakat üretici araçların demokratikleşmesi her zaman yeni profesyonellerden daha çok hobici ile sonuçlanacaktır. Sosyal ve ekonomik ilerleme bu dengeyi daha elverişli hale getirebilirdi. John Maynard Keynes’in 1930’da ileri bir ekonomik aşamada ortalama bir işçinin haftada sadece 15 saat çalışacağı yönündeki öngörüsünden çok söz edilmiştir. Keynes, artan verimliliğin ve daha etkili otomasyonun zaman geçtikçe çalışma saatlerini kısaltacağına ve bize kazanç getirmeyen uğraşlar için daha fazla zaman bırakacağına inanıyordu. Bu öngörü, 20. yüzyıl boyunca ortalama çalışma saatlerinin sabit kaldığı ya da arttığı göz önünde bulundurulduğunda, kötü şöhretli bir şekilde yanlış olarak görülmeye başlanmıştır. Fakat şimdi, pandeminin pek çok insanı uzaktan çalışmaya itmesi, ve pek çok kişiye toplam çalışma saatlerini azaltma konusunda ilham vermesiyle; belki de bu hayalimizi gerçekleştirebilir ve yarı zamanlı sanatsal üretimlerimizi daha tatmin edici hale getirebiliriz.
Buradaki daha geniş kapsamlı sorun, toplumsal düzeyde ulaşılabilir ve tekrarlanabilir bir başarı vizyonu eksikliğinin tehlikeli ve istikrarsızlaştırıcı olduğunun kabul edilmesinde yatmaktadır. Artan konut, sağlık ve eğitim maliyetleri nedeniyle, başarılı yetişkin Amerikan birey yaşamının olmazsa olmazları, en açık şekli ile ev sahipliği, gençlerimiz için ulaşılamaz hale geldi. Bu arada, onlarca yıldır hem orta sınıfın saygınlığıyla hem de beyaz yakalı başarısıyla alay ederek kendimiz için bir kapan kurduk: İlkini sıkıcı ve konformist, ikincisini ise sömürücü ve bencil olarak yansıttık. Bu eleştirilere özel bir itirazım yok. Ancak sıradan başarı tanımlarını acımasızca alaya alan karşı kültür metinlerinin gerçekçi alternatifler önermede başarısız oldukları apaçık bir gerçek. Benim bakış açıma göre eldeki sonuç şu olmuş: Tutarlı bir başarı vizyonu olmayan, kaybeden gibi hissetmekten kaçınmak için makul bir şekilde ulaşılabilir bir çıkış yolu bulunmayan sürekli çabalayan genç tiplerle dolu koca bir ulus. Bence bu hem bahsettiğimiz özneler için insanlık dışı, hem de sıradan insanların ortak bir toplumsal sözleşmeyi kabul etmesini gerektiren toplumun kendisi için sağlıksız bir durum. Daha mütevazı bir başarı modelinin yokluğunda, bu kadar çok kişinin içerik üreticisi, influencer veya sanatçı olmaya karar vermesi şaşırtıcı değil.
Belki de gençleri, yaşamaya değer tek hayatın yazar, müzisyen ya da influencer oldukları bir hayat olduğu fikrinden nazikçe uzaklaştırabiliriz. Ve bunun yerine sıradan işlerin güven vericiliğinin, bir yandan da bir şeyler üretmenin tatminiyle birleştirilebileceğini gösterebiliriz. Hatta belki de iyi yaşanmış bir hayatın ne anlama geldiğine dair daha geniş bir kültürel tanım geliştirebiliriz. Bu arada, başka bir şey yapmayı seçen zamanının müstakbel avukatları gibi, hevesli üreticilerimizin de sanatsal hayallerini gerçekleştirmekten daha azıyla yaşamayı öğrenebileceklerini umuyorum. Çünkü her ne kadar söylemesi zor olsa da, çoğunun başka bir seçeneği olmayacak.
Kaynak: https://www.persuasion.community/p/why-so-many-elites-feel-like-losers?
Çeviri: Hasan Ayer.