Neden çoğu zaman sorunlar tam da iyiye gitmesi gerekirken daha da kötüye gidiyor gibi görünür?
Ya da Fransız-Afrika bağlamında, Başkan Emmanuel Macron tam da eski günlerin kötü post-kolonyalizmine sırtını döndüğünü düşündüğü bir anda nasıl oluyor da Fransız politikasının dört Frankofon ülkedeki darbeler ile enkazını inceliyor?
Hiç kimse Fransa’nın La Françafrique’deki çıkarlarını ilerletmek için bir miktar kurnazlık ve askeri güç kullandığı – kabaca Soğuk Savaş dönemine tekabül eden – uzun bir dönem olduğunu tartışmıyor.
Ancak son çeyrek yüzyıldır Paris’ten gelen mesaj o günlerin -en azından resmi olarak- geride kaldığını söylüyordu.
Ama hala sallantıda olan bir otokratı desteklemesi için ilk başvurulan hala Fransa oluyor.
Artık bunun için kolonyalizm gibi kavramlar değil, “demokratikleşme”, “güçlendirme”, “işbirliği” ve “gençlerle etkileşim” gibi yeni kavramlar kullanılıyor.
Ama Élysée Sarayı’ndaki bir yetkilinin dediği gibi: “Başkanlık saraylarında bizim adamlarımız bulunmayalı çok uzun zaman oldu.”
Paris ile Frankofon başkentler arasında bir ilişki kalmadı demek doğru değil.
Ancak Fransız etkisinin eskisi gibi olduğunu iddia etmek de kesinlikle abartılı olur.
Genellikle yozlaşmış post-kolonyalizmin simgesi olarak görülen Gabon örneğini ele alacak olursak, devrik Cumhurbaşkanı Ali Bongo’nun babası Omar Bongo’nun birbirini izleyen Fransız cumhurbaşkanları tarafından küçümseyici bir şekilde “bizden biri” olarak görülmüştü.
Peki Fransa’nın erişimi hala bu kadar büyükse, Ali Bongo nasıl oldu da Gabon’u Frankosfer’den çıkarıp geçen yıl İngiliz Milletler Topluluğu’na katılma noktasına getirdi?
Bongoların servet birikimi – ve bunun Paris’te gizlenmesi – şüphesiz efsaneviydi.
Ancak bunun ortaya çıkmasına ve Bongo ailesinin üyelerine karşı cezai kovuşturma başlatılmasına yol açan, muhtemelen Ali’yi Angloların kucağına iten, Fransız yolsuzlukla mücadele yargıçlarının politikacılar tarafından engellenmeyen eylemleri değil miydi?
Ve eğer Paris komşu Kamerun üzerinde hala nüfuz sahibi ise, nasıl oluyor da Kamerun lideri Paul Biya kısa süre önce St Petersburg’daki Fransa-Rusya zirvesine katılarak Vladimir Putin ile birlikte gülümsüyor?
Macron’un Afrika Tuzağı kitabının yazarı gazeteci Amaury Coutansais’e göre gerçek şu ki Fransa, kendisine artık var olmayan güçlerin atfedildiği bir “tarihsel anakronizm” yaşıyor:
“”Bugünlerde Afrikalı başkanların bekleme odalarında tüm dünya var: Türkler, Ruslar, İsrail, hatta Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi Fransa’nın müttefikleri. Afrika’daki muhalifler Fransa’nın hala çok güçlü olduğunu hayal ediyor. Gerçekte ise Fransa tüm kirli polis işlerini yaparken, rakipleri ihaleleri silip süpürüyordu.”
Asıl soruya dönecek olursak: eğer Afrika’da Fransız etkisi azalıyorsa, nasıl oluyor da şimdi Fransız kolonyalizmine karşı darbeler görüyoruz?
Cevap iki bölümden oluşuyor.
Fransa’nın Sahel ve Orta Afrika’daki sömürgeci varlığı o kadar köklüydü ki, bugünün kendine daha fazla güvenen kuşakları arasında artan bir öfke duygusu uyandırması kaçınılmazdı. Coutansais’in dediği gibi: “Her şey geçer – geçmiş hariç.”
İkinci açıklama birincisiyle çelişmiyor, aksine onu tamamlıyor.
Bu, Fransızların dış güçlerin devrede olduğunu düşünmekte haksız olmadıklarıdır.
Pazartesi günü Fransız büyükelçilerine hitaben yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Macron, Gabon, Nijer, Burkina Faso, Gine ve Mali’ye atıfta bulunarak Fransızca konuşulan Afrika’da son dönemde yaşanan “darbe salgınını” tetiklediğini söylediği o dış gücü şöyle tarif etmişti: “Kendini pan-Afrikalı ilan edenlerle neo-emperyalistler arasındaki barok ittifakı.”
Cumhurbaşkanı Macron’un gözünde “neo-emperyalistler”, Rusya ve Çin.
Macron, Rusya ve Çin’in Afrika’daki darbe özentisi olan askerlerin zihinlerine zehirli kelimeler olarak egemenlik ve sömürüyü attığını ve anti-emperyalist duyguları tahrik ettiğine inanıyor.
Halbuki Macron’a göre Fransa, Sahel’de eski sömürgelerinde “terör tehdidi olduğu ve egemen devletler bizden yardım istediği için” bulunuyor.
Pazartesi günü bunun aksini düşünmenin “çıldırmış bir dünyada” yaşamak anlamına geleceğini söyledi.
Ancak belli ki pek çok insan buna inanmıyor ve komplo teorisini tercih ediyor.