“Entegrasyon zihinlerde oluşmadı. Misafir çok gelince yaşam kalitesi iyice düşüyor diye milletimiz entegrasyonu, uyumu çok ciddiye almıyor. Misafirler çok kaldıkça şehrimizin yaşam kalitesi düşüyorsa biz onlara misafir demek durumundayız. Ama herkes şunu bilsin: Misafirler bir çocuk, bir anne, bir işçi, bir genç. Biraz vicdan.”
Bu sözler 500 bin Suriyeli nüfusu ile Türkiye’de mültecilerin en yoğun yaşadığı iller sıralamasında üçüncü gelen 2 milyon 170 bin 110 nüfuslu Şanlıurfa’nın belediye başkanı Zeynel Abidin Beyazgül’e ait.
Her ne oluyorsa resmi kayıtlara tam olarak nüfus varlıkları yansıtılamıyor Suriyelilerin. Resmi kayıtlara göre Şanlıurfa’da 315 bin 495 Suriyeli var.
Türkiye genelinde de resmi kayıtlara göre çoğunluğunu Suriyelilerin oluşturduğu 3 milyon 307 bin 882 mülteci var ama bugün kimisi bu rakamın 5 milyonu, kimisi de 10 milyonu bulduğunu söylemekten çekinmiyor. Rakamlar öyle büyük sorun oluşturuyor ki; mülteci düşmanları her seferinde el yükseltiyor: Ekmeğimize, işimize el koyuyorlar.
Sadece rakamlar değil, onlara ne diyeceğimiz de hep sorun: Göçmen, mülteci, sığınmacı, kaçak, misafir.
Oysa ki tam 11 yıl geçti Suriyelilerin savaştan kaçıp Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelere, Avrupa’ya sığınmaya başlamalarının üzerinden. Türkiye’de yılda 150 bin Suriyeli bebek doğuyor. 1 milyondan fazla çocuk okul çağında. Şanlıurfa’da da her yıl 10 bin Suriyeli bebek hayata gözlerini açıyor.
Hem Türkiye’de hem Avrupa’da, Türkiye-AB ilişkilerinde en sorunlu konuların başında görülen Suriyelilerin Türkiye’deki yaşamlarının iyileştirilmesi, yerel halkla birlikte yaşamalarının kolaylaştırılması için AB’nin Türkiye’ye verdiği proje desteklerindeki gelişmeleri AB Türkiye Delegasyonu Başkanı, Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut’la Şanlıurfa’da gözlemleme, yerel yöneticilerden de bilgi alma fırsatı yakaladık.
“Dönmek keşke mümkün olsa”
2 milyon 170 bin 110 nüfuslu Şanlıurfa’nın 13 ilçesinin hepsinde de Suriyeliler var. AB’nin proje desteğiyle bu ilçelerin hemen hepsinde kurulan göçmen sağlık merkezi sayısı 17’yi bulmuş durumda.
7-8 bin Suriyeli nüfusun yaşadığı Eyyubi ilçesinde ziyaret ettiğimiz göçmen sağlık merkezinde kadın doğum uzmanından çocuk hastalıkları uzmanına toplam 17 uzman doktor, 52 pratisyen doktor görev yapıyor. Doktorların hepsi Suriyeli. Bu merkezde bu yıl 350 bin muayene hizmeti verilmiş. Merkezden sadece Suriyeliler değil Afgan mülteciler de yararlanıyor.
Kimi çocuğunun aşısı, kimi kendi kontrolü için gelmiş çoğu mülteci, bu sağlık merkezlerinde dil sıkıntısı yaşamadan temel sağlık hizmeti alabiliyor. Muayene için sıra bekleyenlerin çoğunun kadın olması dikkat çekici. Arapça tercüman aracılığıyla konuştuğumuz kadınlar “Erkekler çalışıyor. Çocuklar büyüsün biz de çalışacağız” diyor.
“Ülkenize dönmeyi düşünmüyor musunuz, Urfa’da halkla kaynaşabildiniz mi?” sorularına verdikleri yanıtları yorumsuz buraya yazmak en iyisi:
“Türkiye’de kalmak için gelmedik buraya. Ama kaldık. Hayat böyle. Savaştan kaçtık, geldik. Biz birbirimize alıştık ama dönmek keşke mümkün olsa. Olacak gibi durmuyor”
“Bizim memleket düzelse gitmeyi çok isteriz.”
“Urfa’yla zaten akrabayız. Bizi seviyorlar ama emin olsunlar. Kimsenin elinden ekmek almak gibi bir derdimiz yok.”
“Hepimiz insanız, hepimiz kardeşiz. İçimizden birisi hata yapıyorsa hepimizin hatası görülmemeli. Bize verilen hizmetler için ne kadar etsek az.”
Salih okula başlıyor, Leyla’nın renkli dünyası
AB ile Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı’nın Suriyeli çocukların Şanlıurfa’daki diğer çocuklarla aynı okulda, aynı sınıflarda eğitim alması için yürüttüğü “Türk Eğitim Sisteminde Çocuklar için Kapsayıcı Eğitimin Desteklenmesi Projesi” nde (PİKTES) neler olduğunu görmek için Yavuz Selim İlkokulu’nda da çocukların arasına karıştık.
Suriyelilerin bulunduğu hemen her ilde yürütülüyor bu proje. AB’nin projeye katkısı 1 milyar Euro’yu aşmış durumda.
Yavuz Sultan Selim İlkokulu’ndaki 1171 öğrencinin 386’sı Suriyeli, Iraklı ve Filistinli. Suriyeli öğrenciler okula gelince okulda eğitimin kalitesinin düşeceği endişesine kapılan velilerin imdadına PİKTES Projesi’nin yetiştiğini anlatıyor okul müdürü. Türkçesi yetersiz olan öğrenciler için PİKTES okullarında uyum sınıfları açılıyor. Bu uyum sınıfında Suriyeli öğrenciler eksiklerini kapatma fırsatı buluyorlar. Türkçe testinden geçtikleri zaman da yeniden karma eğitime katılabiliyorlar.
Sevdikleri kitaplar var sıralarda: Salih okula başlıyor. Leyla’nın renkli dünyası.
“Suriyeli evine ekmek götüremezse hırsızlık da yapar, gasp da”
Tüm toplumsal ve siyasi çekişmelerden uzak Suriyelilerle birlikte hayatın daha huzurlu sürmesi için onca çalışan insan var. Doktorlar, öğretmenler, okul müdürleri, mühendisler, marangozlar, çiftçiler. Her meslek dalından uzmanlar.
Ama Suriyeliler halen “misafir” görülürken, topluma entegrasyonları her gün ayrı sorun edilirken bu mümkün mü?
Suriyeliler ve Türkiye halkı bu sorundan uzaklaşsın diye yürütülen bir başka proje daha var Şanlıurfa’da: Enhancer Projesi.
Sanayi Bakanlığı, Uluslararası Göç Politikaları Geliştirme Merkezi işbirliği ve AB finansmanıyla yürütülüyor. Kaynaklar Suriyeli ve yerel halka eşit dağıtılıyor. Proje Türkiye’nin 11 iline yayılmış durumda. Halıcılık kursları, tahta oymacılık atölyesi gibi daha çok istihdama yönelik çalışmalar yapılıyor proje kapsamında açılan kurslarda.
O kurslardan biri de Şanlıurfa Karaköprü ilçesinde hem Suriyelilere hem de bölge halkına hizmet veriyor.
Karaköprü Belediye Başkanı Metin Baydilli; Türkiye’de Suriyeliler için en başta mesleki eğitimlere odaklanan projelerin artık istihdam ve geçim kaynağına dönük projelere odaklanması gerektiğine dikkat çekiyor. Baydilli, AB’nin Türkiye’ye daha çok finansman desteği vermesi gerektiğinin şart olduğunu savunurken, ucu AB’ye kadar uzanan “toplumsal huzur” mesajı veriyor:
“Suriyelileri istihdam edemezsek sorunlar büyük, suç oranı artar. Bir Suriyeli evine ekmek götüremezse hırsızlık da yapar, gasp da. Şimdi böyle bir sorunumuz yok ama olmayacağı anlamına da gelmez. Burada temel problem; Suriyeliler için çalışma alanları oluşturmak. Çalışma alanları oluşturamazsak Suriyelilerin AB ülkelerine yönelimi hızlanır. Çünkü para kazanmak istiyorlar haklı olarak. Aslında AB’den gelen bu hibeler, yardımlarla AB kendi huzurunu da sağlıyor. Biz de diyoruz ki; huzurumuzu korumaya devam edelim. Daha çok hibeyle yapabiliriz bunu.”
“Entegrasyon zihinlerde oluşmadı”
Şanlıurfa, 6 Şubat depreminde 181 can kaybı verdi. Çok fazla bina yıkılmadı ama acilen yıkılması gereken 5 bin bina var Şanlıurfa’da. Hem Suriyeliler hem de tüm bölge halkının önümüzdeki kışı rahat geçirebilmesi için her zamankinden daha çok dayanışmaya ihtiyaç var.
Oysa depremin yarattığı ekstra yoksulluğun Suriyelilerle bölge halkı arasındaki dayanışmayı çok da güçlendirmediğinden yakınıyor Şanlıurfa Belediye Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül.
Beyazgül; mülteci düşmanlığını körükleyenlerin “mültecilere daha çok sağlık, eğitim hizmeti sunuluyor” diye yalan haber yaymasından şikayetçi. Bu yalan haberlerle mücadele etmek için “vicdanları daha çok devreye sokmaya” karar vermiş:
“Mülteciler bir anne, bir yaşlı, bir çocuk, bir işçi dedim. Biraz vicdan dedim halka. Ben vicdanlara seslenmeye devam edeceğim ama şunu söylemem gerekir ki; entegrasyonu uluslararası kuruluşlar sağlamalı. Biz mültecilere misafir diyoruz çünkü halkımız misafirlerin ülkelerine dönmesi fikrini daha çok destekliyor. Çünkü misafirler çok kaldıkça burada, ekonominin, yaşam standardının gerileyeceğine inanıyorlar. Toplum ancak genel refah düzeyi artarsa entegrasyonu kabul eder. Entegrasyon zihinlerde oluşmadı. AB ve diğer tüm uluslararası kuruluşlar hem Suriyelilerin hem de yerli halkımızın hayatını daha iyi hale getirmemize yardım ederse mülteci düşmanlığını da yenmiş olacağız.”