Ana SayfaHaberlerGündemAdalet Bakanı ile dört saat

Adalet Bakanı ile dört saat

 

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün davetiyle İstanbul Hakimevi’nde 15 gazeteci-yazar bir araya geldik. Bakanlığın “Yargı reformu” kapsamında hazırlanan “İnsan hakları eylem planı”nını tartıştık. Farklı eğilimlerdeki gazeteci ve yazarlar, samimi bir ortam içinde, Adalet Bakanıyla hukuka, adalete ilişkin eleştiri, endişe ve beklentilerini paylaştılar. Tatmin edici, verimli bir buluşma gerçekleşti.

 

Bakan Yardımcısı Zekeriya Birkan ve İnsan Hakları Daire Başkanı Hacı Ali Açıkgül’ün de katıldığı buluşma, bu kapsamdaki 5. toplantıydı. 20 madde halinde sunulan paket, insan haklarının geliştirilmesi, iyileştirilmesi konusunda yapılacakları özetliyor. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, insan haklarına duyarlı, hukuk devletine saygılı bir siyasetçi.

 

Son zamanlarda çıkarılan yargı reform paketleri ile hukuk sistemine iyileştirmeler getirmeyi amaçlıyor. Son paketin içinde, insan haklarının korunması, sivil toplumun güçlendirilmesi, uluslararası insan hakları belgelerine erişimin kolaylaştırılması, kadın haklarının geliştirilmesi gibi başlıklar dikkat çekiyor.

 

Siyasetin yargıya müdahalesi

 

Muhatabımız Adalet Bakanı olunca, mesele de insan haklarının iyileştirilmesi biçiminde sunulunca, soru ve yorumlarımız kaçınılmaz olarak güncel meseleler üzerinde yoğunlaştı. Daha önceki “yargı reformu” paketleri içinde de yer alan yargıç teminatı, son gelişmeler ışığında masaya yatırıldı.

 

Bakana yöneltilen ilk soru, doğal olarak, Osman Kavala’nın yargılandığı ve 9 sanığın beraatiyle sonuçlanan dava konusundaydı. Verdikleri beraat kararının ardından 3 hakim hakkında HSK tarafından “soruşturma açılması”na izin verilmesini de tartıştık. Bu tablonun vahameti değişik eğilimdeki gazeteciler tarafından dile getirildi.

 

Kavala’nın tahliye edilmek üzereyken başka bir soruşturma kapsamında yeniden gözaltına alınması ve tutuklanması, yargıya siyasetin müdahalesi olarak tartışıldı. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayan mahkemelerin, hukuk sistemini yaraladığı; yargıya olan güveni sarstığı konusunda herkes görüş birliği içindeydi.

 

Bu kararların uygulanmamasından doğan tazminatların milletin kesesinden ödenmesi yerine hukuka uymayan yargıçlara ödetilip ödetilemeyeceği soruldu. Bizler konuştuk, Adalet Bakanı dinledi. Yargı, eğer bir yanlış varsa, onu süreç içinde kendi hiyerarşisi içinde düzeltmeliydi. En doğrusu buydu.

 

Mahkeme kararını vermiş, itirazlar yapılmışsa izlenecek yol belliydi; konunun İstinaf’a, olmazsa Yargıtay’a, olmazsa Anayasa Mahkemesi’ne, olmazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmesi önemliydi. Karar oluşurken siyasetin konuya müdahil olmaması, bu süreci bozmaması ise esastı.

 

- Advertisment -