31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerde bazı belediyelerin yönetimi değişti. AK Parti’den CHP ve İyi Parti’ye geçen belediyelerin ilk uygulamaları arasında Arapça tabela yasakları yer aldı. Bu belediyelerin Arapça tabelaları indirme, sığınmacılara ait işyerlerini kapatma ve cezai işlemlere girişme hızları, şaşırtıcı olsa da sürpriz olmadı.
Tabela yasakları kimi haber sitelerinde ilk icraat olarak ilan edildi. Oysa yapılan, bir icraat değil düpedüz ayrımcılıktı.
Vatandaşların rahatsız edilmemesi, başka insanların çeşitli haklarının korunması, görüntü-gürültü kirliliğine yol açılmaması, herhangi bir ayrımcılık taşımaması, haksız rekabetin engellenmesi, ticaretin kolaylaştırılması gibi unsurlar, tabela düzenlemesinde göz önüne alınabilir düzenlemelerdir. Mesele tabelalar için bir standart belirlenmesi değildir. Bu standartların çerçevesi ise bellidir. Tabela indirme uygulamaları bu anlamda mevzuata ve kurallara aykırı biçimde yapılıyor. Tabelanın Türkçe olması zorunluluğu da bu anlamda bir standart değil ayrımcılıktır.
Birtakım kamu kurumları tarafından Arapça tabelaların “görüntü kirliliği” olarak tanımlanması ve kaldırılması, kabul edilebilir değil. Bunun hukuka aykırı olması bir yana; bir dili böyle görmek, ayrımcılık anlamında zihinsel bir kirliliğin itirafı olabilir ancak.
İşletme tabelaları, tacir ya da esnafın müşteri ile iletişiminin bir aracıdır. Bu konuda nasıl bir yol izleyecekleri tamamen onları ilgilendirmelidir. Devlet zoru ile bu ilişkiye müdahale edilmesi, ticaretin kolaylaştırılması değil zorlaştırılması olarak okunmalıdır. Arapça tabelanın asılı olduğu bir işletme, açıktır ki Arap müşterilere de hitap etmek istemektedir. Kamu kurumlarının görevi, böylesi bir tercihten rahatsız olunması değil, bu tercihe saygı duyulması ve bu tercih hakkının korunmasıdır. İnsan haklarına dayanan demokratik bir hukuk devletinde, kamu kurumlarının tabelalara karşı böylesi ayrımcı uygulamalara gitmesi kabul edilemez.
Söz konusu belediyelerin yasağı özellikle veya sadece Arapça tabelalara karşı uygulamaları, bir zihniyetin açığa vurulan halidir. Bu, arızi bir durum mu, yoksa bu partinin süreklilik arz eden zihniyetini de göz önüne aldığımızda, bugünkü yapılabilecekler ölçüsünde yapılabilen mi? Bu insanlar aday gösterilirken bunu yapacaklarını kimse bilmiyor muydu, yoksa bile bile mi aday gösterildiler?
Tabelaların yasaklanması ve cezai işlemlerin uygulanması CHP’de yeni ve kökleri olmayan bir durum mu? Partinin öncesine bakarsak, değil. Aynı gelenek, ellerinde daha fazla yetki olduğu geçmişte, “Vatandaş Türkçe Konuş” uygulamasıyla Türkçe konuşmayan vatandaşlara cezalar verdirmişti. Bu tabela mevzusu, bir bakıma bu geleneğin anlayışında bir değişimin olmadığını, veya hiç değilse geçmiş ile bugün arasında can sıkıcı bir uyumu yansıtıyor. Zaman boyutunu katınca, “Vatandaş Türkçe konuş” uygulamasının kısıtlı yetkilerle bir tezahürü şeklindeki bir sürekliliğe işaret ediyor.
Görünen şu ki, bu zihniyet güçle birleştiğinde, elindeki yetkileri, şimdilik, ancak bu kadar kötüye kullanabiliyor. Başka bir deyişle, belediye başkanlığının kendilerine verdiği yetkinin sınırı Arapça tabelaların indirilmesine, insanların ekmek teknelerinin mühürlenmesine, yıldırma ve göç ettirme amaçlı cezalar verilmesine ve insanların tedirgin edilmesine yetiyor.
Yerel iktidarda görünen bu ayrımcılık politikası, muhtemel bir hükümet durumunda Türkiye’nin gelecekte karşı karşıya kalacağı kötülüğe dair bir fikir de veriyor. Yerel seçimlerde bir başarı elde etmişsiniz ve kimi yerlerde ilk defa belediye yönetimini kazanmışsınız. Ortak bir karar alınmışçasına yapılacak ilk işin Arapça tabela düşmanlığı olması, gerçekten düşündürücü ve insan hakları adına rahatsız edici. İlk belediye başkanlıklarında görünen bu ayrımcı tutumun, ilk muhtemel cumhurbaşkanlığında başka ayrımcılıkların göstergesi olduğunu ifade etmek de bir niyet okuma olmaz.
Bu tabela düşmanlığı münferit bir olay gibi görünmüyor. Öyle olsaydı ciddiye almamak tercih edilebilirdi. Ama CHP’nin aldığı oya bakıldığında, tek başına yerel seçimlerde Türkiye’nin ilk partisi oldu. Böylesi güçlü bir partinin insan haklarına ve onuruna aykırı bir uygulamanın arkasında olması ise Türkiye’nin geleceği açısından üstünde uzun uzun düşünülmesi gereken bir sorunu ifade ediyor.