Yeni anayasanın, sivil siyasetin alanını genişleterek, ekonomiden sosyal hayata, ülkenin meselelerinin çözümünü daha da hızlandıracağını kaydeden Erdoğan, “Siyasetteki yumuşama ile birlikte farklı siyasi partiler arasındaki görüşmelerin yoğunlaşması, bu bakımdan önemli bir fırsat teşkil ediyor. Türk siyasetinin, bu fırsatı ülkemiz, milletimiz ve demokrasimiz adına kalıcı bir kazanca dönüştürmesini ümit ediyoruz” şeklinde konuştu.
Erdoğan, Danıştay Konferans Salonu’nda düzenlenen “İdari Yargı Günü ve Danıştay’ın 156. Kuruluş Yıl Dönümü Töreni”ne katıldı.
Erdoğan’ın, burada yaptığı konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“Yüksek mahkemelerimizin her biri, kendi görev ve yetki alanları içinde adaletin tecellisi için çalışıyor. Yargı organlarımızın her biri, ülkemizde huzurun, güvenliğin, kalkınmanın, demokrasinin ve sosyal barışın muhafazasının teminatıdır. Bu konuda en küçük bir şüphe ve tartışma yoktur.
Makamlarımızdan ve ünvanlarımızdan öte, 85 milyonun bir ferdi olarak hepimiz şu gerçeğe yürekten inanıyoruz; nasıl geç gelen adalet adalet değilse, topluma güven veren ve erişilebilir adalet sistemi de bekamızın güvencesidir. Devlet, adaletle hükmettiği, adalet dağıttığı, adaletin tecellisini sağladığı müddetçe güçlüdür, dimdik ayaktadır. Adaletin olmadığı yerde milleti bir arada tutan bağ, zayıflamaya başlar.
Yargının üzerinde vesayetin veya paralel odakların gölgesinin düştüğü bu arızi dönemler sona erse de toplumdaki etkileri uzun süre devam etti. Son yıllarda bu mahfillere yazılı, görsel, dijital mecralarıyla, medyanın ve sosyal medyanın eklendiği görülüyor. Medyanın ve sosyal medyanın millet namına denetim vazifesi yüklenmesi demokrasi açısından önemlidir. Ama bu, hakim cüppesi giyip sağa sola yargı dağıtmaya asla varmamalıdır. Yargıyı yönlendirme, yargı mercilerini baskı altına alma, istemedikleri kararlar çıkması halinde hukukçularımızı hedefe koyma, her geçen gün daha sık karşılaştığımız tehditlerden biri haline ne yazık ki dönüşüyor. Sosyal medyadaki acımasız linç kültürünün mağdur ettiği kesimlerin en başında maalesef yargı organlarımız ve mensuplarımız geliyor. Yargı mensuplarımız zaman zaman ne yazık ki, eleştiri sınırlarını aşan haksız ithamlara muhatap oluyor.
Siyaset kurumu, nasıl layüsel değilse, yargı da eleştirilemez değildir. Yargının kararlarını beğenmeyebilir, itiraz edebilir, hoşnutsuzluğumuzu açıkça dile getirebiliriz. Buna kimse engel olamaz, olmamalıdır. Terörü övmediği, şiddeti teşvik etmediği ve hakarete varmadığı sürece, insanlar fikirlerini farklı mecralarda özgürce yazabilir, paylaşabilir. Millet adına kamu gücünü kullananların belli sınırlar içinde bu sert tepkilere tahammül etmesi, mazur ve meşru görmesi beklenir. Fakat, yargının toptancı bir anlayışla, kurumsal olarak yıpratılmasını, yargı organlarımıza ve mensuplarımıza çamur atılmasını asla kabul edemeyiz. Hukukun kendi mecrasında ilerlemesi, adaletin tecellisine giden en hayırlı ve kestirme yoldur. Adli ve idari davaları hukukun meselesi olmaktan çıkartıp siyasallaştırmak, sonuç ne olursa olsun toplumdaki adalet anlayışına gölge düşürecektir. Biz, bunu doğru bulmuyoruz. Herkes yargıya yardımcı olmalı, işini kolaylaştırmalı ve adaletin eksiksiz ve gecikmeksizin tecellisine katkı sağlamalıdır.
Buradan tüm milletime şu samimi çağrıyı yapmak istiyorum; güçlü, tarafsız, bağımsız, iyi ve seri işleyen bir adalet sistemi, evlatlarımıza bırakabileceğimiz en kıymetli mirastır. Şayet bu konuda eksik varsa tamamlamak, sorun varsa çözmek, tıkanıklık varsa gidermek, 85 milyon olarak hepimizin müşterek görevidir.
Yargının yasama ve yürütmeye müdahalesi nasıl yanlışsa, yargının siyasi tartışmaların içine çekilmesi de o denli hatalıdır. İktidarı ve muhalefetiyle, basını ve sivil toplumuyla hep birlikte yargımızı menfaat eksenli gruplaşmadan ve ideolojik kamplaşmadan uzak durmasını temin etmemiz gerekiyor.
Cumhuriyetimizin 100. yılının darbe ürünü bir anayasayla karşılanmış ve geçirilmiş olmasını, Türkiye demokrasisine yakıştıramıyoruz. Bu eksikliğin yine milli irade eliyle giderilmesi, demokrasimizin gücüne güç katacak, Türk siyasetinde yeni bir kilometre taşı olacaktır. Siyaset kurumunun ekonomik ve sosyal sorunları öne sürerek, sivil anayasa ihtiyacını gündemden düşürmek istemesini doğru bulmuyoruz. Yeni anayasanın, sihirli değnek gibi dokununca sorunlarımızı anında ortadan kaldırmayacağını elbette biliyoruz. Yeni anayasa, sivil siyasetin alanını genişleterek, ekonomiden sosyal hayata, ülkemizin meselelerinin çözümünü daha da hızlandıracaktır. Siyasetteki yumuşama ile birlikte farklı siyasi partiler arasındaki görüşmelerin yoğunlaşması, bu bakımdan önemli bir fırsat teşkil ediyor. Türk siyasetinin, bu fırsatı ülkemiz, milletimiz ve demokrasimiz adına kalıcı bir kazanca dönüştürmesini ümit ediyoruz. Biz, milletimizin beklentileri çerçevesinde üzerimize düşen yapıcı rolü oynamaya devam edeceğiz.”