Geçtiğimiz günlerde gazetelerin birinde rastladım: Almanya’da Baden-Württemberg eyaletinde, personelin mahkeme salonlarında başörtüsünü takmasını engellemek maksadıyla bir yasa önerisi hazırlanmış. Önerinin bir geçmişi var: Önce Bavyera eyaletinde bir stajyerin mahkemede başörtüsü takma isteği idare mahkemesi tarafından kabul edilmiş. Eyalet bunun üzerine temyize başvurmuş. Sonra bu kez Baden-Württtemberg’de bir stajyer başörtüsü takmak istemiş. Ancak eyalet bunu yasa çıkararak engelleme kararı almış.
Baden-Württemberg, Yeşiller ve Hıristiyan Demokrat Parti’den oluşan bir koalisyon tarafından yönetiliyor. Koalisyon hükümetince hazırlanan yasa önerisine göre; mahkemelerde hâkimler, savcılar, hukuki yardımcılar ve stajyerlerin başörtüsü takması yasaklanıyor.
Baden-Württemberg başörtüsü yasağı çıkaran ilk eyalet olacak. Eyaletin başbakanı, yasağın “İslama karşı bir yasa olmadığını” söylemiş. Eyaletin adalet bakanı ise “Yasayı mahkeme salonlarında dini ve siyasi tarafsızlık ilkesini garanti altına alacak şekilde tasarladıklarını” belirtmiş. Başörtüsünün gündeme oturduğu iki eyalette, hâlihazırda mahkemelerde başörtü takan bir personel bulunmuyormuş.
“Tarafsız yüz”
“Tarafsızlık” başörtüsü yasaklamalarında en çok öne çıkarılan ilke; yasak yanlıları yaptıklarını tarafsızlığa dayanarak meşrulaştırmaya girişiyor. Buna göre, bir işyerinde çalışanların o işyerinden hizmet alanlara karşı iki tür sorumluluğu bulunuyor: Biri, onlara tarafsızlıkla hizmet etmektir. Diğeri de onlarda tarafsız oldukları düşüncesini uyandırmaktır. Bu çerçevede, bir personelin dini manayı haiz bir kıyafet giymesinin veya bir sembol taşımasının tarafsızlığı ihlal ettiğini belirtiyorlar.
Yakınlarda Avrupa Adalet Divanı (AD), ne yazık ki bu son derece sorunlu tarafsızlık anlayışına prim veren bir kararın altına imza attı. Karara vesile teşkil eden olay Belçika’da yaşanmış. Belçika’da özel bir güvenlik şirketinde resepsiyon görevlisi olarak çalışan Samira Achbita, işe girdikten üç yıl sonra başörtüsü takmaya karar verince işten çıkarılmış. İşveren şirket, çıkarma kararına gerekçe olarak “şirketin çalışanları için tüm siyasi, felsefi ve dini sembolleri yasaklamasını” ve Achbita’nın işe ilk başladığında “şirketin bu tarafsızlık politikası hakkında bilgilendirilmesini” göstermiş.
Achbita, şirketin kararına karşı ulusal makamlara yaptığı başvurulardan sonuç alamayınca ihtilafı AD’ye taşımış. Konuyu inceleyen AD, işverenlerin çalışanların başörtüsü takmasını yasaklayabileceğine hükmeden bir karar vermiş. Bahse konu karar, iki gerekçeye dayandırılmış:
(1) Bir şirketin kendini kamuya “tarafsız” bir yüzle sunma amacı, bir çalışanının din ve inanç özgürlüğünün sınırlandırılmasını meşrulaştırmada kullanılabilir.
(2) Bir şirket bu tür bir sınırlandırmayı sadece kamuyla doğrudan temas halinde olan çalışanlarına uygulayabilir.
Normal ve anormal
Başörtüsünü yasaklamak için ileri sürülen bu gerekçeler birçok problem ihtiva ediyor. Aslında AD’nin her tarafı dökülen bir karar verdiğini söylemek gerekiyor. Bu meyanda başlıca üç hususa temas edilebilir:
a. Karar seküler giyim tarzını “normal”, dini içerik taşıyan bir elbise giymeyi ya da sembol taşımayı ise “anormal” olarak değerlendiriyor. Normal giyinenlerin “tarafsızlık” içinde hareket ettiklerini; dini giysi ve sembolleri üzerinde bulundurarak normalden sapanların ise tarafsızlık ilkesine halel getirdiklerini varsayıyor. Dolayıyla müşterilerine “tarafsız” imajı vermek isteyen bir şirketin, giyimiyle bu “tarafsızlığı” ihlal eden çalışanına karşı yaptırım uygulayabileceğine hükmediyor.
Bu bakış, iki açıdan sorunlu: İlki, giyim şekilleri arasında böylesine bir hiyerarşi öngörülemez, öngörülmemelidir. İkincisi, tarafsızlık “giyim” üzerinden değil verilen “hizmet” üzerinden değerlendirilmelidir. Bir kadın doktorun tarafsızlığı, başörtüsü takıp takmamasıyla değil, önüne gelen hastalara aralarında herhangi bir fark gözetmeden hizmet edip etmediğiyle ölçülmelidir.
b. Dini kıyafet ve sembol yasağı, eşitlik ilkesine aykırıdır. İnsanlar bir dini inanca sahip olabilir veya herhangi bir dini inanç taşımayabilir. Dini inancı olanlar da kendi aralarında farklılaşabilir. Kimi dindarlar inancının bir dini kıyafeti gerektirdiğini düşünebilir, kimi dindarlar ise bunu bir zorunluluk olarak görmeyebilir. Bu bağlamda başörtüsü yasağına bakıldığında üç boyutlu bir eşitsizlik tespit edilebilir. Şöyle ki: Bazı Müslüman kadınlar dinlerinin bir gereği olarak düşündükleri için başörtüsü takıyorlar. Şu kesimlerin ise böyle bir tercih mecburiyeti yok: (1) Müslüman erkekler; (2) Müslüman olan ama başörtüsü takmayan kadınlar; (3) herhangi bir dini inanç taşımayanlar. Başörtülü kadınlar “ya işin ya da başörtün” biçiminde bir tercihe zorlandığında, onlar ile saydığımız üç kesim arasında açık bir eşitsizlik hali yaratılmış oluyor.
Nasıl bir tarafsızlık?
c. AD’nin kararında belki de üzerinde en çok durulması gereken mevzu, tarafsızlığın nasıl anlaşılması gerektiği. Acaba, farklı kimliklerin birlikte yaşamasını idame ettirmek için gerekli olan “tarafsızlık” ilkesi nasıl kurulmalı? AD’nin kararındaki çözüm belli: Tüm farklılıkları görünmez kılmak; kamuya ilişki kurulan mekânlarda başörtüsünü, kipayı, haçı vb ortadan kaldırmak ve böylece herkesi yansız (!) hale getirmek.
Bunun doğru bir çözüm olmadığı kanısındayım. Daha doğrusu bu, bir çözüm değil. Çözüm, tam tersi bir metodu benimsemekten geçiyor. Bir kişi resmi bir kurumda veya özel bir şirkette çalışabilir. İnancına bağlı olarak boynunda haç taşıyabilir, kipayla gezebilir, başörtüsü takabilir ya da hiçbir dinî sembole yüz vermeyebilir.
İşverene düşen, çalışanlarını olduklarından farklı görünmeye zorlamak değil, onları çalışmaları üzerinden değerlendirmektir. Verilen görevleri hakkıyla yapıp yapmadıklarına, kendilerinden hizmet alanlar arasında ayırımcı bir tavır takınıp takınmadıklarına bakmaktır. Çalışanlar vazifelerini lâyıkıyla yerine getiriyor ve herkese olması gerektiği gibi davranıyorsa, artık ortada bir problemin olmaması gerekir. Tarafsızlık bu şekilde inşa edilir. Toplumsal barışa hizmet edecek olan da, herkesi olduğu gibi kabul eden ve liyakat üzerinden işleyen böyle bir tarafsızlık anlayışıdır; yoksa insanları iş ve geçim korkusundan ötürü başka türlü görünmeye sevk eden zorlayıcı “tarafsızlık” değil.
Tarafsızlık mı, hoşgörüsüzlük mü?
AD’nin bu kararını Avrupa’da her geçen gün büyümekte olan İslam karşıtlığı dalgasının etkisi altında aldığını söylemek mümkün. Her ne kadar kararda bütün dini sembollere atıf yapılmışsa da, asıl odağın başörtüsü ve Müslümanlar olduğu açık. Eğer dâvâ konusu başörtüsü değil de mesela haç ya da kipa olsaydı, çok büyük bir olasılıkla AD böyle bir karara varmazdı.
Nitekim Uluslararası Af Örgütü’nden Chris Chapman buna dikkat çekiyor ve “Tarafsızlık çağrısının, basitçe Müslümanlara ve diğer azınlıklara yönelik — müşteri veya işveren kaynaklı — hoşgörüsüzlüğün üstünü örtüp örtmediği sorusunun” haklı bir soru olduğunu belirtiyor. Chapman’a göre, AD’nin Avrupa’da ve başka yerlerde yükselen Müslüman karşıtlığına gözlerini kapatması yanlış. Çünkü “bugün insanlar bir nefret yankı odasına hapsolmuş, bir tarafta Atlantik’in öteki yakasında ABD Başkanı Donald Trump’ın çıkışları ve ayrımcı başkanlık emirleri, diğer tarafta göçmen karşıtı, Müslüman karşıtı siyasetçilerin ve yorumcuların arasında sıkışmış durumdalar.”
Müslüman ve göçmen karşıtlığı, bilhassa azınlık mensubu kadınlar için çok daha katmerli sonuçlara sebebiyet veriyor. “Bu kadınlar ne giydikleri, nasıl göründükleriyle ilgili eleştirilere maruz kalıyor, bu konularda yapılan düzenlemelere uyarak yaşamak zorunda bırakılıyorlar. İster başörtüsü, ister çarşaf, ister haşema olsun, Müslüman kadınların giyim seçimlerine yönelik öfke, kadın nefreti ve yabancı düşmanlığı içeren basmakalıp düşüncelerden besleniyor.”[1]
Bu itibarla söz konusu kararın “tarafsızlık” adı altında ayrımcılığı kurumsallaştıran bir işlev gördüğünü söylemek mümkün. Bu kararı vermekle AD, hem Müslüman ve göçmen karşıtı politikaların değirmenine su taşıdı, hem de başta çoğulculuk ve tarafsızlık olmak üzere o çok sözü edilen Avrupa değerlerinin altına dinamit koydu.
[1] Chris Chapman; “İş yerinde başörtüsü yasakları: Her ne olursa olsun tarafsızlık mı?”
https://www.amnesty.org.tr/icerik/116/2096/is-yerinde-basortusu-yasaklari-her-ne-olursa-olsun-tarafsizlik-mi