Ana SayfaDış HaberANALİZ | İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin cenazesi, Şii matem kültürü hakkında ne anlatıyor?

ANALİZ | İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin cenazesi, Şii matem kültürü hakkında ne anlatıyor?

İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin cenaze töreni günlerdir sürüyor, cenaazeler şehir şehir dolaştırılıyor, özel salonlarda mersiyeler ve ağıtlar yakılıyor. Aslında herşey Şii kültüründeki cenaze merasimlerine uygun yapılıyor. Çünkü, temelinde yas olan Şii inancı nedeniyle İran’da matem gündelik hayatın en önemli unsuru. Okudukları mersiyelerle kitleleri ağlatan Meddahlar da bu kültürün popstarları.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın helikopter kazasında hayatlarını kaybetmelerinin ardından, cenazeleri kitlesel gösterilere dönüştü. Yakın zamanda benzeri sahneler Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin cenazesinde de görüldü. Peki, cenaze merasimleri Şii kültüründe ne anlam ifade ediyor?

İslam mezhepleri arasında ana akımı temsil eden Sünnilikte, cenaze kültürü defin işlemlerinin mümkün olan en hızlı biçimde tamamlanmasını hedefler. Sünniliğin Tasavvufi kolları türbe, ölüm sonrası dua ve Kur’an okuma gibi merasimleri içerse de, bu uygulamalar da sadeliği ve sükuneti korumayı içerir. Özellikle Hanbeli ve Maliki mezheplerinde ise defin işlemleri sonrası özel merasimlere, törenlere rastlanmaz. Sünniliğin çeperinde, özellikle Kuzey Afrika ve Umman’da yaşayan İbâdiye mezhebi mensupları da, cenazeyi vefat eden kişiye saygı çerçevesinde sükunetle ve hızlıca defnetmeyi kültür haline getirmişlerdir. Ölenin ardından aşırı ağlama, feryat etme ve dövünme de olumsuz karşılanır. Yasın bir ritüele dönüşmediği gözlemlenir.

Şiilik: ölüm ve matem kültü

Şii Caferi mezhebinde ise, Sünnilik ve İbâdiliğin aksine cenaze sosyal bir kimlik halini almış durumda. Şiiliğin kendisini dayandırdığı Hz. Ali’nin ve Oniki İmam’dan Hz. Hüseyin başta olmak üzere dokuzunun şehit edilmesi, ölüm ve yas kültürünün temelini oluşturuyor. Şii teolojisine göre Allah Hz. Muhammed’i hem Elçilik/Nebilik hem İmamlık/Dünyevi liderlik görevine seçti. Ancak Hz. Muhammed’in Elçilik/Nebilik görevi son bulsa da, O’nun soyundan İmamlık/Dünyevi liderlik görevi devam etti. Dolayısıyla Hz. Ali’yi ve soyunu da İmam olarak Allah seçmişti. Şii inancına göre Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ise Allah’ın bu takdirine karşı dünyevi iktidarı gasp etti.

Şiilere göre Hz. Muhammed’in soyu Hz. Fatıma’dan devam ediyor. Şiilerîn çoğunluğu Hz. Fatıma’nın da Hz. Ömer tarafından şehit edildiğine inanıyor. Hz. Ali de Şam Valisi Muaviye’nin isyan etmesinin ardından giriştiği iç savaş ve Hakem olayının ardından şehit edildi. Bu süreçten sonra da Emevi iktidarı döneminde Hz. Hüseyin ve askerleri Kerbela’da vahşice katledildi. Bununla da kalmayıp Hz. Hüseyin’in soyundan gelen ve Şia’nın omurgasını oluşturan İmamlardan dokuzu Emeviler ve Abbasiler tarafından şehit edildi.

Dolayısıyla Oniki İmamcı Caferî Şiilik, Hz. Ali’den başlayarak, merkezine Kerbela katliamını alarak ve çevresine de kurucu isimlerinin şehitliklerini bezeyerek, tümüyle bir şehadet, ölüm ve yas kültürü üzerine yükseldi.

. Irak Kerbela’da Hz. Hüseyin Türbesi (AP Photo/Anmar Khalil)

Şii kültüründe bu sebeple İmamların ve Hz. Fatıma’nın ölüm yıldönümleri tüm yıla dağılmış şekilde kitlesel yas törenleri, yürüyüşler, tiyatrolar, mersiye ağıt toplantıları ile anılır. Bir de bu törenlere definden sonraki 40. günde düzenlenen Erbâin törenleri eşlik eder.

Tüm bu matem yıldönümlerine, İmam Humeyni’nin ölüm yıldönümü gibi güncel tarihler de eklenir. Matem kültünün en önemli unsuru kitleleri ajitasyon ile Şii kimlik bilincinde dinç tutmak olduğundan, matemi yaşatan en önemli figürler de Meddahlardır. Şii toplumlarında popstarlardan daha meşhur kişiler olan Meddahların mesleği profesyonel olarak mersiye okuyup kitleleri coşturmak, ağlatmaktır. Bu törenlerde ağlamanın yanı sıra Hz. Hüseyin’in acısını tekrarlama ritüeli olarak bedene kama vurarak kanatma, sine vurma gibi eylemler yapılır. 

Şah Rıza Pehlevi’ye karşı 1965 sonrası başlayan kitlesel protestolar da bu toplantılar aracılığıyla başlamıştı. Devrimin sonuçlandığı 1979’a kadar bu törenlerin siyasal protestolara dönüşmesi ve güvenlik güçlerinin protestocuları şiddetle bastırmaya çalışırken bir çok göstericinin ölümü, bir kısır döngüyü de başlatmış oldu. Şehitler için toplantıda ölenlerin Erbâin törenleri için toplananlara da ateş açıldığından, onların cenaze törenleri ve Erbain törenleri de bu döngünün sürmesine yol açtı. Ali Şeriati gibi aydınlar da Şehadet ve Şehitliği, matem törenlerini ideolojik olarak devrimci retoriğe dönüştürdü.

Devrimin öncüsü olarak o süreçte hem İranlı Sosyalistlerin hem de İslamcıların desteğini alan İmam Humeynî, Şii kültüründeki cenaze ve yas törenlerini politik bir silaha dönüştürdü. Yas törenleri Humeynî’nin halk kitlelerine ulaşmasını, kitlelerin ideolojik olarak “Velayet-i Fakih” ideolojisi ile eğitilmelerini sağlıyordu.  Humeyni şöyle yazacaktı: “Eğer adam odasında bir köşeye çekilip sürekli Aşura ziyareti duasını okuyup tespih çekseydi şimdiye kadar Hz. Hüseyin’in inancından hiçbir şey kalmazdı. Bu iş gürültü ister; bunun için sinelere dövünmek gerekir. Yürüyüş ve gösteri yapmanız taziye ve yas programları tertiplemekten alıkoymasın sizi; yas tutun ve yas programlarını icra ede ede yürüyün!” (Ayetullah Humeyni – Aşura Kıyamı)

Geleneksel Şiiliğin cenaze ve yas törenlerinin Velayet-i Fakihçi ideolojik Şiilikte birer kitlesel motivasyona dönüşümü, devrimle son bulmadı. Bir ideolojik devlet aygıtı olarak Matem törenleri, 1980-1988 yıllarında İran-Irak savaşı boyunca ülkesi için can veren ve çoğu çocuk ve gençlerden oluşan şehit askerlerin cenazelerinde sürdü. Öldürülen İran askerleri ile Kerbela şehitleri arasında kurulan özdeşlik, Şehadet kültürünün vatan savunmasıyla iç içe geçtiği yeni bir “İslamcı İran Milliyetçiliğini” de mayalamış oluyordu.

İmam Humeynî’nin 1989’daki cenazesi de “toplumsal bir çılgınlık” düzeyine çıkmış, bağlıları Humeynî’nin kefeninden parça kopartabilmek için naaşa saldırmış, hatta naaş arbedede yere düşmüştü.

İmam Humeyni cenazesi

Cenazenin ve ölümün bir kültür olmanın ötesine geçerek bir ‘kült’ halini alması, ölenin ruhunun dünyayı terk etmediği, yaşayanlarla Allah arasında aracı olduğu inancıyla pekiştiriliyor. Öyle ki, Sünni Tasavvufi akımlarda da, Şiiliğin kendisinde de karşılaşılan “Teberrük” anlayışında, şehitlerin ve salihlerin cenazelerine dokunmanın onların kutsallıklarına ortak olmayı da sağlayacağına inanılıyor. Bu sebeple yas tutanlar gerek cenaze defin işlemlerinde, gerekse mezar üzerine yapılan Türbelerde sürtünme, dokunma, seccade, elbise, tesbih gibi bazı nesneleri türbeye sürtme çabası içinde oluyor. Şiilikte Sünni Tasavvufuna ek olarak cenazeler defnedilmeden önce Oniki İmam türbelerine götürülüp tavaf ettiriliyor.

İranlı muhalifler de Şii cenaze kültürünün bir parçası. Tıpkı 1979 öncesi olduğu gibi cenaze törenleri yeni bir protestoya dönüşüyor. Bunun en güzel iki örneği, muhaliflerin ruhani önderi kabul edilen Ayetullahuzma Hüseyin Ali Muntazeri’nin Aralık 2009’daki cenazesi ile gözaltında ölen Mahsa Amini’nin Kasım 2022’deki cenazeleriydi. Her iki tören de siyasi birer protesto dalgasının başlangıcı oldu.


Şii cenaze, defin ve yas törenlerinin dünya kamuoyuna yansıyan en son kareleri, İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin cenazesinde yaşanmıştı.

Süleymani cenazesinde gözlemlediğimiz karelerin benzerleri eski İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, eski İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve Tebriz Cuma İmamı Muhammed Âl-i Haşim’in cenaze törenlerine de yansıdı.

Cenazeler, defnedilmeden önce izdiham yaşanan büyük siyasal gövde gösterilerine dönüştü. Dinsel duygusallık ve Şii matem kültü politik mesajlarla, İran rejiminin dünyaya meydan okumasının figürlerine dönüştü.

- Advertisment -