Ana SayfaÖZEL HABERÖZEL RÖPORTAJ | Sare Davutoğlu: "Kamu spotu anneleri başarılı ve başarısız olarak...

ÖZEL RÖPORTAJ | Sare Davutoğlu: “Kamu spotu anneleri başarılı ve başarısız olarak etiketlemiş. Çok üzgünüm”

Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı Normal Doğum Eylem Planı ve kampanya için hazırlanan “Annecim başardık” kamu spotu tartışılıyor. Uzun yıllardır normal doğumu teşvik eden açıklamalarıyla tanınan kadın doğum uzmanı Dr. Sare Davutoğlu: "Türkiye’de 2022’de açıklanan sezaryen oranı %60.1. Gerçekten çok yüksek bir oran. Ama eylem planında üstenci, dikte eden bir dil kullanılmış. Kamu spotu anneleri başarılı ve başarısız olarak etiketlemiş. Çok üzgünüm." Antropolog Ferhan Güloğlu: "Kadınlar doğum opsiyonlarının tamamen farkında olduklarında sezaryeni de seçmekte özgür olmalılar.”

Sağlık Bakanlığı’nın sezaryen oranlarını düşürmek ve normal doğuma teşvik etmek amacıyla başlattığı Normal Doğum Eylem Planı ile ilgili tartışmalar devam ediyor. Dernekler eylem planını “kadın bedeni üzerinde otorite kurmaya çalışmak” olarak görürken, doktorlar kamu spotunun kadınlar üzerindeki olası olumsuz etkilerini konuşuyor.

Tartışmalar sürerken merak ettiklerimizi Kadın Doğum Uzmanı Dr. Sare Davutoğlu’na ve doğum üzerine çalışan Antropolog Ferhan Güloğlu’na sorduk. Davutoğlu ve Güloğlu ile Türkiye’deki sezaryen oranlarını, oranların artış sebeplerini, eylem planını ve kadınların plana olan tepkilerini konuştuk.

Türkiye’de sezaryen doğum oranlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dr. Sare Davutoğlu: 2010 yılında Türkiye Jinekoloji Obstetrik Derneği ve Sağlık Bakanlığı’nın ortak hazırladığı eylem planına göre 2013 yılında sezaryen oranının %35 bandında olması hedeflenmişti. Ancak şimdi Bakanlığın 2022 sağlık haber bülteninde açıklanan sezaryen oranı %60.1. Gerçekten çok yüksek bir oran. Ben 1995 yılında ihtisasa başladığımda Türkiye’deki sezaryen oranı %7-8 arasındaydı. Şunu kesin olarak biliyoruz ki sezaryen anne ve bebek sağlığı için bazı durumlarda vazgeçilemez bir müdahale. Biz bu iki alanda da dünyadaki ülkeler arasında iyi bir gelişme gösterdik. Yani hem yeni doğan bebek ölüm oranlarımızı, hem de anne ölüm oranlarımızı çok düşürdük zaman içerisinde. Şu anda bizim bu konudaki, bu alandaki bazı göstergelerimiz Amerika’dan bile iyi durumda. Fakat şunu biliyoruz biz bütün bilimsel yayınlar ve tecrübeler ışığında, sezaryen gerçekten belli bir orana kadar anne ve bebek sağlığı için gerekli bir ameliyat. Ben tıbbi endikasyon olmadıkça sezaryen yapmayan bir hekim olarak söyleyebilirim ki iyi ki sezaryen var. Ama belli bir oranın üzerinde olduğunda anne ve bebek ölümlerini de azaltmıyor artık. Bilimsel çalışmalara doğum eylemi başlamadan yapılan sezaryenlerde  eylem başladıktan sonra herhangi bir tıbbi nedenle yapılan sezaryenlere göre  anne sütünün hemen gelmemesi, anne bebek bağlanması, hatta bebek baba bağlanmasında  zorluklar yaşanabiliyor. 3-4 sezaryen geçirmiş bir kadının, 50-60 yaşında farklı sebeple bir batın ameliyatı geçirdiğinde, sezaryen geçirmeyene göre ameliyattaki riskleri çok daha artmış oluyor. Gebelikle ilgili çok önemli bir riski daha var: Her geçirilen sezaryenle plasentanın (bebeğin eşi) eski dikiş yerine implante olması, orayı invaze etmesi ve hem anne hem de bebek için risk oluşturma ihtimali artıyor. Bu çok ciddi kanamalara yol açabilen, anne ve bebek için hayati risk oluşturabilen bir durum. Bunun için bir dönem kanama ekipleri kurulmuştu. Çünkü geniş ve tecrübeli bir ekiple beraber çok hızlı hareket etmek gerekiyor zira anne ve bebek için hayati bir risk oluşabilir veya ameliyatta annenin rahminin alınması gerekebilir. Yani aslında sezaryen çok fazla yapıldığı için basite alınan ama aslında çok büyük ve önemli bir ameliyat.

Dünyanın diğer ülkelerinde oranlar nasıl?

Dr. Sare Davutoğlu: Dünya Sağlık Örgütü sezaryen oranının her ülkenin kendi şartlarına bağlı olduğunu söyler fakat yine öngörülen oran %15-20 civarındadır. Dünyada en düşük sezaryen oranına sahip ülkeler İsrail ve Hollanda’dır. Bu ülkelerde %15’in bile altındadır.

Ferhan Güloğlu: Sağlık politikaları evrensel değil. Her ülkenin tarihsel ve siyasi süreci çok farklı ilerliyor. Mesela Meksika’da da çok güzel bir ebelik geleneği var. Amerika’da The Farm isminde spiritüel ebelik programları veren, zamanında Emine Erdoğan’ın da görüştüğü bir doğal doğum merkezi var. Orada sezaryen oranı %1.75. Ama Amerika’nın genelinde oran %32’lerde. Kalan yüzdelikteki doğumlarda da epidural kullanılıyor. Bunun Amerikan sağlık ve sigorta sistemiyle ilgisi var. Türkiye’nin genel sağlık sistemi sonucunda sezaryen daha kontrollü, erişilebilir ve riskine göre ekonomik olarak görülüyor. Oranların artışı kadınların tercihleriyle değil özelleşmeyle zirveye çıktı.

Sezaryen oranının bu kadar yüksek olmasının sebepleri neler?

Dr. Sare Davutoğlu: Genel olarak dünyada da bir yükselme var oranlarda. Fakat birçok ülkede bu trend erken fark edildi ve gerekli tedbirler alındı. Bizim ülkemizde birçok şey gibi bunda da “mış gibi yapıldı” maalesef. Sorunun gerçek sebeplerini ortadan kaldırmaya yönelik çözümler ciddi ve kararlı bir şekilde uygulanmadı. Doğum ekiplerine, ebelere ve doktorlara aba altından sopa gösterilir gibi performansa yönelik kesintiler yapma yoluna gidildi. Bu çok yanlış bir yöntem. Diğer bir sebep, bizim doğumla ilgili ülke olarak çok olumsuz bir algımız var. Bunun Cumhuriyet’in ilk yıllarından hatta Osmanlı’nın son döneminden başlayarak gelen bir arka planı var. Henüz hastaneler hazır değilken doğumların büyük oranda hastanede gerçekleşmesine yönelik bir politika izlenmiş. Fakat hastanelerdeki altyapı yetersiz olduğu için maalesef kadınlar hastane doğumlarında çok travmatize olmuşlar. Zaman içerisinde sezaryene doğru bir kayış olmuş.

Medyada da doğum o kadar olumsuz, o kadar korkunç bir olay olarak resmediliyor ki doğumdan herkes korkuyor. Doğum yapacak kişi ve ailesinin korkması bir yana, artık hekimler de doğumdan korkuyorlar. Çünkü doğumda gelişen en ufak bir komplikasyona karşı kadın doğum hekimini koruyacak hiçbir mekanizma yok. Şu ana kadar Türkiye’de devam eden ve sonuçlanmış davalarda hiçbir hekime neden sezaryen yaptığı sorulmuyor. Çocukta en ufak bir sıkıntı olduğunda geriye dönüp hekime neden normal doğum yaptırdığına yönelik hesap soruluyor. Hekimlerden astronomik tazminatlar isteniyor. Avukatlar da bunu gelir kapısı olarak görüyorlar. Bu tür davalar hekimlerin doğumla ilgili motivasyonunu da azaltıyor. Mesela eylem planında (tıbbi hata veya özensizlik yoksa) hekim ve ebeleri  bu açıdan koruyan bir mekanizma önerisi beklerdik.

https://www.instagram.com/p/DAzJc21iWuf/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==

Özel hastanelerde sezaryen oranları daha yüksek devlete göre. Evet, hastaneler bir miktar daha fazla para kazanıyor sezaryenden çünkü daha fazla gün yatış oluyor, ameliyathane kullanım ücreti alınıyor. Ama bunun da sebebi aslında sağlıkta özelleşmenin teşvik edilmesi. Şu anda Türkiye’de doğumların çok büyük bir kısmı özel hastanelerde gerçekleşiyor.

Hekimlerin çalışma şartları da etkili. Özel hastanede çalışan bir hekim genellikle 9’dan 6’ya kadar çalışıyor. Takip ettikleri her gebenin doğumuna gelmek zorundalar. Ve inanın özel hastanelerde hekimlere doğum/sezaryen için ödenen ücretler çok düşük. Böyle olduğunda mesai bitimine yakın sezaryene alma oranları artıyor, hekim hastaneden ayrılmadan doğumu yapmak istiyor. Bu sistemin de düzelmesi lazım. Özel hastanede nöbetçi kimse onun doğumu üstlenmesi gerekiyor. İlla  takip eden hekimin gelmesi isteniyorsa bir karşılığı da olmalı.

Annelerimiz de doğuma çok hazırlıksız başlıyor. Doğuma hazırlık eğitimleriyle doğumlarımızın çok çok güzelleştiğini, normal doğum oranlarımızın arttığını, annelerin kendini daha güçlü, daha güvende hissettiğini görebiliriz. Bilgi her alanda güçtür. Ayrıca güzel doğumhane koşullarımız yok, mahremiyet yok, bilimsellik yok. Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırmada kadın doğum hekimlerinin %80’i Türkiye’deki sezaryen oranlarını çok yüksek bulurken aynı hekimler kendileri veya eşleri için yine sezaryeni tercih edeceklerini ifade ediyorlar.

Ferhan Güloğlu: Medyada gebeliğin temsiliyeti çok problemli. İzlediğimiz sahnelerde hep kadınların bir anda suyu geliyor, arabaya atlıyorlar. Bazen arabada bile doğum oluyor. Hastaneye gidilince başında bir sürü kişi bağırıp çağırıyor. Doğum böyle bir şey değil ama kadınlar bu temsiliyetlere maruz kalarak zaman geçirdikleri için gebeliklerinde de beklentileri gerçeğe yönelik olmuyor. Bu yüzden doğuma hazırlık kursları gerçekten önemli.

Bir de tarihsel arka planı var konunun. Türkiye’de modernleşmeyle Tanzimat zamanı Paris’e okumaya giden öğrenciler modern tıp sistemini getirmeye çalışmışlar. O dönem ebeliğin babası Besim Ömer Paşa şu ifadeleri kullanıyor: “Doğumu ihtiyar acuzelerden alıp doktorlara teslim edeceğiz.” Burada doğumun ebelerden yani kadınlardan kahraman erkek doktorlara, evden hastaneye geçişi söz konusu. Bir çok dönüşüm bir anda yaşanmış. Şu anda hekimlerin Türkiye’de yaşadığı pek çok zorluğu ve baskıyı da biliyoruz. Bu bir tarafa bu dönüşümle beraber hekim baskısı artmış, ebeler işlevsizleştirilmiş ve hekim-ebe ikiligi ortaya çıkmış. Hatta ebeler arasında da alaylı ve diplomalı ebe ayrımı olmuş ve kürtajın kriminalleşmesi de bu dönemde yaşanmış.

Vajinal doğum, normal doğum, müdahalesiz doğum.. Bu kullanımlardan hangisi doğru?

Ferhan Güloğlu: Vajinal doğum bebeğin karından değil doğum kanalından geçerek vajinadan dünyaya gelmesidir. Vajinal doğum müdahalesiz doğum anlamına gelmiyor. Kesi yapılabilir, epidural gibi ağrı yönetim destekleri alınabilir fakat ameliyat noktasına ulaşmadan gelir bebek. Bu doğumun fizyolojiye daha uygun olduğu düşünülüyor. Ama her gebenin bu şekilde doğum yapmasi anne-bebek sağlığı için mümkün değil. O yüzden sezaryen iyi ki var.

“Doğal doğum nedir?” sorusunun bir tane cevabı yok. Kimi anne için doğal doğum, doğumun sevdikleriyle doğal bir ortamda gerçekleşmesidir. Kimi anne için bu doğada, nehirlerde kristallerle doğum yapmak iken kimisi için doğal olan lotus doğumdur, bebeğin göbek bağını kesmemektir. Kimisi için ise özel bir hastanede bir ebeyle doğum yapmaktır. Türkiye’de farklı profesyoneller alternatif terimler oluşturmuşlar. Bu kavramlarla neler kastedildiği ülkelere göre de değişiyor. Örneğin Amerika’da doğal doğum dendiğinde ebeyle evde doğum yapmak anlaşılıyor. Türkiye’de ise doğal doğum üst sınıfa hitap eden doğum paketlerini çağrıştırıyor.

https://www.instagram.com/p/DAtnG9zJIBH/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==

“Eskiden herkes doğal doğuruyordu, kadınlar tarlada doğum yapıp göbek bağlarını kendileri kesiyorlardı” gibi söylemlerle karşılaşıyoruz mesela. Bu hangi eskiden? Çünkü Türkiye’de doğumun modernleşmesi Cumhuriyet öncesine, Tanzimat dönemine dayanıyor. Sultan Abdülhamid döneminde Besim Ömer Paşa ilk doğum evini kurduğunda “Müslüman bir kadın evinin dışında nasıl doğum yapar? Burası olsa olsa piçhanedir” tepkileriyle karşılaşılıyor. Müslüman bir kadının dışarıda doğum yapmayacağı, gayrimüslimlerin ya da babasız doğum yapacak olanların ancak burada bulunabileceği gibi bir yargı var. Yani aslında 1845’te o doğumevinde doğum yapan kadına doğal doğum yapmadığı söylenebilir mi?

Eylem planında da “Doğal Olan Normal Doğum” sloganı kullanılmış..

Ferhan Güloğlu: Normal doğum ifadesini artık ebeler ve doktorlar da kullanıyorlar. Bebeğin çıktığı organın ismi vajina. Normal kelimesini kullanıp bir şeyi norm olarak ortaya koyduğunuzda diğerini anormal kılıp başka bir problem çıkarıyorsunuz. Sanki birbirine alternatif ilerleyen ve biri iyi biri kötü iki doğum süreci varmış gibi oluyor. Galat-ı meşhur diyelim, normal doğum kabul görmüş bir ifade diye iyi niyetli yaklaşalım, o zaman dahi ‘doğal olan normaldir’ başlığıyla sunulan projede birbirine zıt iki senaryoyla doğum resmedilmesi kadınlar için çok incitici. Vajinal doğum niyetiyle başlayan bir doğum pekala sezaryenle sonuçlanabilir, bunu “başarı” veya “başarısızlık” olarak görmemek lazım.

Bence bakanlığın kampanyasındaki en büyük problem bu kavramların hiçbirinin açıklanmıyor olması. Normalden, doğaldan ne kastediliyor bilinmiyor. Doğalla normalin eşleştirilmesi zaten büyük bir sorun. Bir doğum normal olup çok müdahaleli ve travmatik de olabilir. Devlet hastanelerinde rutin olarak kesi açılması vakası görüyoruz. Doktorlar yırtık oluşacağına kontrollü olarak kesme yoluna gidiyorlar. Ama o yırtığın doktorun kestiğinden daha kötü olacağına dair bir veri yok. Bu kontrolün elde olması tıbbi otoritenin işine gelmiş. Doğumun medikalleşmesiyle böyle sorunlar ortaya çıkmış.

“Annecim Başardık” kamu spotunu nasıl buldunuz?

Dr. Sare Davutoğlu: Gebelik döneminin ne kadar hassas bir dönem olduğunu hepimiz biliyoruz. Gebelik süreci güzel yaşanırsa hem birçok şeye şifa oluyor hem de kadın için bir eğitim süreci gibi geçiyor. Tüm aile kadına odaklanıyor ve örneğin hekimin gebeye rehberlik ettiği sağlıklı yaşam pratikleri, günlük aktiviteler vs. tüm aileyi etkiliyor. Birincisi bu hassas dönemin sadece anne bebek bağlanmasına indirgenmesi çok yanlış bir mesaj olmuş. Zor bir normal doğumda bağlanma zorlaşırken anne bebek dostu bir sezaryen doğumda bağlanma çok daha iyi olabilir. İkincisi normal doğumu bir başarı olarak göstermek son derece yanlış. Hekimler de, ebeler de, anneler de ellerinden geleni yaparlar ama bazen ne yapılırsa yapılsın olmayabiliyor. Toplumda zaten sezaryen yapan anneleri başarısız görme eğilimi varken bu yaklaşım da bu eğilimi daha çok pekiştirir. Bir de burada bizi en çok üzen noktalardan biri müdahalesiz doğum yapan anneyle sezaryen doğum yapan annenin karşı karşıya getirilmesi. Çocuğun konuşturulması, sezaryene giden annenin belli ki sağlık ekibince ikna edilmiş olması ve yüzündeki ifade, normal doğuma giden kadının hastaneye girer girmez bir sedyeye alınması gibi bir sürü nokta var tenkit edilecek. Yani çok hazırlıksız, çok hızlı yapılan bir çalışma olmuş. Tüm bunlar bence iyilik yerine kötülük getirir. Video sezaryen oranlarını düşürmeyeceği gibi vajinal doğuma da özendirmeyecektir.  Çok üzgünüm.

https://x.com/saglikbakanligi/status/1841880159210897828?s=46&t=sx7wo980MMqV_jEY_2_vmA

Ferhan Güloğlu: Bir kere “sezaryen yapan kadın” ifadesi bile sıkıntılı. Kadın kendi göbeğini kesmediğine göre olayın yegane faili doğuran kadın değil, ben bu ifadeyi “çocuğuna sezaryenle kavuşan kadın” olarak kullanmayı tercih ediyorum. Fetüsün doğum esnasında yaşadıklarına dair yurtdışında bilimsel araştırmalar var fakat fetüsün hissi olsa dahi bilinci “anne bana ne oluyor?” düzeyinde değil. Bu şekilde hem kürtaj karşıtlığının da altı çiziliyor. Bir de sanki burada anne ve bebek arasındaki bağlanma fırsatı kaçtı ve bir daha onarılamayacak algısı yaratılmış. Bu böyle dramatik bir şey değil ve bunu bu şekilde resmetmenin kimseye faydası yok. Bir de doğal doğum üzerine çalışan bir antropolog olarak beni en çok şaşırtan şey vajinal doğum olarak sundukları senaryonun çok problematik olması. Bir kere devlet hastanelerinde babalar doğuma giremiyor bile. Kamu spotunda baba annenin yanında elinden tutuyor ve gerçekçi olmayan bir tablo idealize ediliyor. Anneler bunu gerçekleştiremediklerinde yaşadıkları hayal kırıklığının sorumluluğu bakanlıkta olacak. Diğer bir nokta, kadının bir anda kasılması geliyor, hastaneye gidiliyor, kadın sedyede doğum yapıyor. Biz biliyoruz ki o sırt üstü yatan pozisyon yine moderniteyle, doğumun medikalleşmesiyle önerilen bir pozisyon. Çünkü bu pozisyon gebeler için değil, doktorlar için rahat bir pozisyon. Dolayısıyla şu an doğumun aktif fazlarını ayakta geçiren, yatağa bağlı olmadan, sedyede olmadan geçiren kadınlar daha rahat vajinal doğum yapıyorlar. Üstelik ülkemizde bu konularda oyle yetkin doğum profesyonelleri var ki, keşke onların danışmanlığında hazırlansaydı bu video.

Bazı kadın dernekleri eylem planının kadınların hayatına müdahale olduğunu savunuyorlar. Ne düşünüyorsunuz?

Dr. Sare Davutoğlu: Hazırlanan eylem planında yine üstenci, dikte eden bir dil var. Bu yöntemin hiçbir zaman işe yaramadığını birçok örnekle gördük aslında. Tavsiye etmek ayrı, dikte etmek ayrı. Doğru bir yaklaşımla ve doğru bir doğum algısıyla zaten istisnai durumlar hariç herkes normal doğumu tercih eder. Tam tersi durumda bu üstenci dille yine herkes pozisyonunu belirleyecek. Keşke  sadece insani ve tıbbi bir düzlemde tartışılsa.

Bakanlık bu şekilde bir dil kullanmak yerine daha önceki eylem planlarıyla hem kadın doğum hekimlerini ve ebeleri hem meslek örgütleri işin içine alarak bu işi yürütebilirdi. İşin uzmanlarına, derneklere danışılmadan yürütülen bir süreç var. Birçoğu akademisyen yüzlerce kadın doğum uzmanının olduğu gruplarımızda eylem planı ile ilgili görüşü alınan arkadaşımız olmamış. Belli ki sadece belli bazı ebe arkadaşlarımıza  danışılmış. Burada da biraz sıkıntı var. Yani aslında bu bir ekip işi. Ekibi birbirine düşürmeden el ele yol almak gerekiyor. Yani ebesiz doğum, olmayacağı gibi doktorsuz da olmamalı doğum. Çünkü bir problem çıktığında anne ve bebeğin güvenliği için bir doktorun mutlaka ulaşılabilir olması gerekiyor.

Ferhan Güloğlu: Türkiye’de çoğunlukla sahada gördüğüm kadarıyla sezaryen zaten gebenin kararı olmuyor. Gebeliğe doğum hakkında konuşulmadan başlanıyor. Doğuma yakın “artık almamız lazım, kordon dolandı, çok kilo aldın” gibi yalniz başına sezaryen endikasyonu olmayan ama malpraktis yasası, performansa bağlı değerlendirme gibi özelleşmeyle bağlantılı olarak oranlar artmış oluyor. En baştan sezaryen isteyen kadınların sayısı çok düşük, ki isteyebilirler de. Buna da anlayışla yaklaşılmalı. Bir kadının doğuma dair çok ciddi bir korkusu veya travması olabilir. Kadınlar doğum opsiyonlarının tamamen farkında olduklarında bunu seçmekte özgür olmalılar, dahası bu imkanlar onlar için erişilebilir olmalı.

- Advertisment -