Ana SayfaHaberlerDünyaAlmanya’nın sol-yeşil-liberal koalisyonu dağıldı, ufukta sağ iktidar göründü

Almanya’nın sol-yeşil-liberal koalisyonu dağıldı, ufukta sağ iktidar göründü

Olaf Scholz ile koalisyon ortağı Christian Lindner arasındaki atışmada, her iki taraf da kamuoyunu ikna edemedi. Ahmet Necdet Sezer-Bülent Ecevit anayasa kitapçığı kavgasını hatırlatan bir kaos tablosu oluştu. Anlaşılan Almanya 2025’in Martında erken seçime gidecek. Bu ortamda belki yıldızı parlayabilecek olan isim, “Almanya’nın Trump’ı” olarak tanımlanabilecek dünyaca ünlü varlık yönetim şirketi Blackrock’un yönetim kademelerinde görev almış ana muhalefet Hristiyan Demokratların lideri Friedrich Merz. Merz’in iki olası koalisyon partneri var: Solcu ve Rusya yanlısı Sarah Wagenknecht ya da Ukrayna konusunda uzlaşabileceği ama kimsenin koalisyona yanaşmadığı AfD.

Donald Trump’ın Amerikan seçimlerini kazanması, ertesi sabahtan itibaren, Almanya’da deprem etkisi yarattı. Euro, Dolar karşısında, %2 civarında değer kaybetti. Alman borsası düştü, özellikle de Alman ekonomisinin temel unsurlarından birini oluşturan otomotiv sektörü hisseleri sert şekilde düştü. 

Aynı günün akşamında da Başbakan Scholz, finans bakanı Lindner’i görevden alarak, 2025’in başlarında erken seçim düşündüklerini açıkladı. Şu an hem Scholz’un hem Lindner’in kamuoyundaki desteği çok düşük. Alman siyasetinin yeni isimlere, yeni düşüncelere ihtiyacının olduğu açık.

Dün geceki (Başbakan) Olaf Scholz ile (koalisyon ortağı) Christian Lindner arasındaki atışmada, her iki taraf da kamuoyunu ikna edemedi. Olaf Scholz’un daha devletçi ve sosyal bir ekonomiyi, Lindner’in ise daha piyasacı bir ekonomiyi, daha sıkı para politikasını temsil etmesi, meselenin bir yönü. Ancak Olaf Scholz’un Lindner’e yönelik suçlamaları bunların ötesine geçerek kişisel kavga boyutuna ulaştı. Ahmet Necdet Sezer-Bülent Ecevit anayasa kitapçığı kavgasını hatırlatan bir kaos tablosu oluştu. Sonuç olarak, Alman ekonomisinin farklı güç merkezleri birbirleriyle uyumsuzluk içinde. Almanya belki İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez böylesine ciddi bir yol ayrımında.

Bu ortamda belki yıldızı parlayabilecek olan isim, piyasa dostluğu ile tanınan ve geçmişte hem Alman Borsası’nın hem de dünyaca ünlü varlık yönetim şirketi Blackrock’un yönetim kademelerinde görev almış ana muhalefet lideri Friedrich Merz. Almanya’da, ana muhalefet, şu an, CDU-CSU partilerinin oluşturduğu “Union” adlı merkez sağ bloktan oluşuyor.

Welt Gazetesi’nin bu konudaki haberi şöyle: “Scholz, CDU lideri Friedrich Merz ile görüşmek istediğini açıkladı. Muhalefet liderine ‘ülke için hayati önem taşıyan konularda yapıcı bir şekilde birlikte çalışmayı’ teklif etmek istedi. Amacının ekonomiyi, savunmayı ve Ukrayna’yı güçlendirmek olduğunu söyledi. Ancak CSU lideri Markus Söder bunu ‘taktiksel bir gecikme’ olarak değerlendirdi ve acilen yeni seçimler yapılması çağrısında bulundu.”

Merz’i bir bakıma “Almanya’nın Trump’ı” olarak tanımlamak da mümkün. Ki şu an Almanya’nın iki güncel ve ikisi birbiriyle bağlantılı, kritik/krize dönüşmüş meselesi var: 

  1. Ekonomi ve borsa. 

2. Rusya

Friedrich Merz, işte bu iki meseleden ilki açısından anlamlı bir isim olabilir. Almanya’nın Putin’le/Rusya’yla Ukrayna noktasında bir çözüme ulaşmaya, Rusya’dan yeniden uygun fiyatlı enerji almaya ve ekonomisini/sanayisini/borsasını toparlamaya ihtiyacı olduğuna dair kanaat yaygın. Öte yandan, Friedrich Merz, ekonomi ve finans konusunda anahtar bir isim olmakla birlikte, Rusya konusunda öyle görünmüyor. Rusya ile çatışmacı çizginin temsilcilerinden. Hatta Olaf Scholz’tan bile daha sert söylemleri var. Merz, koyu bir Ukrayna taraftarı.

Rusya konusundaki olası anahtar isim ise anketlerde yükselişte olan ve Rusya’ya diğer partilerden daha ılımlı yaklaşım gösteren “alternatif-sağcı-solcu” BSW partisi lideri Sarah Wagenknecht olabilir. Peki hem CDU lideri Friedrich Merz’i hem BSW lideri Sarah Wagenknecht’i içeren bir koalisyon gündeme gelebilir mi? Bu şimdilik hem matematiksel hem de felsefi yönden çok kolay bir senaryo değil. CDU ve BSW zihin yapısı olarak birbirine yakın partiler değil. CDU, BSW’den çok (Nazi partisi olmakla suçlanan) AFD’ye daha yatkın bile olabilir. Ancak AFD’nin Almanya’da tabu bir konumu var. Şu an diğer partiler AFD ile sadece yerel düzeyde işbirliği kurmayı gündeme getirebiliyor, federal düzeyde ise buna karşı genel bir uzlaşma söz konusu. Tabii Friedrich Merz’in bir süre sonra bu uzlaşmadan ayrılması, ihtimal dahilinde olabilir.

Avrupadan.com sitesinde, 28 Ekim’de şöyle bir haber yer almış: “CDU lideri Friedrich Merz, BSW ile olası bir koalisyon için NATO ve Ukrayna desteğinden taviz vermeyeceklerini vurguladı. Koalisyon görüşmeleri, Ukrayna konusunda tıkandı. CDU lideri Friedrich Merz, Sahra Wagenknecht’in yeni kurduğu BSW ile olası bir koalisyon için açık koşullar belirledi. Merz, ‘NATO’dan ve Ukrayna’ya verilen destekten vazgeçmek bizim için kabul edilemez’ diyerek, BSW’nin bu konularda uzlaşmaması hâlinde Thüringen’de AfD ile iş birliği yapmalarının gerekebileceğini belirtti.”

Bunun yanısıra, Friedrich Merz ve Sarah Wagenknecht’in kamuoyunun sadece bazı kesimlerinde sevilen, başka geniş kesimler tarafından ise gayet soğuk bakılan isimler olduğunu da hesaba katmak gerek. Friedrich Merz, her ne kadar sonradan bazı söylemleri için pişmanlığını açıklamış olsa da geçmişte sert eşcinsel karşıtı ve sert yabancı düşmanı ifadeler kullanarak tepki çekmiş bir isim. Sarah Wagenknecht ise İran kökenli bir Alman milliyetçisi. O yüzden de Alman toplumunun çok geniş kesimlerine sıcak gelmesi kolay olmayan bir kişi. Gerçi Merz de bu yönüyle pek gündeme gelmese de Fransa’da kökleri olan bir Alman milliyetçisi. Bu iki ismin birlikte çalışacağı bir hükümet de tıpkı şimdiki hükümet gibi, kısa süre sonra, krizlerle noktalanabilir. Ki hem Merz hem de Wagenknecht yüksek egolu ve öngörülmesi kolay olmayan “sivri” siyasetçiler. Merz’in koyu bir katolik olması da işin ayrı bir boyutu. Sarah Wagenknecht ise dinle pek ilişkisi olmayan bir insan.

Bu noktada şöyle de bir analiz yapılabilir: Belki de Almanya’nın temel sorunu, vatandaşlarını, çok yüksek bir refah seviyesine alıştırmış olması ve bu seviyenin artık pek de sürdürülebilir gibi görünmemesi. Büyük bir toprağı olmayan, okyanusa kıyısı olmayan, fazla bir doğal kaynağı olmayan, yaş ortalaması 45 civarında bir ülkenin; sadece eğitim, kültür, mühendislik ve endüstri gücüyle ulaşabileceği imkanların herhalde bir sınırı oluyor. Almanya toplumunun bundan sonra yaşam standartlarını epey bir miktar aşağı çekmesi ve üstelik buna alışması gerekebilir. Belki “bizi kıskanacak” noktaya gelmeseler de kendi geçmişlerini kıskanmaya alışabilirler… ABD, Çin gibi çok daha fazla toprağı, çok daha büyük nüfusu, okyanusa kıyısı olan ülkelerin domine ettiği bir dünya ekonomisinde, Rusya-Ukrayna savaşı da denkleme eklenince, Almanya’nın işleri doğal olarak zorlaşıyor. Şu an yaşanan sürtüşme ve sarsıntıları işte bu bağlamda anlamaya çalışmak yerinde olabilir. 

- Advertisment -