Washington Post Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında çıkardığı tutuklama kararına tepki gösterdikleri bir yazı yayımladı. Editör Kurulu’nun hazırladığı Uluslararası Ceza Mahkemesi İsrail’den hesap sorulacak yer değildir” başlıklı yazının tamamı:
“UCM’nin Rusya, Sudan ve Myanmar’daki savaş suçlarının çözümüne yardımcı olması gerekmektedir. İsrail’i hedef almak bunu zorlaştırır.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, çoğu sivil yarım milyon insanın ölümüne neden olan ayaklanmayı acımasızca bastırırken kimyasal silahlar kullandı ve kanlı bir etnik temizlik kampanyası yürüttü.
Myanmar’da askeri diktatör General Min Aung Hlaing ve ordusu, uzun süredir zulüm gören Rohingya azınlığına karşı yürüttüğü savaşta sivil köyleri bombalamaktan sorumludur. Sudan’da ise Hemedti olarak bilinen General Mohamed Hamdan Dagalo ve onun Hızlı Destek Güçleri Darfur bölgesindeki Siyah Masalit halkını yeni bir potansiyel soykırımla tehdit ediyor.
Peki Uluslararası Ceza Mahkemesi savaş suçlarından kimi tutuklamak istiyor? İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski savunma bakanı Yoav Gallant.
İsrail UCM’ye üye değil ve tutuklama kararlarının, muhtemelen Sayın Netanyahu ve Sayın Gallant’ın UCM’yi uygulama sözü veren ülkelere seyahat etmelerini engellemek dışında, sınırlı bir pratik etkisi olacak.
Muhtemelen diyoruz çünkü geçmişte ülkeler UCM tutuklama emirlerini yerine getirme sözü vermiş ancak işlerine geldiğinde bu emirleri görmezden gelmişlerdi. Bazı Avrupa ülkeleri ve Kanada son tutuklama kararlarını uygulayacaklarını belirtirken diğerleri buna yanaşmadı.
Ancak tutuklama kararları UCM’nin güvenilirliğini zedeliyor ve ikiyüzlülük ve seçici kovuşturma suçlamalarına itibar kazandırıyor. UCM, kendi bağımsız yargısına sahip demokratik bir ülkenin seçilmiş liderlerini, cezasızlıkla cinayet işleyen diktatörler ve otoriterlerle aynı kategoriye koyuyor.
İsrail, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te gerçekleştirdiği ve 1.200 İsraillinin ölümüne, 250’sinin rehin alınmasına ve yaklaşık 100’ünün hala esir tutulmasına neden olan saldırıya karşılık olarak savaşa girmiştir. UCM’nin bu katliamın faillerinden biri olan ve muhtemelen aylar önce bir İsrail hava saldırısında öldürülen Hamas lideri Muhammed Deif hakkında tutuklama emri çıkarması, gerçek bir dengeden ziyade yanlış bir denkleme benziyor.
İsrail’in Hamas’a karşı 13 aydır sürdürdüğü savaşta çok sayıda masum Filistinli öldürüldü ve sakat kaldı: Siviller ve savaşçılar arasında ayrım yapmayan Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre 44.000’den fazla kişi öldü. Bakanlık ölenlerin yarısından fazlasının kadın ve çocuk olduğunu söylüyor. İsrail ordusu 17,000 militanı öldürdüğünü söylüyor; bunun dayanağı belirsiz olsa da, doğru olsa bile, öldürülenlerin yüzde 60’ından fazlasının savaşçı olmayanlar olduğu anlamına geliyor.
Hamas, sivillerin arasında barındığı, silahlarını ve komuta merkezlerini nüfusun yoğun olduğu bölgelerin altındaki tünellerde sakladığı için suçlanmalıdır. Ancak İsrail, insan haklarına bağlı demokratik bir ülke olarak sivil kayıpların sorumluluğunu üstlenmelidir.
İsrail aynı zamanda yerinden edilen ve kıtlık sınırında akut gıda sıkıntısı çeken milyonlarca Filistinliye insani yardımın ulaşmasına izin verme sorumluluğuna da sahiptir. İsrail hükümeti bu konuda yetersiz kalmıştır. Dışişleri Bakanlığı, yardım sevkiyatını engellediği için İsrail’e yaptırım uygulamayı reddederken, Gazze’de başarılı bir çocuk felci aşılama kampanyası, bir başka sınır kapısının yeniden açılması ve geçen ay içeri girmesine izin verilen yardım kamyonlarının sayısındaki artış gibi son zamanlarda bazı gelişmeler gördüğünü söyledi.
Ancak Post’un yaptığı bir analiz, İsrail’in ABD hükümetinin üç ana talebini büyük ölçüde yerine getirmediğini ortaya koydu: insani yardımın akması değil artması; ticari kamyonlar için Gazze’ye erişim; ve İsrail’in nüfusun yoğun olduğu kuzey Gazze’ye uyguladığı kuşatmanın sona ermesi. Elbette Hamas kalan rehinelerin serbest bırakılması için bir ateşkes anlaşmasını kabul etseydi yardımlar daha hızlı akabilirdi ancak Hamas bunun yerine tüm İsrail askerlerinin Gazze’den çekilmesinde ve çatışmaların kalıcı olarak sona ermesinde ısrar etti.
İsrail’in Gazze’deki askeri tutumundan sorumlu tutulması gerekiyor. Çatışma sona erdikten sonra -ki bu çok gecikmiş bir durumdur- İsrail’de yargı, parlamento ve askeri soruşturma komisyonları kurulacağına şüphe yoktur. İsrail’in canlı ve bağımsız medyası da kendi soruşturmalarını yapacaktır. Bazı İsrailli yedek askerler Filistinli tutuklulara kötü muamelede bulundukları suçlamasıyla şimdiden tutuklandılar. Bunu daha fazla soruşturma izleyecektir. UCM’nin, ülkelerin kendi kendilerini soruşturacak imkan ya da mekanizmaları olmadığında devreye girmesi beklenir. İsrail’de durum böyle değil.
Amerika Birleşik Devletleri’nin UCM ile uzun zamandır ikircikli bir ilişkisi var. Denizaşırı ülkelerdeki ABD hizmet mensuplarına yönelik siyasi amaçlı kovuşturmalardan korktuğu için mahkemeye taraf olmayı reddediyor. Ancak zaman zaman UCM’yi teşvik etmiş ve Ukrayna’yı işgali nedeniyle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e karşı işlenen savaş suçları davasında olduğu gibi destek vermiştir.
Başkan seçilen Donald Trump, ilk döneminde UCM’ye karşı düşmanca bir tutum sergiledi. Trump, UCM savcılarına ve çalışanlarına seyahat yaptırımı uygulamış, Başkan Joe Biden ise bu yaptırımı kaldırmıştı. İsrail’e yönelik kötü niyetli tutuklama kararları, Rusya, Sudan, Myanmar ve zulmün cezasız kaldığı ve mağdurların başka bir başvuru yolunun olmadığı başka yerlerdeki çatışmalarda ihtiyaç duyulduğu bir zamanda, Trump’a Amerika’nın UCM ile iş birliğini durdurmak için yeni bir gerekçe veriyor.”