İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, önceki gün (9 Aralık) katıldığı canlı yayında Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasıyla ilgili konuşurken Mustafa Kemal Atatürk’e ait olduğu iddiasıyla şu sözleri okumuştu:
“Bir gün, Cihan Harbi’nden sonra Ortadoğu’da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır.”
Ancak bu cümleler Atatürk’e ait değildi. Bu uydurma sözler, Suriye’deki iş savaşın başladığı 2012 yılında, Atatürk’ün Temmuz 2023’te ABD’li dergici Isaac Frederick Marcosson’a verdiği ve The Saturday Evening Post dergisinin 20 Ekim 1923 tarihli sayısında yayımlanan röportajında söylediği iddiasıyla sosyal medyada dolaşıma girmişti. 30 Ağustos 2012’de Sözcü gazetesi, birinci sayfadan “Atatürk bugünleri 89 yıl önce görmüştü” manşetiyle sözleri tam sayfa olarak yayımlamıştı.
Sözcü’nün 30 Ağustos 2012’deki manşeti.
İmamoğlu’nun konuşmasının ardından “Erdali” adlı X kullanıcısı, bu ifadeleri 2012 yılında Atatürk’ün sözü olarak sosyal medyada yayanın kendisi olduğunu duyurdu.
“Erdali” hesabının sahibi 52 yaşındaki yazar Erdal İ. ile 12 yıldır sosyal medyada dolaşan, Sözcü’ye manşet olan ve İmamoğlu’nun konuşmasıyla yeniden gündeme gelen “Atatürk trollemesi”ni konuştuk.
Erdal İ.
“’Atatürkçü’ diyebileceğimiz kitlenin kendileri hariç herkesi cahil sanması canımı sıkıyordu”
12 yıl önce Sözcü’nün manşet atmasına, önceki gün de İmamoğlu’nun televizyonda Atatürk’ün sözü diye bahsetmesine neden olan bu epey başarılı olmuş trolleme faaliyeti fikri, bu sözleri üretme fikri nasıl doğdu?
2012’de Facebook çok daha etkin bir mecra idi. Önüme düşen uydurma sözler genellikle canımı sıkar. Hz. Mevlâna’dan Freud’a kadar çok geniş bir alanda uydurma sözler gördükçe önceleri safiyane düzeltme yazıları yazdığım oldu.
Atatürk hakkında daha yaygın bir dolaşım vardı tabii. Ancak “Atatürkçü” diyebileceğimiz kitlenin muarızlarını cehaletle suçlaması, kendilerini Türkiye’nin aydınlık yüzü, eğitimli, akıllı, harici herkesi cahil sanmasındaki derin çelişki de canımı sıkan gözlemlerimden biriydi.
Atatürkçülerin genelde okumadığını, ortalamasının da okuduğunu anlamadığını daha keskin bir şekilde test etme düşüncesiyle bu fikir ortaya çıktı. Bu tuhaf tutumun yanlışlığını daha görünür kılmak için bir tür sosyal deney diyebiliriz.
“Özgür Suriye Ordusu’nu desteklemeyi salık verdiğini fark etmeden ‘öngörünün büyüleyiciliğine’ kaptırıp sahiplendiler”
Ağustos 2012’de tam da Suriye’deki olayların yoğunluğunun arttığı dönemde bu sözleri sosyal medyada paylaşmışsınız. Bu metni sosyal medyaya salmanızda, kendilerini Atatürkçü-ulusalcı diye tanımlayan kesimlerin Suriye’deki karışıklıklar sırasında ağırlıkla Esad’a destek vermesi mi etkili oldu?
Tasarladığım paylaşımın iddiamı desteklemesi için bir tuzak içermesi gerekiyordu. Yani büyük afili bir söz gibi olmalı ama içinde malum kitlenin siyaseten savundukları şeylerin tersini önermeliydi.
Arap Baharı’nın patladığı günlerde hükümet protestocuları desteklerken muhalefet de bunu eleştiriyor, “Mısır’ın Suriye’nin işine karışmayın” tutumu sergiliyordu. Bu söze sahip çıkmaları kendileriyle ters düşmelerini sağlardı.
Atatürk’ün ağzından yazdığım metin Mısır’da ve Suriye’de hâkim devletleri değil Tahrir Meydanı’ndaki göstericileri, Suriye’de kurulan Özgür Suriye Ordusu’nu desteklemeyi salık veriyordu. Ama bunu fark etmeden “öngörünün büyüleyiciliğine” kaptırıp sahiplendiler.
“Kaynak olarak gerçek bir röportajı gösterdim çünkü açıp okumayacaklarından emindim”
Kaynak olarak da gerçek bir gazeteci ve gerçek bir röportajı gösterdim. Çünkü hiçbirinin açıp okumayacağından emindim. Nitekim öyle de oldu.
Yani evet, malum kesimin Esad’ı desteklemesi etkili oldu.
The Saturday Evening Post dergisinin 20 Ekim 1923 tarihli sayısında yayımlanan “Kemal Pasha: Conflict in Turkey” başlıklı yazının orijinali.
“Paylaştıktan bir hafta sonra önüme düştü ama Sözcü’nün manşetini beklemiyorduk”
Nasıl yaydınız ve sonra ne oldu?
Önce nasıl yayacağımı düşündüm. O dönemde sosyal medya işleri yapan genç bir arkadaşım vardı. Ona anlattım “böyle bir şey yazsam Facebook’ta nasıl yayarız?” diye. Gerçekten tek çıkış noktası “kaç günde benim sayfama düşecek” merakıydı. Bunu test etmek istedik. Bu “Mekke Emiri’ne mektup”, “Öğretmen maaşı vekil maaşı olsun” görsellerinin bol dolaştığı dönemdi.
Dandik bir Facebook sayfasından paylaştık. Sahiden bir hafta sürdü önüme düşmesi. Ama Sözcü’den böyle bir şey beklemiyorduk. 30 Ağustos’ta birinci sayfasında tam sayfa bastılar.
Sözcü’nün manşetinden sonra aslında kısa sürede ortaya çıktı Atatürk’ün sözü olmadığı. İlk önce Engin Ardıç yazdı. Sonra bir akademisyen bir yazı yazdı.
Sözcü’nün manşetinden 6 gün sonra 5 Eylül 2012’de, kaynak gösterdiğiniz 1923’te yayımlanan röportajın yayımlandığı The Saturday Evening Post dergisi, “E-posta ile gelen talepler üzerine Isaac Marcosson’un 1923 yılında modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile yaptığı röportajı sunuyoruz” notuyla röportajın orijinalini yayımlamış.
Evet, çok konuşuldu bu o zaman. Sosyal medyada da yalan olduğu dolaşmaya başladı.
Ama yıllar içinde de paralel ilerledi. İnanarak paylaşanlar ve “bu yalan” diyenler devam etti. Ama televizyonda koca İBB Başkanı’nın hala buna sarılması, karşısında tecrübeli bir gazeteci olan İsmail Küçükkaya’nın da heyecanla goygoylaması müthiş.
Hala metnin içeriğinin duruşlarıyla ters olduğunu düşünemiyorlar. “Bir gün bu halk ayaklanacak” öngörüsünden ötesine bakamıyorlar. Ben de buna hala inanamıyorum.
Derginin sitesinde, yazının metni ile orijinal nüshanın PDF’si bulunuyor.
Atatürk’e atfederek ürettiğiniz sözdeki “Halkların yanında” olmak Esad rejiminin, “emperyalist güçlerin yanında” olmak ise emperyalistler tarafından ortaya çıkartıldığına inanılan Suriye muhalefetinin yanında olmak şeklinde anlaşılmış gibi duruyor değil mi?
Evet. Ama o kadar bilinçli bir tercih olduğunu sanmıyorum. Yani bu alıntıdan “Suriye muhalefeti emperyalistlerin yanında, o yüzden Esad destekliyoruz” gibi bir düşünce de çıkmaz bence. Bu bir bakıma sakat da olsa bir tutarlılık ifade ediyor.
Bunu Facebook’ta yayanlar emperyalizmle mücadele gibi bir iddia ve düşünce taşımıyor. Dediğim gibi “muazzam öngörü” büyülenmesinden ötesini düşünmüyorlar. Manşetler de alıntılar da hep “geleceği gören lider” başlığıyla yürüdü.
“’Öngörü’ vurgusuyla Atatürk’ün dürbünlü bir fotoğrafını kullandım”
2012’de Sözcü’nün yayımladığı haliyle İmamoğlu’nun konuşmasındaki hali arasında birazdan bahsedeceğimiz ufak farklar var. İlk paylaştığınız hali nasıldı?
İlk hali tam olarak Sözcü’nün paylaştığı gibiydi:
“’Bir gün, Birinci Cihan Harbi’nden sonra Ortadoğu’da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır. Ve Kurtuluş Savaşı’nda yedi düvele haddini bildiren Türk halkı onların da hakkından gelecektir.’
M.K. Atatürk
(Temmuz 1923’te The Saturday Evening Post’tan Isaac F. Marcosson’a verdiği röportaj)”
Büyük bir Atatürk resminin yanında metin. Hatta ben de yine aynı “öngörü” vurgulu düşünceyle dürbünlü bir fotoğraf seçmiştim. Sözcü de Atatürk’ün başka bir dürbünlü fotoğrafını kullandı.
“Temmuz 1923’teki ‘röportaj’daki ‘Birinci Cihan Harbi’ ve Yeni kurduğumuz Cumhuriyet’ ifadeleri kaza eseri”
Temmuz 1923’teki röportajı kaynak vererek ürettiğiniz cümlelerde iki anakronik unsur var. İlki Atatürk’ün henüz İkinci Dünya Savaşı yaşanmamışken “Birinci Cihan Harbi” ifadesini kullanarak bir ikincisinin yaşanacağıyla ilgili bir başka “öngörü”de bulunması, diğeri Cumhuriyet’in ilanından önce yapılan röportajda “yeni kurduğumuz cumhuriyet” diyerek üç ay önceden “spoiler” vermesi. Ancak İmamoğlu’nun söylediği versiyon, Sözcü’dekinden farklı olarak “Birinci Cihan Harbi” ifadesi yerine “Cihan Harbi” denilerek o ilk hatadan arınmış. Bunlar bir çeşit ipucu bırakma amaçlı bilinçli tercihler miydi?
Hayır bu ikisi kaza eseri oldu. Benim hatam onlar.
Benim kurgum ayaklanan halk ve despot devletler ters köşesi üzerineydi. İmamoğlu metni kısaltıp sadeleştirmiş ama benim dikkat çekmek istediğim ters köşeyi yemeyi seçmiş.
“Sosyal medyada artık paylaşanların altına bu yalan yazıyorlardı”
2012’de Sözcü’ye manşet olduktan sonra da sık sık sosyal medyada karşınıza çıkmaya devam etmiştir. Son yıllarda halen görüyor muydunuz yoksa uzun bir aradan sonra İmamoğlu’nun söylemesiyle mi tekrar duydunuz?
Aslında asıl garabet orda. Sosyal medyada gördüm daha seyrekleşmesine rağmen. Ama artık hemen altında birileri “bu yalan, öyle bir söz yok” diyordu. Çünkü çok açıklandı, haber oldu. Sözcü’nün yalanı manşet yapması çok konuşuldu.
Bunu nereden bulup çıkarıp İmamoğlu’nun eline tutuşturdular anlamadım. O, “Bu, Erdoğan’ın duruşunu övüyor” demedi mi?
Dediğim gibi “süper öngörü” başlığının ötesini görmüyorlar düşünmüyorlar. Hele İsmail Küçükkaya’nın “müthiş bir öngörü” diye gazlaması çok acayip. Yılların gazetecisi bu manşet skandalından nasıl haberi olmaz?
İlk bunu sosyal medyada dolaşıma soktuğunuzda ne kadar yayılabileceğini düşünüyordunuz?
Birkaç ay Facebook’ta dolaşır kaybolur gider diye düşünmüştüm.
İlk başta amaçladığınız hedefe ulaştığınızı düşünüyor musunuz?
Ziyadesi oldu. Maksadını aştı artık.
İmamoğlu’nun konuşması olmasaydı bir gün açıklamayı düşünüyor muydunuz?
Yok. Hiç düşünmedim bugüne kadar. İmamoğlu’nu hiç sevmiyorum o tetikledi beni.
Başka bu tip “üretim”leriniz var mı?
Bir de ünlü bir şairin adıyla dolaşan bir şiirim var ama o da kalsın şimdilik.
Onu da anlayan olacak mı acaba diye şiirlerin yayımlandığı bir siteye eklemiştim. Yanılmıyorsam 2006 yılındaydı. Hiç şüphelenen olmadı. Klipleri falan yapıldı YouTube’da dolaşıyor.