İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kendisiyle birlikte 10 yönetim kurulu üyesi hakkında göreve son verme ve yeniden seçim talebiyle dava açmasından sonra, baronun olağanüstü kurultaya gideceğini açıklamıştı.
İstanbul Barosu’nun 15 Ocak’taki basın toplantısındaki tüm avukat grupları, Baro yönetimine açılan davaya karşı çıktıklarını belirttiler. Geçtiğimiz seçimde, 127. Genel Kurul’da Bağımsız Avukatlar Grubu’nun başkan olan adayı Halim Yılmaz, Baro yönetimine açılan davayı Serbestiyet’e değerlendirdi.
Avukat Halim Yılmaz şunları söyledi:
“Bir basın açıklaması yapılıyor, basın açıklamasında ismi geçenler hakkında soruşturma var denilerek bunlar terörle iltisaklı deniliyor. Birincisi, terör soruşması olan kişiler hakkında hüküm olmadığı sürece onları suçlu olarak değerlendirmek masumiyet karinesine aykırıdır.
“Baro yöneticileri hakkında soruşturma açılmış olması aynı şekilde ikinci defa masumiyet karinesinin ihlalidir. Kaldı ki esas olan şu, baro bir meslek örgütü ise baro yönetiminin esas itibariyle hesap vereceği yer genel kuruldur. Kendileri hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmadığı sürece bir işlemin yapılmaması gerekir.”
“Savcılığın müdahalesi darbe ürünü kanuna dayandığından, hukuka uygun değildir, bir vesayet girişimidir”
“Biz avukatların, savcıların meslek örgütüne müdahale etme imkanı olmadığı gibi onların da bize müdahale etmemesi gerekiyor diye düşünüyorum. Bu müdahaleyi kanun düzenlenmiş olsa bile bunun darbe ürünü bir kanun olduğunu, bu nedenle de kanun olsa dahi hukuka uygun olmadığını düşünüyorum. Bir savcılık soruşturması açıldı diye baro yönetimi görevden alınamaz.
“Baro, avukatların meslek örgütüdür. Savcılığın buna dışarıdan müdahale etmesi bir kere mesleki ve etik olarak doğru değildir. Ayrıca bu bir anlamda dışarıdan bir vesayet girişimidir.”
“İstisnasız tüm avukat grupları baro yönetimine açılan davaya karşı çıktı”
İstanbul Barosu’nda yapılan basın toplantısında da avukat grupları tepkilerini dile getirdiler. İstisnasız tüm avukat grupları baro yönetimine açılan davaya karşı çıktı.
“Mevcut baro yönetimine yönelik eleştirilerimiz var, hataları olabilir, yanlışlıklar olabilir, tartışılacak hususlar olabilir. Ancak bunu tartışmanın yeri baronun kendi içidir, genel kuruldur. Dışarıdan bir müdahaleye kesinlikle doğru değildir. Esas itibariyle bu siyasi, yargısal bir müdahale ve vesayet girişimidir. Bizim ve diğer tüm avukat gruplarının yaptığı açıklama bu şekildedir. Hep birlikte bu duruma karşı çıktık, çıkmaya da devam edeceğiz.”
Avukat gruplarından tepkiler
Baro’daki tüm avukat grupları Baro yönetimine açılan dava’ya tepki gösterdi.
İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu’nun (İMAG) yaptığı açıklama:
“İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulunun görevlerine 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 77. Maddesinin 5. Fıkrası gereğince son verilmesi ve yeni Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin seçilmesi istemi ile dava açıldığı kamuoyu ile paylaşılmıştır.
“Davanın açılmasına neden olan İstanbul Barosu Yönetim Kurulunun yaptığı sosyal medya paylaşımı ile ilgili olarak terör örgütü ile iltisakı aleni olan şahıslara ‘gazeteci’ kisvesi altında sahip çıkılmasının yanlış olduğu ve grubumuzca bu tavrın asla tasvip edilmeyeceği yapmış olduğumuz 24.12.2024 tarihli açıklamayla net bir şekilde dile getirilmiştir.
Bu şerhimiz ile birlikte İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulu İstanbul Barosu Genel Kurulunun iradesi ile seçilmiştir. İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulunun yönetim tarzı, söylem ve eylemleri grubumuzca doğru bulunmamaktadır. Fakat İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulunun değişimi kararı elbette İstanbul Barosu Genel Kurulunun tasarrufundadır. Bu konuda dışarıdan yapılacak müdahaleyi doğru ve demokratik bulmadığımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.”
Ne olmuştu?
Basında yer alan haberlere göre Haseke merkezli Hawar Haber Ajansı (ANHA) için çalışan Cihan Bilgin ve hem ANHA hem de PKK’ya yakın Fırat Haber Ajansı (ANF) için çalışan Nazım Daştan19 Aralık’ta Suriye’nin başkenti Şam’ın doğusunda yer alan Tişrin Barajı çevresinde araçlarındayken SİHA saldırısında hayatları kaybetti.
İstanbul Barosu, gazetecilerin basına yansıyan ölüm haberlerinin ardından 21 Aralık tarihinde bir açıklama yaptı.
“Basın mensuplarının çatışma bölgelerinde hedef alınmasının Uluslararası İnsancıl Hukukun ve Cenevre Sözleşmesi’nin ihlali niteliğinde” olduğunu belirten İstanbul Barosu, Roma Statüsü’ne de atıfta bulunarak “savaşa taraf olmayan sivillerin hedef alınmasının savaş suçu olduğunu” vurguladı.
Açıklamada, iki gazetecinin ölüm haberlerinin ardından İstanbul’da Şişhane Meydanı’nda yapılmak istenen basın açıklamasına yönelik polis müdahalesinde “İstanbul Barosu’ndan dört avukat ve onlarca gazetecinin gözaltına alındığı” belirtildi ve şu ifadelere yer verildi:
“Uluslararası hukuku ihlal eden bu olaya ilişkin derhal soruşturma başlatılması ve sorumlulardan hesap sorulması gerekirken, Anayasal haklarını kullanan ve meslektaşları için yas tutan basın mensuplarının ve meslektaşlarımızın gözaltına alınması kabul edilemez bir durumdur.”
İstanbul Barosu açıklamasında hem gazetecilerin öldürülmesi ile ilgili etkin bir soruşturma yürütülmesini hem de basın açıklamasında gözaltına alınan gazeteci ve hukukçuların serbest bırakılmasını talep etti.
Başsavcılık soruşturmasının ardından İstanbul Barosu, 21 Aralık’taki açıklamayı Anayasa ve Avukatlık Yasası’nın 76, 95 ve 97. maddeleri gereği “Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak” görevi gereği paylaştıklarını belirtti.
Baro yönetimi haklarındaki “Terör örgütü propagandası yapma” ve “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamalarını reddetti ve açıklama metninde “Türkiye Cumhuriyeti ve kurumlarına yönelik hiçbir olumsuz ifade ve suçlamanın yer almadığını” savundu. Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri 7 Ocak’ta başsavcılığa ifade verdi.