10. Yargı Paketi’nin önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulması bekleniyor. 2019 yılında açıklanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi” kapsamında hazırlanan yargı paketlerinin ilki, 2019 yılında kabul edilmişti. O dönemde yargıdaki sorunların çözülmesine, bir yenilenmeye ve normalleşmeye yönelik kamuoyunda “İnsan odaklı hizmet anlayışının geliştirilmesi, yargıya güvenin artırılması, hak ve özgürlüklerin daha etkin korunup geliştirilmesi, makul sürede yargılanma hakkının gözetilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının geliştirilmesi, hukuki güvenliğin güçlendirilmesi.” şeklinde büyük iddialarda bulunulmuştu.
Büyük iddialar derken Türkiye’nin içine düşürüldüğü şartlara göre büyük iddialar, yoksa bu kriterler zaten anayasal devletin asgari gereklilikleri olarak uygulamayı tanımlaması gerekiyordu. Ancak Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin açıklanmasının üzerinden 6 yıl geçti ve bu zaman zarfında 9 yargı paketi Meclis’te kabul edildi ama bırakın adalet sistemimizin ilerlemesini, maalesef çok daha gerilemiş bir haldeyiz. Bugün adaletsizlikler o kadar kronik bir hal aldı, o kadar sıradanlaştı ki toplumun esaslı değişim ümidi zaten yok. Bu sebeple kamuoyundaki beklenti daha ziyade hukuksuz uygulamaların ağır neticelerinin bir nebze olsun dindirilmesine odaklı. Dolayısıyla zihniyet değişimi olmadan imkânsız olan esaslı öneriler yerine ağır durumlar karşısında infaz sistemine ilişkin acil ve basit çözümler öneriyorum.
10. Yargı Paketi özelinde, ivedilikle ele alınması gereken düzenleme önerilerim şunlardır:
1. İnfaz Yasasının 110. Maddesi (Özel infaz usulleri) olarak bilinen hapis cezalarının daha hafif ve özel şekilde infaz edilerek uygulanması kolaylığını sağlayan yasada geçen geceleri infaz, hafta sonu infaz ve konutta infaz gibi uygulamalar daha fazla kişi için geçerli hale getirilmeli ve bu kuraldan yararlanmak için yasada belirtilen süreler uzatılmalıdır. Özellikle evde ceza çekme olarak bilinen (konutta infaz) imkânı, kadınlar, yaşlılar ve hasta hükümlüler için daha yaygın hale getirilmelidir.
Konutta infaz usulü kapsamında yapılacak düzenlemelerde maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği tespit edilen hükümlüler için madde kapsamında belirlenen 5 yıllık süre artırılmalı, 8 veya 10 yıla çıkarılmalıdır.
Aynı şekilde konutta infaz usulü kapsamında doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçen ve toplam üç yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan ya da adli para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilen hükümlü kadınlar için öngörülen bu sürelerdeki toplam 3 yıllık süre de artırılmalıdır.
2. Geçici madde ile getirilen hususlar kapsamında denetimli serbestlik uygulamalarını düzenleyen madde içeriği yeniden ele alınmalıdır. Aynı zamanda, yine geçici maddeler ile düzenlenen 31.07.2023 tarihinden önce ceza almış ve cezası kesinleşmiş kişilere uygulanan Covid iznini düzenleyen maddeler, bu tarihten önce ceza almış ancak cezası kesinleşmemiş kişilere de uygulanmalıdır. Bununla birlikte bu düzenlemelerde yer alan bazı suçların sistematik biçimde dışlanması da ayrımcılığa yol açmaktadır. Bu nedenle ilgili maddelerin kapsamı genişletilmeli, terör suçu da dahil olacak şekilde düzenlenmeli ve hakkaniyetli bir uygulama oluşturulmalıdır.
3. Mükerrirlere (tekrar suç işleyenlere) yönelik infaz düzenlemelerinde, kapsamın genişletilmesi ihtiyacı açıktır. Ancak kasten öldürme, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar ile uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçları gibi ağır ve toplumu doğrudan tehdit eden suçlar, infaz indirimi ya da erken tahliye kapsamı dışında bırakılmalıdır.
4. Cezasızlık algısı ortadan kaldırılmalıdır. Ancak bu konuda yapılacak düzenlemeler, örneğin denetimli serbestlikten faydalanmak için cezaevinde asgari bir kalma süresi belirlenmesi gibi, bu sorunu ortadan kaldırmayacaktır. Zira, adaletsiz yargılama süreçleri, keyfi ve çift standartlı uygulamalar ve ceza infaz sisteminin etkisiz kalması nedeniyle cezasızlık algısı toplumda yaygındır.
5. Hapis cezasının hastalık nedeniyle ertelenmesi konusunda yaşanan sorunlar nedeniyle, infazın ertelenmesine ilişkin sağlık raporları yalnızca Adli Tıp Kurumu’nun tekelinde olmamalı; Adalet Bakanlığı’nın yetkilendireceği üniversite hastaneleri ve tam teşekküllü devlet hastaneleri de bu süreçte yetkilendirilmelidir.
6. Ağır hastalık veya engellilik hali nedeniyle cezaevinde kalamayacak durumda olan hükümlüler için aranan “toplum güvenliği açısından somut tehlike” kriteri, keyfi uygulamalara açık bir yapıya sahiptir. Bu kriter nesnel ve ölçülebilir hale getirilmeli, denetime açık bir sistem kurulmalıdır.
7. Bakıma muhtaç bir yaşta çocuğu bulunan ve babası ölmüş ya da ceza infaz kurumunda bulunan hükümlü annelerin de özel infaz usullerinden (konutta infaz gibi) ya da infaz ertelenmesi hakkından yararlanması sağlanmalıdır.
8. İdare ve Gözlem Kurullarının “iyi hal” değerlendirmelerinde nesnel davranmadıkları yönünde ciddi şikayetler var. Bu kurulların yapısı ve iyi hal değerlendirmesine ilişkin ölçütler tekrar gözden geçirilmeli, kurulların kararlarına karşı etkili idari denetim yolları oluşturulmalıdır.
9. Terör suçlarında uygulanan 3/4 koşullu salıverilme oranı, infaz sisteminde eşitsizlik yaratmaktadır. Bu oran tüm suçlar için eşit olmalı; 1/2 oranı esas alınarak infaz süreleri yeniden düzenlenmelidir.
10. Terörle Mücadele Kanunu’ndan (TMK) kaynaklanan infaz eşitsizlikleri sona erdirilmelidir. Özellikle TMK’nın 5. maddesinde yer alan yarı oranında otomatik ceza artırımı gibi hükümler kaldırılmalı; suçun bireyselleştirilmiş şekilde değerlendirilmesine imkân tanıyan infaz sistemi tesis edilmelidir.
11. Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme ayrı bir suç olarak tanımlandığı hâliyle hukuki belirsizlik ve keyfi yorumlara açık bir zemin yaratmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı doğrultusunda bu suç tipi kaldırılmalıdır.
Sonuç olarak, bu düzenlemeler ceza adalet sisteminin bazı acil ihtiyaçlarını karşılayabilir. Ancak unutulmamalıdır ki infaz hukuku, adalet sisteminin yalnızca bir boyutudur. Sorunlarımızın temel kaynağı hukuk devletinden çok uzaklaşılmış olmasıdır: Anayasa’nın, kanunların, AİHM ve AYM içtihatlarının dikkate alınmaması, adil yargılama kriterlerinin sistematik biçimde ihlal edilmesi, yargının siyasi taleplere göre karar vermesi, yargılama süreçlerindeki keyfilik, çifte standartlar gibi geçiştirilen sorunlar infaz sistemine de uzanmaktadır. Bu nedenle temel sorunlar üzerinde durmadan infaz sisteminde yapılan düzenlemeler pansuman tedbirden öte geçemez. Yargı sistemi bütüncül bir yaklaşımla kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkesi doğrultusunda yeniden yapılandırılmadan, anayasal devlet yeniden tesis edilmeden düzelme olmaz. Geçici tedbir düzeyinde yapılan düzenlemeler şu anda taşmış olan cezaevleri için son yıllarda olduğu gibi sadece “doldur-boşalt” işleyişini devam ettirir; sorunlar derinleşmeye devam eder.