Ana SayfaGÜNÜN YAZILARITatlı bir kıyamet provası mı?

Tatlı bir kıyamet provası mı?

OpenAI'in CEO'su Sam Altman yine bizi hem düşündüren hem de ürküten bir yazıyla karşımıza çıktı. Yazının başlığı da oldukça zarif: "The Gentle Singularity" yani "Nazik Tekillik". Tekillik kavramı zaten yeterince kafa karıştırıcı değilmiş gibi, Altman bir de bunun nazikçe gerçekleşeceğini iddia ediyor.

OpenAI’in CEO’su Sam Altman yine bizi hem düşündüren hem de ürküten bir yazıyla karşımıza çıktı. Yazının başlığı da oldukça zarif: “The Gentle Singularity” yani “Nazik Tekillik”. Tekillik kavramı zaten yeterince kafa karıştırıcı değilmiş gibi, Altman bir de bunun nazikçe gerçekleşeceğini iddia ediyor.

Tekillik, basitçe şöyle: Yapay zekânın insan zekâsını aşarak kontrolü ele geçireceği (ya da bizi kurtaracağı, hâlâ emin değiliz) bir tür bilimsel ve teknolojik kıyamet senaryosu. Fakat Altman bu tekilliğin gayet usul usul, nazik nazik, adeta bir İngiliz çayı zarafetinde gerçekleşeceğini söylüyor. Yani felaket olacaksa bile kibarından olacak, panik yapmamıza gerek yok.

Altman’a göre, robotlar henüz sokaklarda devriye gezmiyor, herkes gün boyu yapay zekâ ile sohbet etmiyor, insanlar hâlâ hasta oluyor, uzaya gitmek zor ve evren hakkında bilmediğimiz tonlarca şey var. “Ama” diyor Altman, “zaten garip olan da bu; bunları yapamıyor oluşumuz değil, yapay zekânın her gün hayatımızın içine daha da sızarak bizi şaşırtmayı bırakıp sıradanlaşması.”

Örneğin, 2025’te “gerçek bilişsel görevleri” üstlenebilen yapay zekâ ajanları hayatımıza girdi. Yani dün akşam yapay zekânın yazdığı kodun üzerinde uykusuz kalan yazılımcılar gibi hisseden birileri varsa aranızda, yalnız değilsiniz. Altman’a göre 2026’da bu sistemler özgün içgörüler keşfedebilecek, 2027’de ise artık robotlar sokakta market alışverişinizi yapabilecek hale gelecek. Altman’ın projeksiyonu böyle uzayıp gidiyor: 2030’larda zekânın ve enerjinin bol olmasıyla bugünden hayal edemeyeceğimiz yeni imkânlar açılacak. Belki de tek sınır hayal gücümüz olacak.

Fakat insan aklı biraz şımarık. Dün şaşırdığı şeylere bugün burun kıvırıyor, anında yenilerini talep ediyoruz. Yapay zekâ güzel bir paragraf yazıyor, hemen “peki roman yazabiliyor mu?” diye soruyoruz. Kanser teşhisi koyuyor, hemen tedaviyi bulmasını bekliyoruz. Ufak bir kod parçası yazıyor, “peki tüm bir şirketi kurabilir mi?” diye heyecanlanıyoruz. İnsanlık doyumsuz bir tür. Belki de bu yüzden Altman tekilliğin nazik gerçekleşeceğini söylüyor: biz alışana kadar yavaş yavaş gelsin ki hazmedelim.

Altman, gelecekte mesleklerin de kökten değişeceğini düşünüyor ve hatta biraz da alaycı bir şekilde buna değiniyor: Bugünün “gerçek” işleri, bin yıl öncesinden bir çiftçi gözüyle “sahte işler” olarak görülürdü. Aynı şekilde gelecekte yapacağımız işleri biz de “feyk” bulabiliriz ama o zaman yaşayanlara son derece önemli ve tatmin edici gelecektir. Yani yapay zekâ yeni işler yaratırken bir yandan da bizi, iş kavramının kendisini sorgulamaya itecek/itiyor.

Elbette Altman iyimser: Bilim insanlarının verimliliklerinin katlanacağını, ekonomik kalkınmanın hızlanacağını ve hatta yapay zekânın kendi kendini geliştireceğini öne sürüyor. Ama ya kontrolü kaybedersek? Altman buna da bir çözüm öneriyor: yapay zekânın “alignment” sorunu yani “insanlığın uzun vadeli çıkarlarına uyum” problemi çözülmeli diyor. Yoksa sosyal medya algoritmalarının hayatımızı nasıl manipüle ettiğini hepimiz yaşayarak görüyoruz zaten.

Altman, insanların makinelerden temel bir farkı olduğunu hatırlatıyor: biz başka insanları önemsiyoruz. İnsanlar birbirlerini sevmek ve önemsemek için evrimleşti; makineler ise sadece bizim onları programladığımız kadarını yapabilir. Belki de bu, kontrolü elde tutabilmemizin en güçlü argümanı olacak.

Sonuçta belki gerçekten de “nazik bir tekillik” yaşayacağız. Belki robotlar ev işimizi görecek, yapay zekâ roman yazacak, bilimde devrim üstüne devrim yaşanacak. Fakat bu tatlı kıyamet provasında unutmamamız gereken tek şey şu: Zekânın sınırı yok, ama insan olmanın bir sınırı var. İşte o sınırları aşmamak, yapay zekâya değil, tamamen bize bağlı.

- Advertisment -