Balkanlarda tehlike canlı: “Sakinleştirilmiş olsa da zehirden arındırılmamış” bir coğrafya
Srebrenica’yı anmak, sadece geçmişe dair bir yas tutma eylemi değildir; aynı zamanda bugüne ve geleceğe dair ciddi bir uyarıdır. Zira soykırıma yol açan zehirli ideolojiler, Balkanlar’da bugün hiç olmadığı kadar güçlü ve diridir.
- “Sırp Dünyası” ve İnkâr Siyaseti: Belgrad ve Bosna-Hersek’te bulunan özerk yönetim Sırp Cumhuriyeti’nin fiilî başkenti olan Banja Luka’daki siyasi liderler, Slobodan Milošević’in Bosna-Hersek ve Kosova gibi komşu ülkelerin egemenliğini açıkça tehdit eden “Büyük Sırbistan” politikasının bir kopyası olan “Sırp Dünyası” (Srpski Svet) konseptini canlı tutuyor. Bu projenin en önemli aracı ise inkârdır. Belgrad’ta 2012’den beri iktidarda olan Vučić yönetimi, Sırbistan’ı fail değil, “kurban” olarak konumlandıran bir anlatıyı medya ve kurumlar üzerindeki tam kontrolü sayesinde topluma dayatmakta başarılıolmuştur. Bu anlatıya göre Batı, Sırpları ve Sırbistan’ı yok etmek için soykırım hikayesini “icat etmiştir”.
- Suçluların Yüceltilmesi ve Hafızanın İstismarı: Savaş suçlusu Ratko Mladić’i bir halk kahramanı olarak yücelten duvar resimleri Sırbistan’da her yerde yaygındır. Bu durum, soykırım araştırmacılarının “soykırımın son aşaması” olarak tanımladığı, hayatta kalanları yeniden travmatize eden ve yeni şiddet eylemlerine zemin hazırlayan tehlikeli bir süreçtir. Srebrenica’nın hatırası sadece Sırp milliyetçileri tarafından istismar edilmiyor. Avrupa’daki aşırı sağcılar arasında Srebrenica soykırımını “Hristiyan Avrupa ile Müslümanlar arasındaki savaşın bir parçası” olarak kendi göçmen karşıtı anlatılarına entegre edenler var.
Uluslararası toplumun sorumluluğu ve utanç veren politikalar
Srebrenica’da yaşananlar, öncelikle uluslararası toplumun, özellikle de BM ve NATO’nun, koruma sorumluluğunu yerine getirememesinin bir sonucudur. O günlerin utancı, Hollandalı BM komutanının, katliamın baş sorumlusu Mladić ile birlikte kadeh kaldırdığı o meşum fotoğrafta donup kalmıştır. Ne yazık ki o günkü kayıtsızlık, bugün farklı bir biçimde devam ediyor.
Batılı aktörler, Milošević’in propaganda bakanı olan ve Srebrenica’dan sonra “bir Sırp için 100 Müslümanı öldüreceklerini” söyleyen bir siyasi aktörü, “Büyük Sırp milliyetçiliğinden vazgeçtiği” yalanına inanarak yıllarca “Avrupalı bir ortak” olarak pazarlıyorlar. Bu “entegrasyon” politikasının, bölgedeki saldırgan etno-milliyetçiliği cesaretlendirdiği ve istikrarı daha da sarstığı artık açıkça görülmektedir. Daha da çelişkili olan, Vučić’in partisinin Alman Hristiyan Demokratların desteği sayesinde Avrupa Halk Partisi’nin (EPP) tam üyesi olmasıdır. Dayton Anlaşması’nın, saldırganlığı Bosnalı Sırplar için kendi “entiteleri” ile ödüllendirmesi ve Srebrenica’yı soykırımı inkâr edenlerin yönettiği bir toprak parçasında bırakması ise en başından beri barışın altını oyan trajik bir hata olmuştur.
Unut(tur)mamak ve sorumluluk almak: Ne yapmalıyız?
Merhum Aliya İzzetbegoviç’in o veciz uyarısı bugün de kulaklarımızda çınlamalıdır: “Soykırımı unutmayın, çünkü unutulan soykırım tekrarlanır”. Unutmamak, sadece anmak değil, aynı zamanda harekete geçmektir.
- Yapıcı bir hafıza kültürü inşa edilmeli: Srebrenica’nın hatırası, sadece bir yasa değil, özellikle tüm bölgeyi kuşatan yapıcıbir role hizmet etmelidir. Soykırım suçu, tüm nedenleri ve sonuçlarıyla birlikte ele alınmalı ve özellikle Sırbistan‘da gelecek nesilleri, soykırıma yol açabilecek insan hakları ihlallerinin erken belirtilerini tanıyabilmeleri için eğitecek bir araca dönüştürülmelidir. Milliyetçiliğin hafızayı nefreti körüklemek için nasıl kullandığına dair dersler çıkarılmalıdır.
- AB, Sırbistan politikasını değiştirmeli: Balkanlar’daki istikrarsızlaştırıcı ideolojilere karşı yıllardır devam eden ve olan bitenleri gözardı edip yatıştırmaya çalışan AB politikası başarısız olmuştur. Bu politika terk edilmeli, yerine Dodik gibi aşırımilliyetçi liderlere yönelik seyahat ve mal varlığı yaptırımları gibi somut adımlar içeren kararlı bir çevreleme ve caydırma politikası AB ülkeleri tarafından benimsenmelidir.
- Demokratik güçler ve yeni bir anayasa desteklenmeli: Savaş suçlarını ve soykırımı inkâr eden siyasetçilerle “istikrar ortağı” gibi ilişki kurmak yerine, bölgede etnik nefrete karşı çıkan, farklılıkların bir arada yaşamasını savunan demokratik güçler desteklenmelidir. En önemlisi, Bosna-Hersek’in bugünkü etnik temelli anayasasının yerine, modern ve sivil bir anayasaya kavuşması için kararlı bir şekilde çaba gösterilmelidir.
- Türkiye daha aktif olmalı: Türkiye olarak bizlere, tarihi ve kültürel bağlarımız nedeniyle Balkanlar’da barışın korunmasıiçin büyük sorumluluklar düşmektedir. Bölgedeki tüm halkların huzur ve güven içinde yaşayacağı bir gelecek için diplomatik ve insani tüm imkânlarımızla daha aktif rol almalı, Bosnalı kardeşlerimizin yanında adaletin ve hakkaniyetin temsilcisi olmalıyız.
Srebrenica şehitlerini rahmetle anıyorum. Onların acısı, adalet arayışımız ve barışa olan bağlılığımız için ebedi bir ikazdır.
Unutmamalı, unutturmamalıyız.