Ana SayfaHaberler"Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" ilk toplantısını yaptı: "Gerekirse baldıran zehrini...

“Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” ilk toplantısını yaptı: “Gerekirse baldıran zehrini içeceğiz”

Çözüm süreci için kurulan "Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu"nun ilk toplantısı 8 saat sürdü. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş: “I. Dünya Savaşı’ndan sonra aralarına tel örgüler çekilen halklar birbirlerini daha yüksek sesle duymayı hak ediyor.” AK Partili Gül: “Gerekirse hepimiz baldıran zehrini içeceğiz.” CHP’li Emir: “Önceden belirlenmiş bir yol haritası gereğince belki de anlaşılmış, dar bir gündeme saklanacak bir komisyon Türkiye'nin ihtiyacı olan çalışmaları yapamaz.” DEM Partili Beştaş: "Umut hakkı, hukuk uygulanmasının gereğidir.” MHP’li Yıldız: "Tüm mağdurların görüşüne aldırmadan eşitlik içinde meseleleri çözmek zorundayız.”

Çözüm süreci için Meclis’te kurulması kararlaştırılan komisyon, bugün (5 Ağustos) ilk toplantısını yaptı.

“Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” adı verilen komisyonun ilk oturumu 8 saat sürdü. Komisyonun 8 Ağustos Cuma ve 12 Ağustos Salı günleri yeniden toplanmasına karar verildi.

48 üyeden oluşan komisyonda AK Parti 21, CHP 10, DEM Parti ile MHP 4’er, Yeni Yol partileri 3, HÜDA PAR, YRP, TİP, EMEP, DP ve DSP de 1’er milletvekili ile temsil ediliyor.

Komisyonun ilk oturumunda TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un sağında kalan hizada AK Parti ve Yeni Yol milletvekilleri, solunda kalan kısımda ise sırasıyla CHP, DEM, MHP ve grubu bulunmayan siyasi partilerin temsilcileri yer aldı.

Kurtulmuş: “I. Dünya Savaşı sonrası aralarına tel örgüler çekilen halklar birbirlerini daha yüksek sesle duymayı hak ediyor

Numan Kurtulmuş’un açılış konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Komisyonumuz 10 yıllardır ülkemizin enerjisini tüketen ve kardeşi kardeşten uzaklaştırmaya çalışanların provoke ettiği bir meseleye yeni bir gözle bakma iradesinin de yansımasıdır. Asıl meselemiz hiç şüphesiz anayasa yazmak, hukuk reformu yapmak ya da tüm meseleleri bir anda çözmek değildir. Meclis’in halkın sesi olmanın yanında toplumsal barışın taşıyıcısı, kardeşliğin teminatı, çözümün meşru adresi olduğunu hatırlatma iradesidir. Siyasi hesaplarla, dar tanımlarla ve kalıplarla değil; cesaretle, vicdanla ve adaletle hareket etmenin adıdır. Çünkü örgütün kendini feshederek silahların tamamen susturulması ile başlayan süreç, herhangi bir kişi, kurum ya da siyasi yapının değil doğrudan doğruya aziz milletimizin meselesidir. Meclis komisyonunun da kıymeti tam buradadır.

“Yeni dönem siyasetin, düşüncenin ve vicdanın daha çok konuşulduğu bir dönem olmak zorundadır. Ancak artık güvenliğin yanı sıra özgürlüğün, eşitliğin ve adaletin imkanlarını ve gücünü daha da yüksek sesle konuşmanın zamanı gelmiştir. Bu komisyonun bir diğer misyonu da budur.

“Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra birbirinden koparılan, aralarına tel örgüler çekilen halklar artık yeniden birbirlerini daha yüksek sesle duymayı hak ediyor. Attığımız her adım bu kadim coğrafyada barış ve kardeşliği tahkim etmeye yönelik olmalıdır. Bu çerçevede ‘terörsüz Türkiye’, aslında açıkçası terörsüz bir bölge demektir.

“Gayet açıktır ki Türk-Kürt kardeşliği coğrafyamızın asli konusudur. Çanakkale’de omuz omuza savaşanların torunlarıyız. Kardeşlik, kaderde birlik yalnız savaş meydanlarında değil; alın terinde, acıda ve umutta da birlikte yürümektir. Bugün de bizler, halkın tam da içinden çıkan o hakka yaslanarak, o millî irfanı kuşanarak, tarihi bugünün anlayışıyla yeniden yorumlamak ve geleceği bu iradeyle kurmak mecburiyetindeyiz. Küresel şartlar ve bölgesel gelişmelerin kırılganlığına rağmen, içeride birliğimizi büyütmek, toplumsal huzuru pekiştirmek; dışarıda ise bölgesel barışı korumak mecburiyetindeyiz. İç cephemizi tahkim etmek, Türkiye’nin istikrarını kurumsal bir siyasal akla oturtmak zorundayız. Ülkemizin önünü tıkayan karanlık dönem, milletimizin feraseti ve devletimizin kararlılığıyla artık geride kalıyor.

“Meclis, hakikati duyan, toplumu hisseden ve vicdanını temsil eden, şüphesiz en yüksek demokratik çatıdır. Biz bu komisyonda yeni bir anayasa yazmıyoruz belki ama kardeşlik cümlelerini kuracağız ve birlikte hareket edeceğiz. Meclisimiz, bin yıllık kardeşliği yeniden hatırlatmakla kalmayacak, siyasal düzlemde yeniden tarif edecektir. Bilinmelidir ki, şahit olduğumuz silah bırakma süreci bir pazarlığın sonucu asla değildir. Milletimizin huzura ve birliğe dair kararlılığının sonucudur ve bunun yansımasıdır. Bugün iftihar ettiğimiz gelişmeler, insanımızın emeğini ve vaktini çalan bir engelin ortadan kalkması istikametindedir.

“Bu komisyon sözünü yükselten herkesin yeridir. Yeter ki ortak kelimelerimiz barış ve kardeşlik olsun. Bu çatı altında konuşulmayacak hiçbir konu yoktur. Yeter ki birbirimizi dinlemeye hazır olalım. Yeter ki her görüş birlik ve kardeşliği yansıtsın. Vicdan sahibi olan herkese teşekkür ediyorum. İnanıyorum ki katkı veren herkes bu memleketin mayasında kardeşlik olduğunu göstermiştir.”

Kaya: “Meseleleri diyalog zemininde ele almak kıymetli”

Kurtulmuş’un ardından Yeni Yol Grup Başkanı Bülent Kaya, söz aldı. Kaya, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“Bu topraklarda çatışma ve şiddet sarmallarından çıkarak meseleleri müzakere ve diyalog zemininde ele almanın hem ülkemizin ülkemiz açısından son derece önemli ve kıymetli olduğuna inanıyoruz.

“Ekim 2024’ten itibaren sayın Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan yepyeni bir döneme hep beraber tanıklık ediyoruz. Bu vesileyle bu süreçte çağrıyı yapan sayın Devlet Bahçeli’ye, süreci devlet adına sahiplenen Cumhurbaşkanımız ve bu süreci en güçlü desteği veren ana muhalefetinden tüm siyasi partilere teşekkür ediyoruz.”

Feti Yıldız: “Tüm mağdurların görüşüne aldırmadan eşitlik içinde meseleleri çözmek zorundayız”

MHP grubu adına konuşan Feti Yıldız, şunları söyledi:

“Kendi dışındaki siyasi partileri düşman olarak görmeyen, politik anlayışını buna göre biçimlendiren bir duruşa ihtiyacımız var. Ülkemizin enerjisini sömüren, sosyal maliyeti gerçekten çok yüksek bir terör belasını tarihin çöplüğüne atmak için elimizde büyük bir fırsat var bu fırsatı heba etmeyin. Birbirimizi itibarsızlaştırmak yerine anlamaya çalışalım. Sükunetle düşünüp, düşmanlık körüklemeye hevesli olan tuzağına düşmeyelim.

“Biz bu süreci istihbarat örgütlerinin cirit attığı, her türlü entrikanın döndüğü Orta Doğu’da kimseden yardım almadan götürüyoruz, bunda da çok başarılıyız. Ülkedeki tüm mağdurların siyasi görüşü, inancı felsefesi, dünyaya bakışına aldırmadan bir eşitlik içinde bu meseleleri çözmek zorundayız.”

Beştaş: “Umut hakkı, hukuk uygulanmasının gereğidir”

MHP’den sonra DEM Partili milletvekilleri söz aldı. DEM Partili Meral Danış Beştaş, konuşmasında şunlara yer verdi:

“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmadı. Figen Yüksekdağ, Can Atalay, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala halen tutuklu. Komisyonun bu konuda inisiyatif almasını, irade ortaya koymasının önemli olduğunu vurgulamak isterim.

“AİHM, Abdullah Öcalan davasında 2014 tarihinde karar verdi. Umut hakkının uygulanması gerektiği aynı zamanda hukuk uygulanmasının bir gereğidir.

“Bu süreç yalnızca Kürt halkının değil, işçilerin, kadınların, gençlerin, Alevilerin, göçmenlerin ve tüm ötekileştirilen kesimlerin hukukla yeniden buluşmasını sağlayacaktır. Bizler adalet inşa etmek için bu süreci aktif bir parçası olmaya hazırız ve bütün çabamızla emeğimizle bunun çalışmasını yürüteceğiz. Bu komisyon sadece bir diyalog platformu değil aynı zamanda tüm somut adımların atıldığı atılacağı bir çözüm zemini olmasını da temenni ediyoruz.”

“Tutukluluk rakiplerin bertaraf edilmesi için kullanılıyorsa komisyon buna duyarsız kalamaz”

CHP Grup Başkanvekili Murat Emir ise konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“Anayasa’nın rutin olarak çiğnendiği bir düzenden geçiyoruz. Meclisimizin seçilmiş bir üyesi şu anda burada değil. Anayasa Mahkemesi kararları hiçe sayılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları ısrarla uygulanmamaktadır. Hukuk devleti yerle bir edilmiştir. Adeta muhalif saydıkları kişilere dönük olarak bir düşman hukuku uygulanmaktadır. Ceza usul hukuku ayaklar altındadır, hukuk devleti ayaklar altındadır. Kayyım uygulamalarıyla milli iradeye müdahale edilmekte, saldırılmakta ve halk iradesi hiçe sayılmaktadır.

“Çünkü daha önceden belirlenmiş bir yol haritası gereğince belki de anlaşılmış, sadece dar bir gündeme saklanacak bir komisyon bizim hedeflediğimiz ve Türkiye’nin ihtiyacı olan çalışmaları yapamayacaktır. Bu nedenle komisyon gerekiyorsa uzun çalışmalıdır. Gerekiyorsa sabahlara kadar çalışmalıdır. Gerekiyorsa haftanın her günü çalışmalıdır.

“Zor sorulara zor cevap bulmak için buradayız. Cesaretle ve samimiyetle çalışmak üzere buradayız. Öyleyse bu komisyonla ilgili şüpheleri, kaygıları dağıtmak zorundayız. Çünkü halkımızın bir kısmının en azından şüpheyle baktığını hepimiz biliyoruz. Burada yasa yapmak üzere öneri hazırlamak kadar, yasaların uygulanmasını beklemek kadar da bu çalışmanın içerisinde olmamız gerekiyor.

“Eğer tutukluluk bir istisna olmaktan çıkartılıp, özellikle siyasetin dizayn edilmesi, siyasi rakiplerin bertaraf edilmesi için kullanılıyorsa, bunun olduğu bir Türkiye’de bu komisyon buna sağır, duyarsız kalamaz. Bu sorunu göz ardı ederek Türkiye demokrasisine de Türkiye’nin toplumsal barışına da herhangi bir katkıda bulunma olanağımız yoktur.”

Abdülhamit Gül: “Gerekirse hepimiz baldıran zehrini içeceğiz”

AK Parti grubu adına konuşan Abdülhamit Gül de şunları söyledi:

“Bu Meclis’in çatısı altında yürütülen her sağduyulu çaba milletimizin huzurunu, kardeşliğini ve birlik umudunu büyütmektedir, yükseltmektedir, yükseltecektir. Zira bugün üzerine çalıştığımız mesele sadece bir güvenlik meselesi değil, aynı zamanda bu milletin kader ortaklığına dayanan bir gelecek inşasıdır. Farklı siyasi partilere ve dünya görüşlerine sahip olsak da, bu Meclis çatısı altında ortak duygularla aynı amaç için bir aradayız.

“Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, Türkiye yüzyılı kapılarını işte bu kardeşliğin yüzyılı yaparak açma yönünde çok önemli bir adım olduğuna inanıyoruz. Bu yönüyle toplumsal mühendislik değil, kardeşlik ahdimizi tazeleme girişimi olarak bu meseleye bakıyoruz.

“Bu ülkede geçmişte kimi zaman dindarlar, kimi zaman Kürtler, kimi zaman Aleviler ötekileştirildi, makbul vatandaş tanımı sürekli olarak dar bir kalıba sıkıştırıldı.

“Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuda ‘Baldıran zehri içmekse, biz o baldıran zehrini de içeriz yeter ki bu ülkeye huzur gelsin, refah gelsin’ şeklinde ifade ederek ortaya koyduğu gibi bu konuda atılması gereken her adımı atmaya, kararlılıkla devam edeceğiz. Gerekirse hepimiz baldıran zehrini içeceğiz ama bu milletin, bu memleketin huzurunu devamlı kılacağız.

“Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde reformla, cesaretle, risk alarak, milletin hayrına olanı inşa etmeyi siyasetimizin merkezine yerleştirerek sessiz devrimler gerçekleştirdik. Bugün, bu adımlara tarihi bir adımı daha ekleme günüdür. Bugün büyük ve güçlü Türkiye için, 86 milyonun kardeşliği adına, yeni bir sayfa açacağız. Terörsüz bir Türkiye ancak cesaretle, kararlılıkla inşa edilebilir.

“Kardeş Türkmenler, Kürtler, Araplar bu coğrafyada, bu bölgede binlerce yıl beraber olduğumuz halkların beklentileri vardır. Hepsi Türkiye’ye bakmaktadır. Bu misyonu da bizler yerine getireceğimize inanıyoruz. Türkiye’nin demokrasi tarihinde yeni bir sayfa açılacağına inanıyorum. Demokrasimizin, ülkemizin kazanacağı bir sonuca ulaşacağız. Cumhur İttifakı olarak insanımızın güvenlik ve özgürlük hakkının asla pazarlık konusu yapmayız.”

Kürşad Zorlu: “Silah bırakma kararını pazarlık aracı gibi sunma girişimlerine karşı dikkatli olmalıyız”

Komisyonun AK Partili üyelerinden Kürşad Zorlu da şöyle konuştu:

“Silah bırakılması, terör örgütün meşrulaşma çabası olarak kabul edilemez; bu bilakis milletin birliğine kastetmiş bir yapının teslimiyetidir. Devletimiz, bunu bir pazarlık konusu yapmamış ve yapmayacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın en başından bu yana ortaya koyduğu bu kararlı irade milletimizin vicdanında da kabul görmüştür. Bu açıdan bakıldığında silah bırakma kararını pazarlık aracı gibi sunma girişimlerine karşı da hepimiz dikkatli olmalıyız.

“Aynı kararlılığı, sadece ülke içinde değil, sınır ötesinde de göstermeye devam etmek zorundayız. Komşu ülkelerde barınan ya da destek bulan terör yapılarının Türkiye’ye tehdit oluşturmasına izin verilemez. Bu noktada yürütülen caydırıcı politikalar, hem milli güvenliğimizin hem de bölge istikrarının vazgeçilmez bir parçasıdır.

“Bununla birlikte komisyonun bu sınırlanmış bağlamını aşarak bir takım anayasal değişiklikleri gündeme taşımak ve bunlar üzerinden toplumsal desteği sarsmaya yönelik girişimler, milli sorumluluğumuza aykırılık teşkil edecektir. Nitekim Anayasamızın ilk 4 maddesi dahil olmak üzere Türk milletinin birleştirici unsurlarını ihtiva eden hükümlerin yine bizzat milletimizin vicdanı tarafından denetlenmekte olduğunu özellikle vurgulamak isterim.

“Devletin ve milletin, şehitlerimizin gazilerimizin hatırasına sahip çıkmak, ailelerinin onurunu korumak ve yaşadıkları mağduriyetleri gidermek yönünde ahlaki, vicdani ve tarihsel bir sorumluluğu vardır. Cumhurbaşkanımızın da sıkça ifade ettiği gibi, şehitlerimiz, gazilerimiz başımızın tacıdır ve öyle kalacaktır.”

Yapıcıoğlu: “Bu fırsat heba edilemez”

Meclis’te grubu olan partilerden sonra grubu bulunmayan partilerin temsilcisi olarak komisyona katılan milletvekilleri söz aldı.

Komisyonda partisini temsil eden HÜDA PAR lideri Zekeriya Yapıcıoğlu, şunları söyledi:

“Çözüm için iki şey gerekir; sağlam bir irade ve samimi bir çalışma. Kürt’le, Türk’le yahut Arap’la araya düşmanlık ve fitne tohumu ekmeye çalışanlar Türkiye’de Kürt’e de Arap’a da düşmanlık yapıyor.

“Elbette her sorunumuzu konuşabiliriz. Ancak konuların iç içe geçmesi zaten karmaşık ve çok büyük olan meseleyi çözmeyi daha da zorlaştıracaktır.

“Sorunları iyi analiz edip parçalar halinde çözmek için çabalamak akıl gerekir. Sorunlarımızı konuşabiliriz ancak birinin çözümünü diğerinin ön şartı olarak görmeyelim.

“Bu fırsat heba edilmez. Daha önce de meseleye çözüm kurmak adına vazife içinde olduk. Ama maalesef, istenen çözüme ulaşmak mümkün olmadı. Önceki süreçlerde yapılan yanlışlardan dersler çıkarıldığını temenni ediyoruz.”

Şık: “Demokrasi ve eşit yurttaşlık temelinde aktif bir çözüm”

TİP’li Ahmet Şık şöyle konuştu:

“Bugünün Türkiye’sinin en büyük utançlarından biri olarak değerlendirilebilecek siyasi tutsaklar ve kayyım siyaseti; büyük ölçüde Kürtler ve sosyalistlere karşı başlatılmış ancak yerleşik hale getirilmiş uygulamalardır. Bugün CHP’li belediyelere de kayyım atandığı, belediye başkanlarının iddianameleri bile hazırlanmadan tutuklandıklarını görmekteyiz. Barışın tesis edilmesinde en başta şiddetin durmasına ve silahların susmasına ihtiyaç duyulduğu açıktır. Bu bağlamda silahları bırakma çağrısı, PKK’nin fesih kararı ve geçtiğimiz günlerde gerçekleşen silah yakma töreni çok hayati adımlardır. Bu adımların atılmasından umutlanmaktayız.

“Ancak çok boyutlu sorunlar yumağının ortasında bu nedenle biz, barışın yalnızca silahların bırakılmasıyla tamamlanacak pasif bir hâl değil; demokrasi ve eşit yurttaşlık temelinde kurulacak aktif bir çözüm olduğuna inanıyoruz. Önümüzdeki dönemde atılması gereken adımlar da bu yaklaşıma dayanmalıdır.

“Sürecin tümü ‘arka kapı diplomasisi’ olarak ifade edilebilir. Arka kapıda neler konuşulduğunu bilmiyoruz.”

Bayhan: “Barışı bozacak operasyonel yaklaşımlara rağmen..”

EMEP’li İskender Bayhan da konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“Komisyonun çalışmalarının başarısı bu ülkenin sömürülen, ezilen halk kitlelerinin ve temsilcilerinin komisyonun çalışmalarına katkı sunabilmesiyle doğrudan orantılıdır. Barış bugüne kadar korunabildiyse onların sayesinde olmuştur. Barış ve kardeşliği bozacak bütün operasyonel ve siyasi yaklaşımlara rağmen bir arada yaşamayı başarmış olanlar onlardır.”

Altıntaş: “Yeni kamplaşmalara neden olmamalıyız”

DP’li Haydar Altıntaş ise şöyle konuştu:

“Vatandaşların din ve etnik temelde ayrıştırılarak kutuplaştırılması siyasetin amacı olmamalıdır. Müşterek geçmişimizi yok edersek müşterek geleceğimizi de yok etmiş oluruz. Çalışmanın esaslarını ve adını doğru koymalıyız. Aksi takdirde sonuç alamayız. Çalışma grubu görev ve sorumlulukları açık, net ve art niyetsiz tartışma ve görüşlerini kamuoyunu mutlak suretle bilgilendirmek zorundayız. Terör tehdidini ortadan kaldırmayı, iç barışı sağlayarak milli birlik ve dayanışmayı güçlendirmeyi konuşurken yeni kamplaşmalara neden olmamalıyız.”

Aksakal: “Sorun Güneydoğu sorunudur”

DSP Genel Başkanı Önder Aksakal da şunları söyledi:

”Bize göre sorun, Güneydoğu sorunudur. Eğer sorun gerçekten Kürt sorunu olsaydı, bunun Ankara’nın Haymana’sında, Konya’nın Kulu’sunda olması gerekirdi. Hatta İstanbul’un, İzmir’in, Adana’nın, Mersin’in birçok mahallesinde milyonlarca Kürt kökenli yurttaşımız yaşıyor, oralarda da olması gerekirdi. Oysa Türkiye’nin Güneydoğu’sundan başka hiçbir yöresinde böyle bir sorun yoktur. Zira sorun fukaralıksa Kürt’te olduğu kadar Türk’te de Arap’ta da Süryani’de de var. Sorun vergide adaletsizlikse Kürt ne kadar mağdursa Türk onlardan katbekat fazlasıyla mağdurdur. Yol, elektrik, su, okul sorunu Kürt’ün yaşadığı sorun kadar Türk’ün de yaşadığı sorundur. Mesele, emperyalizme karşı direnç meselesidir. Bu komisyonun adının ‘Tam Bağımsız Türkiye Yolunda Ulusal Birlik Komisyonu’ olması önerimizdir.”

- Advertisment -