YM, kararın bir örneğinin yeniden yargılama için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verirken Kahraman’ın tahliyesi talebiyle dilekçe verildiği öğrenildi.
Kahraman’ın avukatı Cansu Çiftçi, “Tayfun Kahraman’ın uzun tutukluluk hali, sağlık durumu ve esasla kararlara ilişkin de bir an önce tahliyesi yapılması gerekiyor” dedi. Yüksek Mahkeme’nin gerekçeli kararında “Kahraman’ın herhangi bir şiddet eylemine sebebiyet verdiğine dair illiyet bağı kurulamadığı”nın belirtildiğini hatırlatan Çiftçi şöyle konuştu:
Tayfun Kahraman’ın iletişim tespitlerinde, forumlardaki ifadelerinde şiddette dair bir şey söylediğine dair tespit de yok. AYM, savunma hakkı tanımadığın delillere ilişkin mahkûmiyet veremezsin diyor. Bu nedenle Tayfun’un şiddetle ilişkin doğrudan ya da dolaylı bir eyleminin olmadığını AYM gerekçeli kararıyla da detaylı bir şekilde ortaya koydu.
AYM ne dedi?
Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda “Gezi Parkı Davası” adıyla bilinen yargılamada, Tayfun Kahraman’ın adil yargılanma hakkı’nın ihlal edildiğine dair gerekçeli kararını açıkladı. Yüksek Mahkeme kararında, “Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkı”ndan kaynaklanan güvencelere uyulmadığına hükmetti. AYM, Kararın bir örneğinin yeniden yargılama için İstanbul 13. Ağır ceza mahkemesine gönderilmesine karar verdi. Resmi Gazete’de yayımlanan gerekçeli kararda şunlar kaydedildi:
Gezi Parkı olaylarının yaşandığı dönemde bazı yerlerde ciddi şiddet olayları yaşanmış, bu olayların bir kısmında yaralanmalar hatta ölümler meydana gelmiştir. Ancak başlamış bir toplantı ve gösteri eylemi sürecinde ortaya çıkan şiddet olaylarının salt varlığı, kendi eylemleriyle bu şiddet olayları arasında illiyet bağı kurulmadığı müddetçe kişileri doğrudan sorumlu tutabilmek için yeterli değildir. Mahkemeler, mahkûmiyet kararlarının gerekçelerinde sanığın cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme olarak nitelendirilebilecek eylemlerinin ne olduğunu açık bir biçimde ortaya koymalıdır.
Yargıtay, başvurucunun Taksim Dayanışmasının sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımlarla olan bağlantısını, başvurucunun A.B.A.dan sosyal medya hesabının şifresini istediği yönündeki iletişim kaydına dayandırmıştır. Ancak Yargıtay, Taksim Dayanışmasının sosyal medya hesaplarından aktif biçimde yapıldığını kabul ettiği paylaşımlardan hangisinin başvurucuyla bağlantılı olduğuna dair bir belirleme yapmamıştır. Şifre isteme olayı ile provokatif kabul edilen paylaşımlar arasında nasıl bir ilişki kurulduğu da karardan anlaşılamamaktadır. Bu itibarla yargı merciince başvurucuya atfedilen eylemler ile mahkûmiyete esas alınan mevcut deliller arasında somut bir bağ kurulamadığı sonucuna varılmıştır.
Diğer taraftan bu durum, Yargıtayın mahkûmiyet hükmünü onama kararında ilk derece mahkemesi kararında mahkûmiyetin gerekçesi olarak yer verilmeyen iletişimin dinlenmesine ilişkin bazı kayıtlara dayanıldığını ve bu kayıtlara atıfla başvurucunun mahkumiyet kararının onandığını göstermektedir. Bu hâliyle mevcut durum başvurucunun temyiz aşamasında mahkûmiyetine esas teşkil eden bir delile karşı savunma yapma imkânından yoksun bırakılması sonucunu doğurmuştur. Nitekim böyle bir durumda suç isnadı altındaki kişilerin kanun yolu mercilerinin dayandığı delillere karşı iddialarını ileri sürme, aleyhe kabulü çürütebilme veya savunmalarını güncelleme ya da hukuki durumlarını değiştirme imkânı fiilen ortadan kalkmaktadır.
Somut olayda başvurucunun mahkûmiyetine esas teşkil eden dinleme kayıtları, ilk kez kanun yolu aşamasında ve başvurucuya bu delillere karşı savunma yapma imkânı tanınmadan hükme esas alınmıştır. Bu durumun silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleriyle bağdaşması mümkün görünmemektedir. Ayrıca her ne kadar Yargıtayın mahkûmiyet hükmünü onama kararında emniyet teşkilatı bünyesinde görev yapan bazı kişilerin tanık beyanlarına yer verilmişse de bu beyanların yalnızca başvurucunun Taksim Dayanışması grubunda yer aldığı ve bu sıfatla basın açıklamaları yaptığı yönünde, başvurucunun da inkâr etmediği hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu hâliyle anılan tanık beyanlarının mahkûmiyet hükmüne nasıl bir katkı sağladığı hususunda da yeterli bir açıklama bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesi ve Yargıtay, Gezi Parkı olaylarının devam ettirilmesi amacıyla Türkiye genelinde belirli aralıklarla Park Forumları/Forumlar Koordinasyonu adı altında gerçekleştirilen toplantılara başvurucunun da katıldığını ve asli fail olarak kabul edilen M.O.K.nın yargılamadaki başka bir sanık aracılığıyla başvurucu üzerinden bu forumların koordinasyonunu sağladığını belirtmiştir ancak yapılan değerlendirme; başvurucunun somut olarak ne zaman hangi forum toplantılarına katıldığı, bu toplantılarda ne tür kararlar alındığı, alınan kararların şiddet olayları üzerindeki etkisi ve özellikle bu forumların organizasyonu ile ortaya çıkan şiddet eylemleri arasında nasıl bir bağlantı bulunduğu hususlarında herhangi bir açıklık içermemektedir. Dolayısıyla bu kapsamda isnat edilen eylemlerin başvurucunun cezai sorumluluğunu ne şekilde doğurduğu yeterli biçimde gerekçelendirilmemiştir.
Son olarak başvurucu, esas numarasını da belirterek İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesinde Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olarak başka sanıkların yargılandığı bir davada Gezi eylemlerinin anayasal hak kapsamında değerlendirildiğini, ayrıca Taksim Dayanışmasının suç örgütü olduğuna dair herhangi bir delil bulunmadığı tespitlerine yer verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini belirtmiştir. Somut olayda başvurucunun kendi davasında aynı konunun neden farklı yorumlandığına dair Mahkemelerce yeterli bir gerekçe de ortaya konulmamıştır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki yukarıda zikredilen bazı usule ilişkin güvencelere yargılamada uyulmamasının bir bütün olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.
AYM’nin 5 üyesi çoğunluk kararına katılmadı ve mahkeme, kararın bir örneğinin yeniden yargılama için İstanbul 13. Ağır ceza mahkemesine gönderilmesine karar verdi.
Meriç Kahraman’dan açıklama
Anayasa Mahkemesi’nin yargılanma hakkının ihlaline karar verdiği Tayfun Kahraman’ın eşi Meriç Demir Kahraman, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Bildiğiniz gibi eşim Tayfun Kahraman 42 aydır cezaevinde. Anayasa Mahkemesi, 31 Temmuz 2025’te adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermişti, bizler de sizler gibi kararın yazılmasını ve yayınlanmasını bekliyorduk. Bugün Resmi Gazete’de kararın yayınlanmasıyla birlikte, yaşadığımız ve aylardır anlattığımız haksızlığın Anayasa Mahkemesi tarafından duyulduğunu, tüm hukuki süreci derinlemesine ele alan bir çerçevede konunun ele alındığını görmekten büyük mutluluk duyuyoruz” dedi.
Kahraman, şunları kaydetti:
Bu kararın uygulanmasına ilişkin herhangi bir endişemiz yok. Umudumuzu paylaşan ve büyüten tüm dostlarımıza can-ı gönülden teşekkür ediyoruz. Sürecin sağlıklı biçimde tamamlanmasını ve Tayfun’un bir an önce bizlere, dostlarına, mesleğine, öğrencilerine dönmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.
ANKA, Independent Türkçe