“Devlet dışı silahlı aktörler” özellikle Ortadoğunun genel sorunu. Öyle ki Lübnan’da Hizbullah devlet içinde devlet gibi. Irak’ta halen Şii milisler ülke siyasetini yönlendirebilecek güçte. Libya’da ise ülkedeki milis gruplar düzenli bir orduya dönüştürülemediği için yıllardır siyasi geçiş süreci tıkanmış halde. Suriye’de ise bu aktörlerden biri artık merkezi iktidarın temsilcisi durumunda.
Bugünkü Şam yönetiminin omurgasını 8 Aralık 2024’te Baas rejiminin çökmesinden önce Heyetu Tahriri Şam (HTŞ) oluşturuyordu. HTŞ’nin 2017-2024 yılları arasında İdlib’teki yönetim tecrübesinin bir boyutu da Cihâdî Selefi radikal milislere ve IŞİD’e karşı verdiği ideolojik ve operasyonel mücadeleydi.
Bu süreç şöyle özetlenebilir:
İdeolojik Egemenlik Savaşı: HTŞ, Suriye’nin kuzeybatısında kendi kontrolünde tek meşru otoriteyi kurmak istiyordu. Yabancı milis gruplar ise HTŞ’yi yeterince “radikal” bulmayıp ona biat etmeyi reddetti.
Güç Monopolü: İdlib’de tek başına yönetim kurmak isteyen HTŞ, yabancı savaşçıların özerk cepheler kurmasını güvenlik riski gördü. HTŞ yerel, milli bir direniş hareketine dönüştü.
Uluslararası Baskı: 2018 sonrası özellikle Türkiye’nin ve diğer aktörlerin baskısıyla milli direnişten ziyade küresel çapta eylem yapma kapasitesindeki küçük grupların tasfiyesi isteniyordu çünkü bu gruplar Türkiye ve Avrupa’da terör eylemlerini planlama ve yönetme merkezleriydi.
Ekonomik Çıkarlar: Bu milis grupların bazıları kontrol noktaları, ticaret hatları, silah depolarınnı yönetmenin yanı sıra adam kaçırma-fidye isteme gibi mafyatik suçları işlemeyi de kazanç kapısı haline getirmişlerdi.
Kronolojik Mücadele Süreci
– İlk Tasfiye Dalgası
HTŞ, IŞİD bağlantılı Hurras ed-Din ve ona yakın yabancı savaşçı ağlarına yönelik baskı kurmaya başladı. Çatışmalar özellikle İdlib kırsalında patlak verdi.
–20 “Kalıntı Grupların” Çatışmaları
HTŞ, El Kaide çizgisinde kalmak isteyen grupları hedef aldı. Bu dönemde Ensaru’t-Tevhid ve bazı Özbek–Çeçen savaşçı gruplarla kanlı çatışmalar yaşandı. Amaç, İdlib merkezinde yabancı milislerin bağımsız denetim noktalarını kaldırmaktı.
–21 Rusya-Türkiye Mutabakatı Sonrası Baskı
İdlib Ateşkesi sonrası HTŞ, yabancı savaşçıların eylemlerini engellemeye çalıştı çünkü bu tür saldırılar ateşkesi bozma riski taşıyordu. Bu süreçte Hurras ed-Din liderleri HTŞ tarafından tutuklandı veya operasyonlarla etkisiz hale getirildi.
2021–2022 – Derinleşen Temizlik
HTŞ, yabancı milislerin lojistik hatlarını dağıttı. Kamp alanları basıldı. Bazı komutanlar suikastla ortadan kaldırıldı.
HTŞ kendini “daha düzenli ve makul” göstererek dış baskıyı azaltmak istedi.
2023–2024 – Kontrollü Baskı Dönemi
Yabancı savaşçıların açık cephe çatışmalarından ziyade hücre tipi direnişlere yöneldiği dönem. HTŞ ise istihbarat ağı kurarak onları sindirme politikasına geçti.
Bu dönemde özellikle Çeçen, Özbek ve Uygur milis gruplar hedefteydi.
– Kalıntılar ve Sızma Girişimleri
Bugün itibarıyla bu gruplar cephe savaşı verecek kapasitede değil ama yeni Suriye yönetimine yönelik sabotaj ve suikast girişimleri hâlâ devam ediyor. Şam ise bu grupları “Suriye’nin istikrarına tehdit” olarak gösterip meşruiyetini güçlendirmeye çalışıyor.
Şam, yabancı savaşçılar sorununu uzlaşı yoluyla çözmeye çalışıyor. Bu anlaşma da talepler ve karşılıkları şeklinde şöyle özetlenebilir:
Talepler:
Suriye yönetiminin askeri ve siyasi otoritesinin tanınması. Düzenli ordaya entegre olunması.
Suriye’nin başka ülkelere yönelik saldırılar ve siyasi faaliyetler için üs olarak kullanılmaması.
Bu taleplere karşılık olarak Şam yönetimi (geçmişte HTŞ), yabancı savaşçıların ülkede ikamet etmelerini ve vatandaşlık almalarını güvence altına alıyor.
Tabi bu strateji 6-8 Mart Alevi Nusayri İsyanı ve bu isyana müdahalenin sivil katliamına dönüşmesiyle de yara aldı. Devrik rejim kalıntısı isyancıların pusuya düşürerek ya da kuşatarak -çoğunu yakarak- katlettiği 238 güvenlik görevlisini ve en az 300 sivilin ardından bölgeye müdahale için akın eden farklı grupların ve isyancıların saldırılarında 1.426 kişi hayatını kaybetti. Bu olaylarda rol alıp savaş suçu işleyen Sünni güçlerin çoğu bahsi geçen özerk milislerden oluşuyordu. Şara bu olaylar sebebiyle de uluslararası sahada çok zor duruma düşmüştü.
Gerçekleri Araştırma Komitesi Sözcüsü Yaser Ferhan bu olaylarda sivillere yönelik saldırıların faillerinin yargılanacağını ifade ediyor.
Bugün Suriye Genel Güvenlik Güçleri’nin Fransız vatandaşı göçmen milislerin oluşturduğu Fırkatu Guraba örgütüne düzenlediği operasyonun böyle bir arka planı bulunuyor.
Şam yönetiminin ilan ettiği entegrasyon sürecini tanımayan ve ke. ndi başına buyruk bir otonomi yaşamaya çalışan örgütün liderliğini Fransız cihatçılığının en renkli (ve fazlasıyla karanlık) figürlerinden biri olan Ömer Diaby, takma adıyla Ömer Omsen yapıyor.
Kuruluş: 2017 civarı, ağırlıklı olarak Fransız vatandaşları veya Fransızca konuşan Belçika ve İsviçre kökenli radikaller tarafından kuruldu. Küçük ama oldukça radikal hücreler halinde hareket ediyorlar; propaganda faaliyetleri özellikle Fransızca içeriklerle yapılıyor.
HTŞ, kendi otoritesini güçlendirirken Omsen’i “paralel bir güç” olarak gördü. 2022’de HTŞ tarafından gözaltına alındı. Kısa süre sonra serbest bırakıldı ama grubu büyük darbe yedi. 2023’ten sonra etkisi azaldı, daha çok yeraltında kaldı. Fransız güvenlik birimleri onu uzun süredir arıyor; adı Interpol listelerinde.
Bu otonom El Kaide Kampı’nın Türkiye sınırında olması ise baka bir detay.
Diaby kendi kült yapılanmasında Harem Kampı adı altında bir bölgeyi yüksek beton duvarlarla çevirerek kendi kalesini inşa etti. Kalenin içerisinde kendi yasalarını uygulayan Diaby ayrıca insan kaçırarak fidye isteme, işkence yapma ve bazı çocukları zorla alıkoyma gibi eylemlerle suçlanıyor.
Diaby ve örgütü ayrıca bir çok Alevi sivilin katledilmesinden de sorumlu tutuluyor.
Suriye Genel Güvenlik Güçleri’nden yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Fransız Muhacirlere operasyon yapılıyor diye gündeme gelen olay şüpheli Ömer Omsin’in kendisine verilen ihtarları dinlememesi üzerine gelişmiştir.
1-Omsin, Harim’de zindan kurmuş, ve kendi kafasına göre halka cezalar vermekte, ve işkence suçlarına bulaşmıştır.
Bir kadını kocasının önünde meydanda 40 değnek cezasına çarptırmıştır, sırf Fransız kız kardeşimiz Sara’yı çocuklarıyla buluşturduğu için.
2-Omsin gizli yönettiği zindanında bizzat kendisi bile kadınlara işkencelerde bulunmaktadır.
3-Omsin, Ensaru’t Tevhid örgütüne çalışmaktadır.
4-Omsin, Harim’deki kampında kurduğu otoritesine karşı çıkan herkesi tekfir etmektedir. Yani kampından dışarı çıkan bir sivil bile olsa tekfir etmektedir.
5-Ömer Omsin, Meymune adlı bir kız çocuğunu kaçırmıştır. Annesi de emniyetten yardım istemiştir.
Bir bireyi veya küçük bir grubu sorumlu tutmayı, tüm bir kesime saldırı olarak göstermek zulüm, adaletsizlik ve iftiradır. Uluslararası alanda, medyada ve dış ilişkilerde onları savunanlar, içerde aynı şeyi yapmıyorsa kendileriyle çelişmektedir.
İdlib İç Güvenlik Komutanı Tuğgeneral Gassan Bakir de operasyona dair açıklama yaptı:
“İdlib kırsalındaki El-Ferdan Kampı sakinlerinin maruz kaldıkları ciddi ihlallerle ilgili şikayetleri üzerine — ki son olarak bir kız çocuğunun annesinin elinden, kanun dışı silahlı bir grup tarafından kaçırılması vakası yaşanmıştır, grubun başında Ömer Diyabi adlı şahıs bulunmaktadır — İç Güvenlik Komutanlığı, sivillerin korunması ve güvenliğinin sağlanması amacıyla acil ve kararlı önlemler almaya başlamıştır.
Bu önlemler arasında: İç güvenlik güçlerinin kampa yönlendirilmesi, Kampın tamamen kuşatılması, Çevresine gözetleme noktalarının yerleştirilmesi Ve giriş çıkışları güvence altına almak üzere ekiplerin konuşlandırılması bulunmaktadır. Ayrıca İç Güvenlik Komutanlığı, grup lideriyle görüşerek kendisini gönüllü olarak yetkili makamlara teslim etmesini talep etmiş, ancak o bu talebi reddetmiş, kampa sığınarak sivillerin çıkışını engellemiş, güvenlik güçlerine ateş açmış ve halkı korku ve paniğe sürüklemiştir.
Bu durum, sivilleri canlı kalkan olarak kullandığını açıkça ortaya koymakta olup, onların güvenliğini tehdit eden her türlü sonuçtan tam hukuki ve ahlaki sorumluluk bu şahsın omuzlarındadır.
İç Güvenlik Komutanlığı, sivillerin korunması ve kanunun uygulanmasının temel öncelikleri olduğunu bir kez daha vurgular; kanunun üstünlüğünü sağlamak için gerekli tüm hukuki ve güvenlik önlemlerini kararlılıkla almaya devam edecektir.”
Açıklamadan da anlaşılacağı üzere yeni Şam yönetimi sadece SDG, Dürzi, Nusayri milislerle değil yurt dışından gelen Cihadi Selefi küçük grupların milisleriyle de başa çıkmak zorunda. Hem uluslararası meşruiyetini sağlamak hem ülke içinde istikrarı sağlamak için milislerin ya dağıtılmaları ya da düzenli orduya entegre edilmeleri gerekiyor. Ayrıca sivillere yönelik işledikleri savaş suçları sebebiyle de bazılarının yargı önüne çıkartılması gerekiyor.
Öte yandan Suriye yönetiminin taleplerini görmezden gelen yabancı savaşçılar ise daha önce hangi gruptan olduğuna bakılmaksızın bireysel olarak cezalandırıldı. Mısır’da Sisi karşıtı ayaklanma çağrısıyla kampanya başlatan HTŞ’nin Mısır uyruklu savaşçısı Ahmed Mansur ve sosyal medyada siyasi içerikli açıklamalar yapan Özbek uyruklu Ebu Dücane el-Türkistani gibi isimler tutuklandı.
Şam yönetiminin tüm “Muhacirler” olarak tanımlanan göçmen milislerin tümüne karşı olduğu da söylenemez. HTŞ’nin 2024’te Şam’ı ele geçirmesi ve Suriye yönetimine dönüşmesinin ardından yabancı savaşçılar politikası temelde değişmedi, ancak daha sıkı uygulanmaya başladı. Şam’ın taleplerini kabul eden yabancı savaşçılar (ki bunlar büyük çoğunluğu oluşturuyor) yeni düzene entegre edilirken, talepleri görmezden gelenler cezalandırıldı. Yeni yönetimin ilk adımlarından biri, Suriye ordusuna yapılan doğrudan atamalarla 10’dan fazla yabancı savaşçının albay ve general rütbeleriyle komuta kademesinin en tepesinde görevlendirilmesiydi.
https://twitter.com/SyriaRetold/status/1981104235442745548
Doğu Türkistanlı Uygur savaşçılardan oluşan, HTŞ’nin yakın müttefiki Türkistan İslam Partisi, HTŞ ile yakın olmasa da otoritesini tanıyan Livâu’t-Tevhid ve yabancı savaşçılardan müteşekkil daha birçok grup, 82. Tümen altında Suriye ordusuna entegre edildi. ABD ve Çin’den gelen itirazlara rağmen geri adım atılmadı, bu ülkeler görüşmeler yoluyla ikna edilmeye çalışıldı.
Şam yönetimi 2018’den beri milislere yönelik yürüttüğü entegrasyon siyasetinde başarılı olması Türkiye ve Batı dünyasındaki küresel terör riskini de azaltacaktır.