Ana SayfaYazarlarAna bir damar olarak Türk milliyetçiliğinde ırk(-çılık) ve ırkçı söylemler-6

Ana bir damar olarak Türk milliyetçiliğinde ırk(-çılık) ve ırkçı söylemler-6

 

Batılılığı salt şekil olarak anlamak, şekle öykünmek, genel olarak yabancılaşan “Batı hayranlarına” yöneltilen ithamdır. Ömer Seyfeddin, Ahmed Nihad’ı bu şekilciliğin bütün benliğini sardığı bir karikatür olarak çizer.  

 

Türklüğünü unutmak ve unutturmak istemesi, bu “patolojinin” doğal sonucudur: “Ve Türk olduğumu düşünmek, kendimi öldürmek arzularını verirdi”. Seyfeddin’in muhayyilesindeki Avrupalılık kendi çıkarından başka hiçbir şeyi düşünmez; çıkarcı-materyalisttir. 

 

Bu materyalizm Batı’yı her türlü ahlaki değerden yoksun bırakmıştır. Ahmed Nihad da böyledir. Annesini kaybetmiştir, ancak sadece annesinden kalan mirası önemser: 

 

“‘Anneniz ruhunu teslim ediyor. Size bir vasiyeti var. Gelmezseniz mirasından mahrum kalacaksınız.’ Gene aldırmayacaktım, fakat miras meselesi midemi bulandırdı. En nazik damarımı bulmuşlardı. Küçükten beri son derece menfaatimi bilir, menfaatimi her şeye tercih ederdim. Bavulumu bile almayarak şimendifere atladım. Gene o iğrenç ciğer gibi fesi giyecek, yine budala bir Türk’e kırmızı başlı duygusuz bir şampanya şişesine benzeyecektim”.

 

Annesi ölüm döşeğinde yatarken Ahmed Nihad babası olarak bildiği kişinin gerçek babası olmadığını öğrenir. Onun babası bir Fransızdır. Annesi, babası olarak bildiği Türk ile evlendikten sonra bir Fransızla birlikte olmuş ve bu ilişkiden Ahmed Nihad doğmuştur. Bunu öğrenen Ahmed Nihad, müthiş bir arınma yaşar, ruhunun temizlendiğini hisseder. 

 

Paris’e gidip gerçek babasının izini sürer, ismini Pierre De Bouva olarak değiştirir. Bu hikâyeyi Seyfeddin’e anlattıktan sonra, onu Türk olmadığına, Fransız olduğuna ikna etmeye çalışır: “Şimdi halis bir Fransız olduğumu anladın mı?” Seyfeddin’in cevabı tüyler ürperticidir: “Anladım, lakin zaten Türk değilmişsiniz ki. Piçmişsiniz”. 

 

Burada Batı imgesi “eşini aldatan namussuz kadın” olarak tezahür eder. Seyfeddin hikâyesini zihnindeki Batı/Garp algısını özetleyerek bitirir. Avrupa taklit ve şekilcilikten ibarettir, ruhu, özü, benliği yoktur: 

 

“İstanbul’da Türklüğünü inkar eden, Türklükten nefret eden, Türklüğü hakir görüp bütün varlıklarıyla Avrupalılaşmaya çalışan uzun tırnaklı, son moda esvaplı, tek gözlüklü züppeleri hatırlıyor, içimden ‘Acaba bunların da hepsi piç mi?’ Hepsinin anneleri Beyoğlu’nda mı gebe kaldı?’ diyor, ateş renginde büyük, siyah ve kanlı haçlar görüyordum.” 

- Advertisment -