1’e 5000. Ya da yazıyla bir’e beşbin. Bu, lig başladığında Leicester City’nin şampiyonluğu için öngörülen bahis oranı. Yani, keyif olsun diye LC’nin şampiyonluğuna 10 pound yatırmış olsaydınız, bugün 50 bin pound gibi küçük çaplı bir servetin sahibi olabilirdiniz.
Hürriyet’e takımının öyküsünü yazan doğuştan LC’li Willliam Armstrong’un dediği gibi “Leicester’in şampiyon olma ihtimali U2 solisti Bono’nun Papa olma ihtimaline eşitti.” (Hürriyet, 30.04.2016)
Bono, Papa olmadı, muhtemelen de olmayacak. Ama Leicester, “olmaz, hayır olamaz” denileni yaptı, bitime iki hafta kala şampiyonluğunu ilan etti ve Premier Lig’in tacını kafasına geçirdi. Her yönüyle büyüleyici ve ilham verici bir öykü bu.
Leicester, 8 yıl önce bir 3. Lig takımıydı. Premier Lig’e iki yıl önce terfi ettiler. Geçen yıl mucizevi bir şekilde (9’da 7 yaparak) ligde kaldılar. Daha önce ne Birinci Lig’de şampiyonluk görmüş değiller. FA CUP kupasını kaldırmak da nasip olmamış onlara.
Asansör takım
132 tarihlerinde sadece bir kez şampiyonluk yarışının içinde olmuşlar. O da çok gerilerde kalmış, ta 1929’da. Ligi ikinci bitirmişler o yıl. Hatırlamak istemedikleri, alt liglerde süründükleri zamanlar olsa da LC genellikle Premier Lig ile Birinci Lig arasında gidip gelen bir “asansör takım” hüviyetine sahip olmuş. Şimdi ise dünyanın en zor liginin tepe noktasında, hem de arkasında birçok devi geride bırakarak.
Kulübü para babası biri zengin satın almadı. Parıltılı oyuncular transfer edilmedi. Takımı mazisinden kupa akan bir hoca da çalıştırmadı. Tek tek ele alındığında, her biri “sıradan” olarak nitelendirilecek oyunculara sahipti. Armstrong’un verdiği bilgilerden öğreniyoruz ki, LC’nin ideal onbirinin transfer bedeli toplam 23 milyon sterlin. Oysa Manchester City, sadece Raheem Sterling için 49milyon sterlin ödemiş.
Halk kahramanı
Gösterdiği performansla bu sezon “ligin en iyi oyuncusu” seçilen Riyad Mahrez, Ocak 20142te Fransa İkinci Lig ekiplerinden Le Havre’den 400 bin sterline alınmış. Şimdiki değeri 20 milyon Euro. Artık bir “halk kahramanı” muamelesi gören Jamie Vardy, 2012’de yarı-amatör bir kulüp olan Fleetwood Town’dan 1 milyon sterline gelmiş. Şimdi ateş pahası! Lig tarihinin top çalma rekorunu Kante, Real’in liste başı. Kendim için söylüyorum; inşallah Madrid’in yolunu tutar.
Hocaya gelince; Claudio Raineri bir vakitler “top” listesindeki takımların gözdesiydi. Ne var ki hiçbir zaman beklentileri karşılayamadı. Napoli’de, Fiorentina’de, Juventus’ta, Roma’da, İnter’de, Atletico Madrid’de, Valencia’da ve Chelsea’da görev aldı, ama bir kez olsun şampiyonluk şerbetinden içmedi. Sadece kulüp takımlarında değil, milli takım kariyeri de parlak olmadı. Yunanistan’ı çalıştırdığı dönemi herhalde Yunanlılar hayırla yad etmiyorlardır.
Yaşadığı tüm başarısızlıklarla Raineri’nin cazibesi de kayboldu. Bakmayın siz LC taraftarlarının şimdi onun adıyla yemin etmesine; geçen yaz Raineri takımın başına getirildiğinde Tilkiler hiç de mutlu olmadılar, “Nerden çıktı bu?” endişesine kapıldılar.
Peki, bu kadar “sıradan” aktörler nasıl oldu da “sıradışı” bir zaferin mimarı oldular? Her şeyden önce, işin “saha içi” bir boyutu var. Saha dışı faktörlerin etkilemesine açık olsa da futbol nihayetinde sahada oynanan, orada kazanılan ve kaybedilen bir oyun. Raineri, elindeki malzemeyi mükemmel harmanladı, bu malzemeye uygun kompakt bir futbol oynattı. Takımın boyunu mümkün mertebe kısa tuttu. Defans örgüsünü son derece sağlam kurdu. Her bir futbolcunun çok koşmasına ve çok mücadelesine dayanan dikine ve hızlı bir oyunu sahada mükemmel bir şekilde tatbik ettirdi.
İstatistiklerle top oynanmaz
Eğer istatistiklere bakarsınız LC’nin başarısının hiçbir ipucunu orada görmezsiniz. LC, topa en fazla sahip olan takım değil. En çok pası da onlar yapmıyorlar. Bir hafta önce Swensea’yı kendi evlerinde ağırlarken topa hakimiyetleri vardı. % 38 idi. Ama tabelada 4-0’lık galibiyetleri yazılıydı. İstatistikler önemlidir ama LC gösterdi ki, futbol, istatistik değildir. Bu da futbola yapılan az buz bir iyilik sayılmaz.
Psikolojiyi de çok iyi idare etti Raineri. Şampiyonluğun bir hayal değil, gayret göstermeleri halinde elde edebilecekleri bir gerçek olduğu düşüncesini futbolcuların zihnine kazıdı. Her maçta futbolcularına “Bir daha böyle bir sezon yaşamayacaksınız” diye seslenip onların kendilerini sahaya adamalarını ve ellerinden gelenden daha iyisini yapmalarını sağladı. Lig ilerledikçe ve maçlar kazanıldıkça oluşan gerginliği, bir açmaza değil bir motivasyona dönüştürdü.
LC’yi sahada destekleyen saha dışı unsurlar da vardı. Oturmuş bir alt yapı, nokta atışlar yapan oyuncu tarama ekibi ve bilimsel idman teknikleri bunlardan bazıları. “Kulüp spor bilimini performanslardan marjinal fayda sağlamak üzere sonuna kadar kullanıyor. Raineri’nin sakatlıklarla uğraşmak zorunda kalmadığı için çok şanslı olduğunu düşünebilirsiniz ama bunun da ardında fizik-kondisyon çalışmalarının en üst düzeyde olması ve yepyeni iyileştirme teknikleri var. Şubat’tan beri oyuncuların performansında bir gerginlik sezilse de takım tökezlemedi, kalenin önüne otobüs çeker pozisyona düşmedi.”
Yani hem saha içi, hem de saha dışı iyi çalıştı ve Tilkiler muazzam bir öykü yazdı. Premier Ligin kurtlarının üzerini çizdi. Biz futbol dilencilerinin imanını tazeledi, çok da iyi etti.