Bu Gülay Göktürk’ün gazeteden atılmasına neden olan yazısının başlığıydı. Olayın arka planı henüz çok taze ama biz yine de hatırlayalım: Başkanlık sistemini savunmakta olan bazılarının yaptığı yanlışlara değindiğim yazılarımdan biri, ekonomiye ilişkin sınanmamış ideolojik hurafeleri retorik ambalajına sararak güç devşirmeye çalışanları konu ediyordu. Basitçe söylersek faizleri çeşitli reform ve politikalar yoluyla düşürmeye çalışmanız tabi ki gerekir. Ama Merkez Bankası’nın faiz indirmesiyle nihai faizin ve sonuçta enflasyonun düşeceğini önerecek kadar iktisat biliminden, Türkiye koşullarından ve küresel dinamiklerden uzak olan bir yaklaşımın anayasa ve başkanlık tartışmasına zarar verdiği açık. Bazıları kendi abes kanaatlerini başkanlık sisteminin muhtemel getirisi ile bütünleştirme gayreti içindeler ve bu garabet AKP içinde yeterli cevap bulmuyor.
Yazım söz konusu çevrenin zihniyetiyle ilgiliydi. Sonrasında bir Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ancak ‘müptezel’ kelimesini hak eden bir söylemle benim ne ajanlığımı, ne para yemişliğimi bıraktı. Yine ortada bir fikir veya düşünce kırıntısı yoktu… Onun yerine benim ‘milli’ bir yaklaşımın karşısında olduğum tezi işlenmeye çalışılıyordu. Ne var ki millilik beleşçilikle elde edilebilen bir nitelik değil… Emek sarf etmeniz, içini doldurmanız, çoğulculuğu bu zeminde yeniden tanımlayıp oluşturabilmeniz lazım. Tehdit ve kavga mantığı içinde üretilen bir ‘millilik’ toplumu daha da bölmekle kalmaz, kalitesizliğin derinleşmesine neden olur. Nitekim bugün AKP çevresinde oluşan bir tür fırsatçılık bu kalitesizliğin siyasi taşıyıcılığını yapıyor ve nitelikli bir anayasa ve başkanlık sistemi tartışmasını da engelliyor.
Gülay Göktürk söz konusu densizlik örneğini ele aldığı yazısında şöyle diyordu: “En iyi malı bile şarlatan bir pazarlamacının eline verdiğiniz zaman vitrinde kalmaya mahkûm etmiş olursunuz. Son zamanda bazı şarlatanlar başkanlık sistemini her derde deva bir kocakarı ilacı gibi prezante etmeye koyuldular. Kürt meselemiz mi var? Ancak başkanlık sistemi çözer… Orta gelir tuzağına mı düştük, büyüme rakamları patinaj mı yapıyor? Başkanlık sistemi gelince çözülür. Paralel yapıyı tasfiye etmemiz mi gerekiyor? Onu da başkanlık sistemi çözer. Dış politikada sıkışıklık mı yaşıyoruz? Hele bir başkanlık sistemi gelsin, bakın nasıl çözer… İşin acayip tarafı, bu söylemi tutturanların başkanlık sistemiyle sözünü ettikleri sorunların ne alakası olduğu; başkanlık sisteminin bu sorunları hangi özelliği sayesinde çözeceği ya da bu sorunların parlamenter sistemin hangi özelliğinden kaynaklandığı hakkında tek laf etme gereği duymamaları…”
Bu meselenin AKP’liler tarafından konuşulup tartışılması ve sonucun toplum tarafından görünür olması gerekiyor. Aksi halde ülkenin en önemli reform adımı birtakım oportünistlere rehin verilmiş olur ve yeterince konuşma fırsatı bulamadığı için belki görmediği sanılan Türkiye toplumu da önüne konulacak öneriye ‘evet’ demeyebilir. AKP sayesinde normlarını yükselten bu toplumun, şimdi aynı parti adına ortaya konabilecek herhangi bir pespayeliğe onay vermesi beklenemez.
Gülay Göktürk’ün işten çıkarılması çok farklı bir konu değil… Gülay bu gazetenin en önemli ayrıcalığıydı. Onun kıymetini anlamaktan uzak bazı kişilerin, dışarıdan aldıkları talimatla gazeteyi bizzat kendi yazarlarına yönelik bir tetikçiye dönüştürecek noktaya sürüklemesi, yeterince uyarıcı olmalı.
Gülay açıklamasında yazmayı kast ederek ‘bu defteri’ kapatıyorum demişti… Ben henüz o noktada değilim. Burada söyleyeceklerim henüz bitmedi.