Sur (gene)
Nâzım Kadri Ekinci
Sur’da çatışmalar giderek daha dar alana sıkışıyor ve ölümler artıyor.
Operasyonların yoğunlaştığı Cizre ve Silopi gibi yerlere kıyasla Sur’un öldürücü bir özelliği var: çıkışı yok!
Dolayısı ile Sur’da kabul edilemez bir sona/trajediye gidiyoruz.
Orada sıkışan ama gene de vazgeçmeyen “içeridekilerin” hepsi ölmeden bu işe bir son veremeyecek miyiz?
Sur’da herkesin öldüğü bir son gerçekten hepimizin ölümü olacak. Eğer varsa herhangi bir anlaşma, uzlaşma umut kırıntısını da yok edecek. Sur’da herkes öldükten sonra bir “çözüm” gelse bile lanetleneceğiz. Zaten Diyarbakır’a linçin laneti bulaştı 2014 sonbaharında. Bir de kendi çocuklarımızın ölümünü çaresiz bir riyakârlıkla sonuna kadar izlersek gerçekten ebedi bir cefaya mahkûm olacağız.
Ne yapılabilir?
Tek yol var. İki gün sokağa çıkma yasağı ve Sur’un ara sokaklarındaki abluka kaldırılsın ve çatışmaların sürdüğü sokaklara Diyarbakır’dan ve tüm Türkiye’den gelen kalabalıkların girmesine izin verilsin. İçeridekiler de kalabalığın arasın karışıp oradan çıkabilsin.
Bunun olabilmesi için bir yandan KCK’nın direnişçilere yukarıdaki şartlar oluştuğunda
1. Bütün patlayıcı düzeneklerini devreden çıkarıp, yerlerini işaretleyerek,
2. Üzerlerinde bir iğne bile olmayacak şekilde silahsız olarak kalabalık içine karışarak orayı terk etme talimatı vermesi gerekiyor.
Diğer yandan Hükümet yetkililerinin bu konuyu bu çerçevede ele alıp bu ya da içeridekilerin çıkıp gitmelerini sağlayacak başka bir mizansenin gerçekleşmesini sağlaması gerekiyor. Bugün bu sorunları yaşıyoruz, çünkü Kürtlerle bu devlerin ilişkisi hep itaat sağlamak üzerine kuruldu. Kürt sorunu Kürtlerin sadakatini sağlamadan çözülmez. Unutmasınlar! Bu çocukların hepsini öldürüp sonra bizim yüzümüze bakamazlar. Hayattır yaşanacak tabii. Hepsisini öldürdüklerinde bize bakacaklar. Yüzler görecekler ama onlar biz olan bizlerin yüzleri olmayacak. Biz de onlara bakacağız ama riyakâr yüzlerimizle. Riyakârların itaati ile yetinecekler ama sadakat sağlamaktan daha da uzaklaşacaklar.
Bu itaat kısır döngüsünden çıkılır mı bilemem. Ama çıkılacaksa başlangıcının içeridekileri tahliye etmekten geçtiğini söyleyebilirim. Çünkü o zaman bizim hissiyatımız anlaşılabiliyor demektir. Paylaşacak bir şeyler vardır demek olabilir. Yoksa tahliye gerçekleştiğinin ertesinde sorun çözülmüş olmayacak.
Bu çerçevede Meclis’i, Diyarbakır milletvekillerini (AKP dahil), kamuoyu oluşturmak ve Hükümet ve KCK yetkililerini izana davet etmek konusunda etkisi olabilecek tüm akademisyen, gazeteci, sivil toplum kuruluşu ya da kişileri bu çerçevede yapabilecekleri her şeyi yapmaya davet ediyorum.
Çok vakit de yok.
Bu çocukları öldürtmeyin! Öldürmeyin! Siz de ölmeyin!