“Anayasalara değişmez maddeler koymak, ölülerin dirilere hükmetmesidir” der Thomas Paine.
“Değişmez” hükümler koymak, en iyimser yaklaşımla, yanılmazlık taslamaktır. “Ben tüm zamanlar için geçerli ideal sosyo-politik formülü buldum” demektir.
Belki kendinize duyduğunuz abartılı güvenden olabilir; sizden sonraki kuşakların sizin kadar akıllı, basiretli veya ahlaklı olmayacağını zannettiğinizden.
Belki dünyanın nasıl bir hızla döndüğünü algılayamadığınızdan.
Belki de değişimi gördüğünüz ve ondan korktuğunuz için olabilir; bugün size güzel ve yararlı gelen kuralları dondurup, gelecek kuşakları da onlardan istifade ettirmeye çalışıyorsunuzdur.
Tıpkı televizyonun anteniyle oynarken iyi bir görüntü yakalayan ve onu sabitlemeye çalışan insanın yaptığı gibi.
Ülkeyi, toplumu, bugün ve gelecekte yönetecek olan kurallara ilişkin sihirli formülün ne olduğunu bulduğunu düşünen ve onu sabitleştirmeye çalışan insanın tutumudur, tüm zamanlar için geçerli olsun diye değişmez yasalar yapmaya çalışmak.
İyimser bir okumayla, bunu yapanın değişimin anlamını kavrayamayan sığ görüşlü ve ufku dar olduğu sonucuna varabilirsiniz.
Bazen sahiden de öyle olabilir.
Ama “değişmez hükümleri” savunan bir sınıf veya zümre ise, bunu sadece değişimin doğasını anlayamamakla açıklayamayız.
Çünkü anayasal kurallar, bir toplumsal ilişkinin yansımasıdır; o toplumdaki sosyal ve kültürel atmosferin, ondan bağımsız olmayan sınıf ve statü ayrımlarının ve egemenlik ilişkilerinin bir ifadesi.
Değişmez hükümlerin ekonomi politiği…