Arap ülkelerindeki diktatörlüklere destek veren, onlarla işbirliği yapan "demokratik Batı", Arap Baharı'na başlangıçta olumlu yaklaştı. Bu değişimleri bir demokratikleşme adımı olarak değerlendirdi. Mursi'nin idam kararı sonrasında, Batı'nın tutumuna ilişkin 'ikiyüzlülük' analizlerinin arttığını görüyoruz.
"Arap Baharı", Müslüman ülkeler ve demokrasi isteyen toplumlar için, bir şans kapısıydı. Bu kapının kilidini de, asıl olarak, "Müslüman Kardeşler" çizgisi elinde tutuyordu. Daha önce çoğunluğu Batı'yla işbirliği yapan diktatörlük rejimleriyle yönetilen Arap ülkeleri, muhalefetteki "Müslüman Kardeşler" örneğinde ve yöneliminde çok partili demokratik rejimi denemeyi seçtiler.
Arap Baharı'nın ilk kıvılcımlandığı Tunus, Fas gibi ülkelerde; demokratikleşme çabaları, değişik sorunlar yaşanmasına rağmen, başarıyla varlığını sürdürebiliyor hala.
İlk çarpıcı kırılmanın yaşandığı Mısır'a gelirsek… Mısır'da seçimleri kazanan ve Müslüman Kardeşler'in desteğini alan Mursi; bir yılı bulmayan Cumhurbaşkanlığı döneminde, eski rejimin gücüyle başa çıkamadı. Mübarek kalıntısı militarist birikim, bir darbeyle onu devirdi.
İslam dünyasının tümünde olduğu gibi Türkiye'de de, Mursi'ye idam kararı, tepkilere neden oluyor. Mursi'nin devrilmesini "iyi oldu" şeklinde karşılayan kesimler, Erdoğan'a "sonun onun gibi olacak" diyebiliyorlar. Kılıçdaroğlu, seçim meydanlarında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik konuşmasında, "Korkma Türkiye'de idam kalktı, seni idam etmezler" diyerek, çok agresif bir tarzda değerlendirmelerde bulunabiliyor.
Bu, çok yanlış ve siyasetin meşru zeminini zedeleyen, tehditçi bir yaklaşım. Tasvip edilmesi mümkün değil. Başbakan idam etmiş bir siyasetten geldiğimizi düşündüğümüzde; bu söylemin toplum açısından ne kadar incitici olduğunu, net bir şekilde görebiliyoruz.
Batı ve Arap Baharı
Arap ülkelerindeki otoriter rejimlere destek vermiş, onlarla işbirliği yapmış "demokratik Batı"; Arap Baharı'na, başlangıçta olumlu yaklaştı. Bu değişimleri, bir demokratikleşme adımı olarak değerlendirdi, değerlendirmeye çalıştı.
Aynı dönemlerde; AK Parti iktidarı da, Batı'dan (şimdiye oranla daha fazla) destek görüyordu. Obama'nın, seçildikten sonra ilk gezisini Türkiye'ye yapması, bunun bir işaretiydi.
Batı, Arap Baharı'nda umduğunu bulamadı: İslam dünyasında AK Parti'den Müslüman Kardeşler'e uzanan yeni siyaset aktörlerinin, eski rejimlerden farklı olarak daha asi oldukları gerçeğiyle yüz yüze geldiler. Farklı dinamiklerle hareket eden, örneğin İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarına açıktan karşı çıkan yeni aktörler; Batı'nın çeşitli konulardaki ilkesizliklerini, yüksek sesle eleştiriyorlar.
Bu yeni aktörler, kendilerine özgü bir çoğulculuk ve medeniyet projelerinin olduğunu düşünüyorlar. Batı'daki, kökleşmiş, dışlayıcı, küçümseyici, ötekileştirici, kolonyalist tavrı benimsemediklerini, kabullenmediklerini dile getirmeleri; batıda rahatsızlığa yol açıyor. Batı'yı yoğun ve genelde haklı şekilde eleştiren bu aktörlerin; demokrasiyle ilgili eksikleri ve sorunları da olduğu, işin bir başka boyutu.
Akdeniz'de boğulanlar
Ortadoğu, Asya ve Afrika'dan, son dönemdeki savaşlardan ve çatışmalardan can havliyle kaçan bu dünyanın insanları; son yıllarda da, Batı'nın insafsız yüzüyle karşı karşıya geliyorlar: Akdeniz'de kaçak teknelerde boğulan insanlar; 'uygarlığın' ne menem bir şey olduğu gerçeğiyle yüzleşiyorlar.
Arap ve İslam dünyasının çoğulculaşma konusundaki hamlesi, bir değişim ve demokratikleşme imkanı olabilir. Tabii şu da bir diğer gerçek: Batı, yaşanan değişime, bu noktadan bakmayı tercih etmiyor son dönemde… Mursi'nin idam kararı sonrasında, Batı'nın tutumuna ilişkin 'ikiyüzlülük' analizlerinin arttığını görüyoruz.
Madalyonun diğer yüzüne gelirsek… Evet, Arap ülkelerindeki değişim isteği, henüz olgun ve gelişmiş bir demokratikleşme projesi değil. Denenmeye, olgunlaşmaya ve zamana ihtiyacı var.