25 Mayıs pazar, dünyanın dört bir köşesinde seçimlerin yapıldığı bir gündü. Kolombiya ve Ukrayna’da başkanlık, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin birçoğunda da Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri yapıldı. Ukrayna’da “Çikolata Kralı” Petro Poroşenko’nun yüzde 57 oy oranıyla kazandığı seçimler bir tarafa bırakılacak olursa, Kolombiya başkanlık seçimlerinin ilk turu ile AP seçimlerinde özellikle AB’nin büyük ülkelerinde alınan sonuçlar toplumsal barış açısından hiç de iç açıcı olmadı.Bölünmüş ve iç savaş yaşayan Ukrayna’da daha ilk turda yüzde 50 sınırını geçen Poroşenko, zaferinin ardından yaptığı konuşmada ülkedeki savaş ve kargaşa ortamını sonlandıracağı mesajı vererek yüreklere su serpti. Ukrayna’nın birliğini ve Avrupa vokasyonunu vurgulayan yeni Başkan Kara Pazar’ın en aydınlık yüzlerinden biriydi.Kolombiya’da ilk tur barış süreci karşıtı Zuluaga’nın“Barışın kaderi sandıkta” başlıklı geçen yazımda, Devlet Başkanı Juan Manuel Santos’un Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile yürütülen barış müzakerelerini sürdürmek ve bir anlaşmayla sonlandırmak için halktan yetki istediğini, askerî çözümden yana olan kesimin adayı Óscar Iván Zuluaga ile ikinci turda kıyasıya mücadele edeceğini aktarmıştım. İlk turdan yüzde 29.2 oranında oy alarak birinci çıkan Zuluaga’nın 15 Haziran’da yapılacak ikinci tur için de küçümsenmeyecek bir avantajı bulunuyor.Dünkü ilk turda yüzde 25.6 oranında kalan Santos, barıştan yana olan herkesi ikinci turda sürece destek vermeye çağırdı ama kamuoyu yoklamaları ikinci turda şimdilik sadece teknik beraberlik öngörüyor. Seçimleri Zuluaga kazanırsa söz verdiği gibi Havana görüşmelerine son noktayı koyacak. Bu durumda son 50 yılda yaklaşık 220 bin kişinin ölümüne, 6 milyon kişinin de evlerinden barklarından olmasına yol açan düşük yoğunluklu iç savaş ortamı geri gelecek. FARC ile altı gündem maddesi üzerinden yürütülen müzakerelerde üç başlıkta varılan mutabakat da çöpe gitmiş olacak.Her ne kadar örgütler ve talepleri arasında büyük benzerlikler olmasa da, Türkiye’de çözüm sürecine karşı çıkanların başarılı olması halinde, Kolombiya’da Zuluaga’nın ikinci turdan da galip çıkması olasılığında olacaklara benzer bir durum ortaya çıkar.Demokrat duruşun gereği olarak Türkiye’de çözüm sürecinden yana olanların Kolombiya’da da barış için ellerini taşın altına koyanlara manevi de olsa destek verdiklerini düşünüyorum. Bu optikten bakınca da, ilk turda alınan sonuçların bu ülkenin toplumsal barışı açısından pek iç açıcı olmadığı sonucuna varıyor, kaygılanıyorum.Aşırı sağ virüsünün bulaştığı AP Toplumsal barış açısından kaygılandığım bir başka konu da, başta Fransa’da olmak üzere aşırı sağın AB’nin özellikle büyük ülkelerinde yükselmesi. Bunda, geleneksel olarak düşük kalan seçimlere katılım oranının bu kez açık biçimde iktidar partilerini cezalandırma amacıyla daha da düşmesinin (yüzde 43) rolü var belki ama daha birçok faktörün de ülkeler temelinde göz önüne alınması gerektiğine kuşku yok.Marine Le Pen’in Ulusal Cephe’sinin (FN/Front National) 2009’da aldığı yüzde 6.34 oydan sıçrama yaparak yüzde 25’in üzerine geçmesi ve Fransa’nın birinci partisi konumuna çıkması Avrupa’da aşırı sağın bayrağını taşıması sonucunu doğurdu. Bu durum, 30 yıllık geçmişi olan bu parti için bir ilk. Fransa’nın AP’de sahip olduğu 74 sandalyeden üçte birini temsil edecek. Avrupa ruhunu benimsemeyen, Fransa’nın çıkarlarının Avrupa’nınkilerden önde geldiğini savunan ve Brüksel’in başta göç politikası olmak üzere birçok politikasına karşı çıkan bir siyasi partinin AP içinde, diğer ülkelerden gelen müttefikleriyle birlikte, güçlü bir grup kurmasının bir virüs etkisi yaratacağını söylemek abartı olmasa gerek.Katalan asıllı Başbakan Manuel Valls, Marine Le Pen’in sandık zaferinin ardından yaptığı açıklamada, AP seçimleri sonuçlarının “bir alarm değil, bütün siyasi sorumlular için deprem olduğunu” vurguladı. Ardından sonuçların sadece Fransa değil, Avrupa için de kaygı verici olduğunu dile getirdi.Bu sonuçları ülkeler temelinde daha çok konuşacak, analiz edeceğiz elbette. Serbestiyet’in AB’nin de paylaştığı evrensel demokrasiye bağlılığından ötürü aşırı sağın AP içinde bir virüs gibi yuvalanıyor olmasından duyduğu kaygıyı dile getirmek için bu yazıyı hemen kaleme alma ihtiyacı hissettim.Avrupa’nın, sadece siyasetçileriyle değil, medyası ve sivil toplum kuruluşlarıyla artık içine işlemiş bu virüsle mücadelede ortak değerlerine yeniden sarılması gerekiyor. Bu değerlerin başında da kendi içindeki ve yanı başındakilerin ırk, din, kültür farklılıkları üzerinden siyaset ya da siyaset mühendisliği yapmayı dışlayan farklılıklar içinde birlik yaklaşımı geliyor.Avrupa bu yaklaşıma sıkı sıkıya sarıldığında, asıl sorununun, insanlarının beynine düşman olarak kazıdığı farklılıkları olan ülkelerin ve karaladığı politikacılarının değil, kendi içindeki demokrasiden nasibini almamışların olduğunu görecektir elbette.
- Advertisment -
Sonraki İçerik