Ana Sayfaİstifa (2) medya ve siyasî kültür faktörü

İstifa (2) medya ve siyasî kültür faktörü

 

[21 Nisan 2020] Benim başka türlü bir siyaset ideali çerçevesinde tahayyül ettiklerimin hiçbiri olmadı tabii. Ne İçişleri Bakanı böyle davrandı, ne de başka herhangi bir aktör. Süleyman Soylu’nun kendisi küçük bazı alt-aşamalardan geçti, 10-12 Nisan arasında. Bir ara olayı minimize etti; sokağa fırlayan en fazla 250,000 kişi oldu ki çok önemli değil; ayrıca, ne yapsak böyle olurdu demeye çalıştı. Fakat neredeyse aynı anda, (mealen) “karar tabii ki Sayın Cumhurbaşkanımızındı” demeye getirdi. Yani bir bakıma oraya yaslanmayı denedi.

 

Olmadı, ilk ağızda Erdoğan’ın koruyucu şemsiyesi altına giremedi. Bunun ilk sinyalini, 10 Nisan gecesindeki halkı suçlama furyasının ardından, bütün Pelikan ekibinin bu sefer Soylu’yu eleştirmeye başlaması verdi. Üzerine bir de İbrahim Kalın’ın 11 ve 12 Nisan’da iki defa konuşup çeşitli hatâlardan dem vurması eklenince, eh, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü de Cumhurbaşkanını imâ ediyor olacak değil ya; Soylu da meselenin sırf Pelikan’dan ibaret olmadığını anladı ve 10 Nisan’ın tek günah keçisi olma ihtimaline karşı rest çekip istifasını verdi. Hayır, danışıklı dövüş değildi; evet, Külliye’ye haber vermeden attı bu adımı. Hem Cumhur İttifakı’ndaki konumunun vazgeçilmezliğini (ve dolayısıyla MHP’nin desteğini) hesaba kattı, hem de (dün zikrettiğim bütün yazılarda belirtildiği gibi) AKP tabanı içinde edinmiş olduğu desteği. Ve bu çıkış hem genel olarak Türkiye’nin siyasî geleneğine, hem Başkanlık Sistemi’nde oluşan usul ve teamüllere aykırı düştüğü için çarpıcı, beklenmedik bir istisna teşkil etti.

 

Ortalık karıştı; önemli bir sarsıntı yaşandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sırf kendine kalsa belki de görebilirdi bu resti. Süleyman Soylu’nun bir anlamda kendisine karşı ve bu kadar destekle geri gelmesini istemeyebilirdi. “Sadece ben görev veririm ve sadece ben gönderirim” diye özetlenebilecek bir duruşta ısrar edebilirdi. Lâkin Süleyman Soylu’nun ikinci adam olma mücadelesinin en azından bu turunda, taktik açıdan doğru hesap yaptığı ortaya çıktı. AK Parti’nin (a) son yılların milliyetçileşmesinin ve (b) Pelikan nefretinin motive ettiği kesimleri Soylu’ya sevgi yağdırdı. Onları ulusalcı sol-faşistler izledi. Pelikan ağı da durumu farkedip, 48 saat içinde üçüncü defa çark ederek ayazda kalmamaya çalıştı. Erdoğan’ın istifayı onaylamayacağı ve Soylu’nun görevde kalacağı anlaşıldığı anda, grup kararıyla düğmeye basılmış gibi şu tür mesajlar 5 dakikadan az bir süre içinde peşpeşe geldi:    

 

[Hilal Kaplan, 12 Nisan gecesi, 22:32] “Sayın Cumhurbaşkanım beni bağışlasın” ifadesinden istifanın CB Erdoğan’a sunulmadan duyurulduğu anlamı çıkıyorsa, Terör örgütleriyle mücadelesi hafızamıza kazanan başarılı bir bakanımızın zorlu bir kriz sürecinde görevi bırakmaması gerektiği kanısındayım. [hashtagSüleymanSoylu]

 

[Cengiz Alğan, 12 Nisan gecesi, 22:33] 30 büyükşehir+Zonguldak’ta 63 milyon insanı evinde tutmuşsun. Tutmakla kalmamış ekmeğinden bebek bezine kadar ayağına götürmüşsün. Sadece 250 bin kişi kurallara uymamış. Cezalarını kesmişsin. Bu başarıya ragmen istifayı şahsen kabul etmiyorum. [hashtagDirenSoyluArkandayız]

 

[Markar Esayan, 12 Nisan gecesi, 22:33] Süleyman Soylu bakanımızın istifası kabul edilemez. Cumhurbaşkanımızın bu istifayı kabul etmeyeceğini düşünüyorum. Hayırlısı olsun.

 

[Melih Altınok, 12 Nisan gecesi, 22:35] Süleyman Soylu’yu Cuma gecesiyle değerlendirmek doğru olmaz.

 

Fakat herhalde tek veya esas âmil değildi bu Pelikan virajı. Daha çok, yukarılarda kararlaştırılmış bir sonuca hızlı adaptasyon niteliği taşıyordu. Zira muhtemelen liderler arasında kritik görüşmeler cereyan etmişti bu arada. Koalisyonun tâyin edici unsuru olmasına karşın, bu durumun üstünü dikkatle örten Devlet Bahçeli gene öne çıkmak ve talepte bulunmuş olmak istemedi. Ancak her şey olup bittikten sonra, terazinin hangi kefesine ağırlığını koymuş olduğunu şu mesajlarla ihsas etti:

 

[Devlet Bahçeli, 12-13 Nisan gecesi, 00:17] Terörden ekonomiye, bölgesel sorunlardan küresel dayatmalara varıncaya kadar ülkemiz muazzam bir iradeyle duruş göstermektedir. Böylesi kırılgan bir dönemde İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun istifa niyeti sürdürülen mücadele ruhunu sekteye uğratma riski taşımaktadır.

 

[Devlet Bahçeli, 12-13 Nisan gecesi, 00:18] Sayın Süleyman Soylu azimli, inançlı, dirayetli ve mücadeleci kişiliğiyle Türkiye’nin en hassas döneminde üstlendiği bakanlık görevini başarıyla yerine getirmiştir. Bizim temennimiz bu görevine kararlılıkla devamından yanadır.

 

[Devlet Bahçeli, 12-13 Nisan gecesi, 00:18] Gelişmeler karşısında Sayın İçişleri Bakanı’nın istifa kararının Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kabul edilmediği anlaşılmaktadır. Elbette takdir ve tasarruf Sayın Cumhurbaşkanımıza aittir. Milliyetçi Hareket partisi mezkûr istifanın kabul edilmemesinden ziyadesiyle memnundur.

 

Sonuç malûm; Cumhurbaşkanı Erdoğan istifayı reddetti ve Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanlığı görevine devam etmesini istedi. Fakat acaba ne kadar isteyerek attı bu adımı? Kızdı mı içten içe? Ya da Başkanlık çevresi, kamuoyunda Soylu’nun güçlenerek döndüğü yorum veya izleniminin yaygınlaşması karşısında kimin kim olduğunu hatırlatmak ihtiyacını mı duydu? Her halükârda, 12 Nisan Cuma gecesi gerilimini 13 Nisan’da şu tür bazı tweet’ler izledi: 

 

[Lütfiye Selva Çam – AKP Kadın Kolları Başkanı] Sn Süleyman Soylu’yu tabanımız sevmişti. Ancak, başarının nereden geldiğini, imkân & yetkileri kimin verdiğini, liderimiz sayın R T Erdoğan’ın gücünü nasıl paylaştığını asla unutmamalı. Şayet liderinden destursuz ayrılır ise, bu muhabbeti yitirir; kardeşane hatırlatmak istedim. [hashtagRTErdogan]

 

[Hayati Yazıcı – eski bakan; AKP genel başkan yardımcısı] Kardeşliğimiz, Millet olarak en kıymetli zenginliğimiz; Liderimizin öncülüğünde birlik ve bütünlüğümüz, Parti olarak en büyük gücümüzdür.

 

[Bayram Şenocak – AKP İstanbul il başkanı] Milleti için canla başla çalışan, gecesini gündüzüne katan, Devletimizin ve ümmetin lideri Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan… Rabbim seni başımızdan eksik etmesin.

 

[Abdülkadir Özel – milletvekili, AKP genel başkan yardımcısı] Liderin izinde Milletin emrinde… Ömrünüz bereketli ve uzun olsun Sayın Cumhurbaşkanım.

 

[Fahrettin Altun – Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı] Allah ömrünüze bereket, gücünüze güç katsın sayın Cumhurbaşkanım.

 

Sonra gene 13 Nisan’da bir “GeceninErdoğanResmi” furyası; onun da ardından, Mahmut Övür’ün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı  Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermesi; Cengiz Alğan’ın ise kendisinin de buna katıldığını ama ilâve olarak Cumhurbaşkanının bu ödülü almayacağını yazması geldi.

 

Sakın, sakın bu nasıl bir siyasî kültür demeyelim. Laik kesimde, Kemalistlerin Atatürk kültü hâlâ yaşıyor. Solun kendi Lenin, Stalin, Mao, Enver Hoca kültlerinin anıları da henüz çok ama çok taze.

 

 

 

 

- Advertisment -