Türkiye, Suriye’de 2011 yılından bu yana devam eden savaşla birlikte başlayan büyük insani krizde en çok sığınmacıyı ağırlayan ülke oldu. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre Haziran 2019 tarihi itibariyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyeli sayısı 5.6 milyondan fazla ve bu nüfusun yüzde 60’ından, 3.6 milyonundan fazlası Türkiye’de bulunuyor.
PİAR Araştırma’nın 6-11 Temmuz 2019 tarihleri arasında yaptığı araştırmaya katılanların yüzde 18’ine göre ise "Türkiye’nin en önemli problemi” Suriyeliler. Suriyeliler ‘problem’ olarak ikinci sırayı alırken; ilk sıraya ise ekonomi yerleşiyor. Araştırmada ayrı ayrı cevaplar olarak değerlendirilseler de, aslında bu iki başlık birbirini ‘destekliyor’.
Geçen yazdan bu yana ekonominin kötü gittiği Türkiye’de işlerini kaybeden, alım güçleri azalan vatandaşlar; -bitmeyen seçim sürecinin beraberinde gelen artan popülizmle birlikte- bunların sebebi olarak Suriyelileri görmeye daha çok meyletti. Twitter’da haftanın ilk gününde çoğunluğu ırkçılık ve yabancı düşmanlığı barındıran yorumlarla #Suriyeli ve #Suriyeliler kelimeleri trend topic (TT) olurken; bir taraftan ‘kayıtsız’ Suriyelilerin sınır dışı edildiği, kaydı İstanbul dışında bulunanların gönderildiği iddiaları da gündemden düşmedi.
İstanbul'da Suriyelilere yönelik kontrol ve baskınların sıkılaştırıldığı belirtilirken; kaydı şehirde olmayanların kent dışına çıkarıldığı, kayıtsızların ise sınır dışı edildiği iddia edildi. Konuyla ilgili pazartesi günü İstanbul Valiliği'nden yapılan açıklamada ise 'ülkeye yasadışı yollardan giren düzensiz göçmenlerin yakalanarak sınırdışı edilmesine devam edildiği' kaydedilerek, 'geçici koruma kapsamında olmakla birlikte, İstanbul ilinde kaydı olmayan Suriye uyruklu yabancılara', kayıtlı bulundukları illere geri dönmeleri için 20 Ağustos'a kadar süre verildi. Valilik, 'belirtilen süre sonunda geri dönmediği tespit edilenlerin İçişleri Bakanlığı'nın talimatı doğrultusunda kayıtlı oldukları illere sevk edileceklerini' de belirtti.
İçişleri Bakanı Soylu: Yasal prosedürlere uygun olarak onları geldikleri ülkelere geri göndermeye çalışıyoruz
Konunun uzmanlarının bir kısmının "Daha önce de böyle söylem kaymaları yaşandı, ama sonrasında konunun sakinleştiğini gördük" dediği, diğer bir kısmının ise "Özellikle de iktidardaki Ak Parti'nin büyükşehirlerde aldığı yenilgiden sonra ciddi bir farklılık oldu" diye yorumladığı, 'Türkiye'nin Suriyelilere yönelik politikasındaki değişikliğin' yakın dönemdeki ilk sinyalini cuma akşamı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu vermişti.
Sahil Güvenlik Komutanlığına ait TCSG Dost Gemisi’nde mürettebatla yediği akşam yemeğinde yaptığı konuşmada, "Göç meselesinin içindeki kaçak göçü ayrı bir başlık olarak görmemiz lazım; düzensiz göç bizim için hem bir vicdani meseledir hem de güvenlik meselesidir" diyen Soylu, sonrasında şöyle devam etmişti:
"Batılılardan farkımız şu ki; biz yakaladığımız insanlara suçlu ya da terörist muamelesi yapmıyoruz. Güvenliği elden bırakmadan, yasal prosedürlere uygun olarak onları geldikleri ülkelere geri göndermeye çalışıyoruz. Yakalanan hiçbir kaçak göçmen, kötü muameleyle karşı karşıya kalıyor değildir."
"Bekar evlerini, iş yerlerini, dernekleri aramışlar; yolda asayiş çevirmeleri sıklaşmış"
Independent Türkçe'den Cihat Arpacık'ın haberindeki iddialar ise Soylu'nun 'yasal prosedüre uygun olarak' sözleriyle bir şekilde çelişiyordu. Arpacık'ın haberine göre Göç İdaresi yetkilileri geçici koruma hakkı İstanbul’da bulunmayan Suriyelilerin tespit edildiklerinde ikametleri hangi şehirde kayıtlıysa o şehre gönderildiğini söylüyor, sınırdışı edilenlerin ise ya 'suça karışanlar' ya da 'gönüllülük belgesini' imzalayanlar olduğunu ifade ediyordu ancak haberde konuşan bazı Suriyeliler ise bu belgenin 'zorla imzalatıldığını' öne sürüyordu.
Konuyla ilgili T24'e konuşan, konuyla ilgili çeşitli sivil toplum örgütlerinde çalışan kaynakların çoğu, gönüllülük belgesini imzalamaya psikolojik ve fiziksel olarak zorlanan tekil örnekler duyduklarını belirtseler de bunun bir politika olarak uygulanmaya başladığına dair ellerinde somut veriler olmadığını ifade ediyor. İnternete yansıyan fotoğraf ve videolarda ise ellerinde gönüllü geri dönüş belgesi bulunan ancak "Türkiye'den zorla gönderildiğini" söyleyen Suriyelilerin görüntüleri dolaşıyor.
Konuyla ilgili yazışmalar her ilde yapıyor
Mülteciler ve göç konusunda sahada çalışan sivil toplum örgütlerinin neredeyse hepsi ne yaşandığını anlamaya çalışıyor. Çoğunluğu devlet kurumları ya da yerel yönetimlerle çalışan sahadaki sivil toplum örgütleri "Konuyla ilgili bilgi toplama süreçlerinin sürdüğü" açıklamasıyla resmi bir yorum yapmaktan kaçınıyor, buralarda çalışan yetkililer ile uzmanlar ise kurumlarından aldıkları 'bilgilendirme' sonucu isim vererek açıklama ya da yorum yapamayacaklarını söylüyor. Ancak İstanbul Valiliği'nin açıklamasından haberdarlar, Suriyelilerin kayıtlı oldukları illere döndürülmesine dair her ilde resmi yazışmalar yapıldığını ve bu yönde bir çalışma olduğunu birçoğu teyit ediyor.
"Kimliği evde olanları bile gönderiyorlar"
Sahada çalışan sivil toplum kuruluşlarından birinin yetkilisi, -kendisinin ve kurumunun isminin kullanılmaması şartıyla- şunları aktarıyor:
"Belgesizleri yakalayıp sınırdışı etme kararı almışlar, kimliği evde olanları bile gönderiyorlar, bekar evlerini aramışlar, işyerlerini ve dernekleri aramışlar, kayıtsız/kimliği olmayanları gözaltına almışlar, yollarda asayiş çevirmeleri sıklaşmış…"
"Türkiye bu insanlara uluslararası koruma sağlıyor, risk olan yere gönderemez"
Medyascope'ta Şükran Şençekiçer'e konuşan İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı Metin Çorabatır ise Suriyelilerin sınır dışı edilmesi konusunda Türkiye’nin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin “Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade ("refouler") etmeyecektir” nitelendirmesini barındıran 33. Maddesi’ne ‘çok sadık kalan ülkelerden birisi’ olduğu ifade ederek şu yorumda bulunuyor:
“Türkiye bunu yapamaz çünkü birçok ülkenin benimsediği bir şey. Türkiye bu insanlara uluslararası koruma sağlıyor, risk olan yere gönderemez. Hukuki olarak Cenevre Sözleşmesi’nin katı kuralı budur.”
"İnsanlar geri gönderildiklerinde başlarına neler gelebileceğini bilebilecek durumda değiller"
Hakkında sınır dışı kararı verilen kişilerin gönderilecekleri yerde işkenceye, insanlık dışı veyahut onur kırıcı bir ceza veya muameleye tabi tutulmayacağının ilgili valilikler tarafından araştırılması gerektiğini belirten mülteci haklarıyla ilgili çalışmalarıyla tanınan, Göç Araştırma Derneği’nden Dr. Cavidan Soykan da, “Yabancı, yapılan araştırma sonucunda tehlikelerle karşılaşılacağının anlaşıldığı ülkeye sınır dışı edilemez veya gönderilemez. Bu Türkiye'nin uluslararası hukuktan kaynaklı en temel sorumluluğudur” ifadesini kullanıyor.
Sınırdışı edilen bazı Suriyelilere belge imzalatıldığı iddialarıyla ilgili T24'e yaptığı yoruma "Gönüllü geri dönüş adı altında yapılan usulsüz bir sınır dışıdır" diye başlayan Soykan şöyle devam ediyor:
"Çünkü insanlar geri gönderildiklerinde başlarına neler gelebileceğini bilebilecek durumda değiller. Bu güvenlik hesabını yapmak devletin görevidir ve şu anda Suriye geri dönüşler için güvenli değil. Bu konuda BM'nin kabul ettiği raporlar var. Türkiye mülteci hukukunun en temel ilkesi geri gönderme yasağına uymak zorunda.
Türkiye'nin Suriyelilere yönelik politikası değişiyor mu?
Soykan'ın dikkat çektiği noktalardan biri de, ülkedeki Suriyelilerin yeniden "mülteci" yerine "misafir" olarak anılmaya başlaması. Onun "Neden bu söylem değişikliğine gidilmiştir" sorusu ışığında "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Suriyelileri ülkelerine dönmeleri için teşvik edeceğiz. Suç işleyenleri sınır dışı edeceğiz' dediği iddiasından Türkiye'nin Geri Kabul Anlaşması'nı askıya almasına uzanan süreçte Türkiye'nin Suriyelilere yönelik politikasında bir kaymadan söz edebilir miyiz" diye sorduğum, yıllardır bu konuda çalışan ancak siyasi parti bağlantısı nedeniyle isim vermek istemeyen bir uzman özellikle de İstanbul Valiliği'nden gelen açıklama ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından yapılan askıya alma duyurusunun neredeyse aynı dakikalara denk gelmesine dikkat çekerek, "Avrupa'ya bir mesaj vermek isteniyor olabilir" diyor.
İçişleri Bakanı Soylu, cuma günü 'düzensiz göçle' mücadelenin süreceğinin altını çizdiği konuşmada "Türkiye bu işi kararlılıkla yürütmezse Avrupa'daki hiçbir hükümet 6 ay dayanamaz. Bunu net söylüyorum. İsterlerse deneyelim" ifadesini kullanmıştı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da pazartesi günü Gündem Özel programında İhlas Medya Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’a ‘konuyla ilgili ‘AB ile Geri Kabul Antlaşması ve vize serbestisi aynı anda yürürlüğe girecek, Geri Kabul Anlaşması’nı askıya aldık" açıklamasında bulunmuştu.
"Kayıtlı-kayıtsız ayrımı da hükümetin elini biraz rahatlatmak ve kamuoyunun gözünü boyamak için yapılıyor"
Geri Kabul Anlaşması, AB ile Türkiye arasında 16 Aralık 2013'te Ankara'da imzalandı ancak uygulanmaya başlaması Haziran 2016'yı buldu. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun 2018 yılı Türkiye Raporu'nda ise AB’nin vize muafiyeti hususuna ilişkin gereken adımları atmamış olması dayanak gösterilerek söz konusu antlaşmanın Türkiye tarafından uygulanmadığı belirtildi. Ancak her ne kadar pratikte uygulanmasa da Çavuşoğlu'nun açıklamasının 'mesaj değeri' taşıdığnı düşünenler de var:
"Bunun altında sınır dışına yönelik bazı hazırlıklar, zemin hazırlamalar var. Bu insanlar şimdi mi akıllarına geldi? Suriye'de savaş devam ediyor, güvenli ülke statüsünde değil. Bu bir uluslararası hukuk ihlali, Kayıtlı-kayıtsız ayrımı da hükümetin elini biraz rahatlatmak ve kamuoyunun gözünü boyamak için yapılıyor."