Darrell Lamont Phelps, 1970 yılında New York’un uzak kasabalarından Mount Vernon’da doğdu.
Bu küçük banliyöde her Amerikalı çocuk gibi beyzbol oynayarak ve pazar günleri ailesi ile birlikte kiliseye giderek büyüdü. 1988’de Mt. Vernon High School’dan mezun oldu.
New York’taki Purchase College’da yaratıcı drama eğitimi aldı. Stand-up yapıyor, müzik ve tiyatro ile ilgileniyordu.
Ezan sesinden etkilenip, Bilal Abdul Kerim oldu
1997 yılında Brooklyn’de bir caminin yakınındaki yeni bir daireye taşındı.
Yeni evinde ilk defa ezan sesini duyunca etkilendi, orada yaşayan Müslümanlarla tanıştı ve Bilal Abdul Kerim adını alarak Müslüman oldu.
Müslüman olduktan sonra dini eğitim almak için önce Sudan’a gitti, Sudan’daki kötü hayat şartları nedeni ile orada kalmadı ve Mısır’a gitmeye karar verdi.
Mısır’da iki yıl Arapça ve Kuran tefsiri dersleri gördükten sonra Suudi Arabistan’ın Mısır’da, Selefi çizgide ve ağırlıklı olarak İngilizce yayın yapan HUDA TV’yi açması üzerine, Abdul Kerim, HUDA TV’de çalışmaya başladı.
Abdul Kerim uzun bir zaman burada çalıştıktan sonra kanal ile anlaşmazlığa düştü ve ayrıldı.
Cihatçıların peşinde önce Libya, ardından Suriye’ye
Önce Ruanda’ya gidip orada Müslümanlar hakkında bir belgesel yaptı. Arap Baharı’ndan sonra Libya’ya gitti. İlk kez cihatçı savaşçılarla burada tanıştı. Onların da belgeselini yaptı.
2012’de Suriye iç savaşı başladıktan sonra Suriye’ye geçti ve o günden beri de Suriye’de yaşıyor.
Bilal Abdul Kerim, kişisel web sitesinde Suriye’ye gidiş nedenini şöyle anlatıyor:
“Beşar Esad yönetimine karşı savaşan savaşçıların faaliyetlerini belgelemek için 2012’de ilk kez Suriye’ye gittim. Kaddafi sonrası Libya’da ‘İşkence Anlaşması’ adlı belgeselimi yaptıktan sonra mücahitler hakkında bir fikrim oldu. Orada İslam Hukuku isteyen birçok saygın İslami savaşçıyla tanıştım. Suriye’de nasıl savaşçılar bulacağımı merak ediyordum, gidip bunu belgelemeye karar verdim.”
2013’ün ortalarına kadar henüz El-Nusra ile IŞİD ayrılmamışken El-Nusra’ya yakın durdu. 2013’ün ortalarında IŞİD ile El-Nusra ayrıldıktan sonra Abdul Kerim El-Nusra’da karar kıldı ve onların bölgesinde kaldı.
CNN’e, BBC’ye haberler yaptı, sonra kendi kanalını kurdu
Suriye’ye gittiği ilk dönemlerde CNN, BBC, Al Jazeera, SKY News için Suriye’den haberler yaptı. Daha sonra hem El-Nusra’nın buna izin vermemesi hem de El-Nusra bağlantısı iddiası nedeniyle haber kuruluşları kendisi ile çalışmak istemediler.
Sınırlı sayıda medya kuruluşu ile çalışmaya devam etti ve haberlerini kişisel Twitter hesabından ve “On The Ground News” adı ile açtığı Twitter, Youtube, Telegram ve Facebook hesaplarından paylaştı.
“Öldürme listesindeyim” diyerek ABD’ye dava açtı
Halep’teki çatışmaların içinden haberler yaptı, örgüt liderleri ile röportajlar gerçekleştirdi. Her gün Rus ve Suriye rejiminin bombalarının düştüğü İdlip’te yaşanan dramı İngilizce olarak dünyaya aktardı.
2016 yılında bölgedeki bir hava üssünde tanıdığı bir kişiden ABD’nin kendisini öldürülecekler listesine koyduğunu öğrendiğini, 5 kez hava saldırısı ile hedef alındığını, kılpayı kurtulduğu bu saldırılarda biri 10 yaşındaki bir kız çocuğu olmak üzere en az 3 kişinin öldüğünü söyleyerek 2017’de ABD hükümeti aleyhine dava açtı.
Suçlaması, ABD hükümetinin teröre karışmamış bir ABD vatandaşını ölüm listesine almasıydı. Mahkeme ölüm listesine alındığı bilgisini doğrulayamadığı ve askeri bilgilerin gizliliği gerekçesiyle davayı düşürdü.
Eşi ve beş çocuğuyla Türkiye sınırında yaşıyordu
Bilal Abdul Kerim, Ocak 2017’de El Nusra ile birlikte çeşitli örgütlerin birleşerek kurduğu Heyet Tahrir al-Şam’ın (HTŞ) kontrol ettiği İdlip’te kaldı, eşi ve beş çocuğuyla burada yaşamaya ve haber yapmaya devam etti.
13 Ağustos akşamı yaşadığı Hatay’ın Reyhanlı ilçesinin karşısındaki Atme kasabasında akşam namazı sonrası cami çıkışında maskeli HTŞ mensupları tarafından darp edilerek şoförü ile beraber gözaltına alındı.
Bilal Abdul Kerim’in evlatlık olarak aldığı Suriyeli Cihad, Abdul Kerim’in sahibi olduğu “On the Ground News” hesabından tutuklanma anını anlatan bir video paylaştı.
İşkence haberi başını yaktı
Kerim’in tutuklanmasının arkasında HTŞ’nin tutukladığı Müslüman bir İngiliz aktivist olan Tauqir Şerif’e işkence yaptığı haberi var.
33 yaşındaki Tauqir Şerif de Abdul Kerim gibi Batılı bir Müslüman. Essex’te sıradan bir İngiliz ailesinin ferdi olarak yaşayan ve babasıyla birlikte gaz işleri yapan Şerif, önce 2010’da Gazze’ye yardım götürmek isteyen Mavi Marmara gemisinin yolcuları arasında yer almış. Gemide yaşanan katliamın ardından İsrail tarafından iki gün tutuklanmış.
Suriye savaşı patlak verince Türkiye üzerinden Suriye’ye gitmiş. Onun ardından Suriye’ye 18 yaşındayken Müslüman olmuş eşi Racquell Hayden-Best de gelmiş. Silahlı çatışmalara katılmamış, ambülans şoförlüğü yapmış, yardım faaliyetleri içinde yer almış. Eşiyle birlikte İdlip’de yaşayan çocuklar için İslami bir okul kurmuşlar.
HTŞ bölgesinde yaşayan kalabalık Müslüman İngiliz vatandaşlarının oluşturduğu insani yardım grubunun başında olan ve arkadaşları arasında Tox olarak bilinen Şerif, HTŞ militanları tarafından geçen ay gözaltına alındı.
24 gün sonra içerde yaşadıklarını anlatmaması şartıyla serbest bırakıldı.
Ama Şerif, kendisine işkence yapanlardan birini yüzündeki yara izinden tanıdığını ve HTŞ’nin militanlarından biri olduğunu Bilal Abdul Kerim’e anlattı.
Bilal Abdul Kerim’in bu konuda yayın yapması üzerine, 11 Ağustos’ta Şerif tekrar tutuklandı.
Şerif’in eşi yayına çıkıp işkenceyi anlatınca…
Bunun üzerine Şerif’in eşi Racquell Hayden-Best, 11 Ağustos’ta Kerim’in Youtube kanalına çıktı ve kocasının tutukluyken işkence gördüğünü söylediği için tekrar tutuklandığını anlattı.
Bu röportajdan iki gün sonra da 13 Ağustos’ta Kerim gözaltına alındı.
Kerim, El-Nusra (HTŞ) liderlerine yakın bir gazeteciydi ama muhtemelen Amerikalılıktan kalma bir alışkanlıkla zaman zaman HTŞ yönetimini eleştiriyordu. Geçen yıl bir Suriyeli gazetecinin HTŞ tarafından gözaltına alınmasını eleştiren yayınlar yapmıştı.
Suriye’de mücadele eden muhalif grupların birleşmesi gerektiğini savunuyor ve El-Nusra hapishanelerinde mahkûmlara işkence yapıldığını söylüyordu. Abdul Kerim’in Batılı bazı gazetecilerle ilişkisi de HTŞ yöneticilerini rahatsız eden konulardan biriydi.
Batı ile cihatçıların barışabileceğini düşünüyordu
Bilal Abdul Kerim yayınlarında Batı ile İslami savaşçıların ortak bir noktada buluşabileceğine inandığını ve savaşın bitmesi gerektiğini savunuyordu:
“Durumun böyle olduğuna inanmıyorum. Bir Amerikalı olarak ve mücahit savaşçılarını belgelemek için çok zaman harcadıktan sonra, aralarında (Batı ile İslami savaşçılar) çok fazla ortak zemin olduğunu düşünüyorum. Birbirini tanıma ve ortak bir zemin olup olmadığını görme fikrini keşfetmek her iki tarafın da cesur liderliğini gerektirir. Sanırım çok fazla ortak zemin var. Bu liderler şu anda mevcut mu? Soru bu. Genellikle bu tür geniş fikirli düşünce, her iki tarafta da büyük katliamlardan sonra ortaya çıkar. Umarım bu tür cinayetlerden kaçınabilir ve her iki tarafın da kendini güvende hissedebileceği bir durum yaratabiliriz.”
Fakat bu aşırı idealizm ve naiflikle bağlı olduğu davası, sonunda onun da akıbeti meçhul bir biçimde tutuklanmasına neden oldu.
Gazeteci Bilal Abdul Kerim ile insani yardım gönüllüsü Tauqir Şerif’in tutuklanması İdlip’te zor şartlarda yaşayan halk arasında endişeye neden olmuş durumda.
Tauqir Serif, İngiltere’den çeşitli kanallardan Suriye için ciddi miktarda yardım toplayan biriydi, bu yardımlarla yaşayan halk, şimdi yardımların kesilmesi endişesini taşıyor.
İkisinin özgür bırakılması için İdlip’te ailelerinin öncülüğünde yürüyüşler düzenleniyor, kampanyalar yapılıyor. Çeşitli medya kuruluşları ve gazeteciler Bilal Abdul Kerim’in serbest bırakılması için çağrıda bulunuyor.
Abdul Kerim röportajlarından birinde New York’u, İtalyan yemeklerini ve pizzayı özlediğini anlatmıştı.
Hayatına New York’un banliyölerinde Darrell Lamont Phelps olarak başlayan Bilal Abdul Kerim şimdi 50 yaşında yıllardır heyecanla hikâyelerini anlattığı cihatçıların İdlip’te bilinmeyen bir hapishanesinde özgür kalacağı günü bekliyor.