Dün (3 Kasım) Habertürk’te saat 16:00’da Afşin Yurdakul geniş bir konuk grubuyla ABD seçimlerini değerlendirdi. Son turda, ABD’de çalışan Türk akademisyen Evren Çelik Wiltse gizlemediği bir şaşkınlıkla bir soru sordu: Trump sonuçta kazanamasa bile, nasıl bir siyasetçi olduğunu dört yılda gösterdiği halde (burada Trump’la ilgili birçok olumsuz tanım yaptı konuşmacı), nasıl olup da toplumun yarısının oyunu alabiliyordu? Vakit olsaydı hadise sanki “göbeğini kaşıyan Amerikalılar”a doğru evrilecek gibiydi ama iş oralara gelmedi. Fakat yaptığı çağrı şüphesiz yerindeydi: Herkes, bu sonucun demokrasilerin geleceği açısından taşıdığı anlam üzerinde düşünmeli, ABD gibi bir ülkede insanların yarısının Trump’a oy vermesinin altında yatan nedenler üzerinde kafa yormalıydı.
Haklı bir çağrı; hele ki bunun sadece ABD ve Trump meselesi olmadığını, dünya çapında bir eğilimden söz ettiğimizi hatırlarsak…
“Bir defalıktı, bir daha olmaz”cıların hüsranı
Yıllardır ABD’de yaşayan Gönül Tol ve Ömer Taşpınar’ın Medyascope’da Ruşen Çakır’la yaptıkları Transatlantik programında, son haftalarda birkaç defa, Trump’ın 2016’daki seçimlerde kullandığı bir avantaja bu defa sahip olmadığından söz edildi. Özellikle Taşpınar, 2016’da Trump’ın, özellikleri pek bilinmeyen yeni bir figür olarak ABD halkının bir bölümüne cazip geldiğini, fakat o cazip görüntünün ardındaki gerçek portrenin ortaya çıkmasıyla birlikte sihirin de bozulduğunu, başta bu nedenle (tabii başka nedenlerle de) Trump’ın seçilemeyeceğini, hatta farklı bir yenilgiye uğrayacağını savundu. Yani aslında 2016 bir daha tekrarlanması zor bir ‘aldanış’tı; ABD halkı bir daha bu tongaya basmazdı ve Trump için yenilgi neredeyse mukadderdi.
Bu, başka yorumcular tarafından da sıklıkla dile getirilen bir tespit. Fakat madem bu beklenti boş çıktı, öyleyse onların da başlarını ellerinin arasına alıp düşünmesinin vakti gelmiş demektir.
“Göbeğini kaşıyan Amerikalılar”
Dünyada popülist liderlerin geniş kitlelerin ‘rasyonel olmayan’ teveccühüne mazhar olmalarını açıklama çabasına giren birinin önünde iki yol var. Biri kolay ve basit, öbürü zor ve karmaşık.
Birinci yolu seçenler, popülist liderlere kızdıkları kadar ‘neden acaba oy veriyorlar’ diye sormadan onları seçenlere de kızıyorlar. Bunları da kendi içinde ikiye ayırabiliriz.
Birinci kısımda yer alanları en iyi biz Türkiyeliler biliriz: Bazı dar kafalı Amerikalılar, onların basit ve ilkel arzularına hitap eden bir siyaset cambazının oyununa gelmekte ve o siyaset cambazını, ABD demokrasisini utanç içinde bırakarak başkan seçmektedir.
Bu izah biçimi Türkiye’de “göbeğini kaşıyanlar”, “makarna-kömürcüler”gibi adlandırmalar üzerinden yürüyor. ABD’de özel bir yaftayla anılmıyorlar sanırım, fakat yaklaşımın aşağı yukarı aynı olduğunu söyleyebiliriz.
İkinci kısımda yer alanlar böyle yaftalamalara baş vurmuyorlar; kullandıkları dil çok daha sofistike, fakat özünde onlar da “acaba neden bu kadar insan gidip bu popülist liderlere oy veriyorlar” sorusuna fazla takılmadan, yine onların ‘vasıfsızlıkları’ üzerinden bir eleştiriyi dile getiriyorlar. Üstelik onların eleştirisi daha kapsayıcı; hattâ o kadar ki,“göbeğini kaşıyanlar”ı küçümseyenlerin de aslında demokrasiyi yaşatmak için gerekli vasıflara sahip olmadığını öne sürüyorlar.
Bunların arasında “İnsanların demokrasiyi taşıyacak özsel niteliklere sahip olmadığı ve dolayısıyla demokrasinin sonuna geldiğimizi” savunanlar da var (Prof. Shawn Rosenberg), “Bazı kararların ‘vizyonsuz’ halkın tercihine bırakılmayacağı bir tür ‘bürokratik sosyalizm’”i savunanlar da (Slavoj Zizek).
Popülistler neden kazanır, liberaller neden kaybeder
Bu yazı için düşündüğüm ilk başlık, zafere Trump’ın daha yakın göründüğü ilk saatlerde yazmaya başladığım için şöyleydi: “Popülistler neden kazanır, liberaller neden kaybeder?” Böyle olsaydı, başlık déja vu duygusu yaratabilirdi. Çünkü bu başlıkla geçtiğimiz yılın sonunda kaleme alınmış bir yazım yine Serbestiyet sayfalarında yayımlanmıştı.
Aslında bu, 2019 boyunca yayımlanmış “popülist liderler ve halk” temalı 7-8 yazımın sonuncusuydu. Bilmiyorum neden, 2019’da bu kadar hevesli olduğum bir konu 2020 boyunca neden hiç cazip gelmemiş bana ve bu konuda hiç yazmamışım.
Trump’ın, onca Trump’lığına rağmen ABD gibi bir ülkede ikinci kez seçilme ihtimali tabii ki “popülist liderler ve halk” temasını benim için yeniden cazip hale getirdi. Eski yazılarımla yeni ABD seçimi çıktılarını harmanlayarak önümüzdeki günlerde birkaç yazı yazmayı planlıyorum.
Bu, girizgâhtı.