İngiliz Financial Times gazetesi, Biontech’in kurucuları Dr. Özlem Türeci Dr. Uğur Şahin’i yılın insanları seçti.
Gazete, “Bir yıldan az zamanda geliştirdikleri Covid aşısı ile çift unutulmaz bir bilimsel ve ticari başarıya imza attılar” dedi.
Gazete, hâlâ yoğun bir şekilde çalıştıkları şirketlerinde çiftle bir röportaj da yaptı:
“Son yüzyılın en ölümcül salgınını durdurmaya kendilerini adadıklarından bu yana geçen 11 ayda, Özlem Türeci ve Uğur Şahin, en özel anlarını Almanya’nın Mainz kentindeki evlerinin yakınındaki ıssız banliyö sokaklarında 80’lerin pop müziği listelerini dinleyerek geçirdi. Biontech’in kurucu ortakları, geçtiğimiz hafta dünyanın dört bir yanındaki aşı onaylarını veren regülatör kurumdan gelen evrak işleriyle boğuşurken, televizyonda 90 yaşındaki Margaret Keenan’ın Birleşik Krallık’ta Coventry’deki hastanede ilk onaylı resmi aşıyı olma görüntülerini kaçırdı. Bundan arkadaşları ve meslektaşlarından gelen mesajlarla haberleri oldu.”
Şahin, daha sonra bu aşılama görüntüsünü izlerken hissettiklerini FT’ye şöyle anlatmış:
“Gergindik. Klinik çalışmalarda altı farklı ülkede 22 bin insan üzerine aşı yapıldı ama denemeler dışında insanların gerçek dünyada aşılandığını görmek çok farklıydı.”
Habere göre Şahin ve Türeci, aşıyı geliştirmeye Dünya Sağlık Örgütü’nün Mart ayındaki küresel salgın ilanından iki ay önce başlamışlar:
“Ocak ayında eşi ve ortağı Dr. Türeci ile kahvaltı masasında otururken tıp dergisi Lancet Çin’in Hubei eyaletinde hızla yayılan bir solunum hastalığı üzerine yayımlanan makaleyi okuyorlardı. Şahin, bulaşıcılık oranının yüksekliğiyle ilgili bilgilerden virüsün makalenin yazarının zannettiğinden daha hızlı yayılmakta olduğunu anlamıştı. Daha Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel salgın ilanından iki ay önce 12 yıllık şirketlerini bu hastalığa karşı aşı bulmaya adadılar.
“Dr. Türeci, eşinin bu erken farkındalığı için ‘Sonuçları tahmin etme konusunda çok yüksek bir isabet oranına sahiptir. Bu, başlangıçta çok sinir bozucuydu’ diyor espriyle.”
Gazete, çiftin tanışma ve şirketi kurma hikâyesini de şöyle anlatıyor:
“90’ların başında güneybatı Almanya’da kan kanseri üzerine çalışan doktorların katıldığı bir toplantıda çift, birbirlerinin çok benzer arka planlara sahip olduklarını keşfetti. İkisinin de ailesi ekonomik fırsatlar için Türkiye’den göç etmişti. Ve ikisi de kanser çalışmaları sırasında esas ilgilerinin sadece akademik bilime değil, uygulamalı bilime olduğunu anlamıştı: ‘Bilim hastalıklara çözümler geliştirmek için bir araçtır. Sadece mekanizmayı anlamak için değildir, bu yüzden çok güzeldir.’”