Sağlık Bakanlığı’nın aşı politikası ve aşı konusunda kamuoyunu bilgilendirme performansı, “hangi aşıyı olalım diye tartışmanın zamanı değil; ol birini, kurtul” diyen doktorları bile tedirgin etti.
MetroPOLL şirketinin sonuçları bugün (2 Ocak) açıklanan aşı anketi, bir dizi etkenin, kamuoyunda zaten mevcut kafa karışıklığını daha da artırdığını ortaya koyuyor. MetroPOLL’ün, “Koronavirüs aşısı geldiğinde yaptıracak mısınız?” sorusunu yönelttiği kişilerden yüzde 51,5’i “Evet, yaptıracağım” derken, “Hayır, yaptırmayacağım” diyenlerin oranı yüzde 48,5 oldu.
Bu sonuçta, genel aşı karşıtlığı propagandasının önemli bir rol oynadığı muhakkak. Fakat hiç kuşkusuz, Çin’in Sinovac şirketinin aşısı CoronaVac ile öbür aşılar bağlamında bir süredir ortaya atılan sorulara makul cevapların verilmemiş olmasının da payı büyük.
Aşı konusunda kafalara takılan ve yeni yıla aktarılan soruları derledik.
CoronaVac’ı neden Çin dahil hiçbir ülke kullanmıyor?
Bugüne kadar irili ufaklı 50 ülke aşılama kampanyasını başlattı. Ne var ki bir Çin şirketinin (Sinovac) ürettiği CoronaVac aşısını vatandaşlarına uygulayacağını ilan eden yegâne ülke Türkiye oldu.
Türkiye, Sinovac’ın rüşvetle onay aldığı ortaya çıkmış yegâne şirket olduğunu biliyor muydu?
Washington Post, geçtiğimiz Aralık ayında mahkeme kayıtlarına dayanarak, Sinovac’ın CEO’sunun Çin’in ilaç düzenleme ve onaylama kurumuna geçmişteki aşı onayları için birçok kez rüşvet verdiğini yazdı.
Gazetenin yayımladığı mahkeme kararlarına göre, 2015-2018 yılları arasında Çin mahkemelerinde en az 20 yetkili ve hastane çalışanı Sinovac çalışanlarından rüşvet aldığını itiraf etti.
Habere göre, soyadı Yang olan bir Sinovac satış görevlisi, 2017’de güneydeki Guangdong eyaletinde, “Aşı endüstrisinde, aşılarımızı kullanmaya teşvik etmek için genellikle sorumlu kişiye bir komisyon veririz” demişti.
Yang, 2011’den 2015’e kadar Sinovac’ın Hepatit A aşısından 5351 doz satın alan bir hastane çalışanına ödül olarak “her zamanki nakit zarflarla” 2441 dolar komisyon verdiğini itiraf etmişti.
Aşı geliştirme konusunda dünyada yaklaşık 100 firmanın faaliyet gösterdiği biliniyor. Sinovac dışında bunların hiçbiri için böyle bir iddia öne sürülemedi.
Acaba Sağlık Bakanlığı sözleşme öncesi yaptığı incelemelerde Sinovac’la ilgili bu bilgiye ulaşmış mıydı?
Firma, “tek tek ülkeler açıklama yapmayacak” demesine rağmen Türkiye faz sonuçlarını neden açıkladı?
CoronaVac’in faz çalışmaları Türkiye, Brezilya ve Endonezya’da sürdürülüyor. 24 Aralık’ta Brezilya, aşının Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) acil kullanım onayı için gerekli gördüğü yüzde 50 etkililik oranını tutturduğunu, fakat Çinli firmayla yapılan anlaşma gereği 3. faz sonuçlarının firma ve öbür ülkelerle aynı anda açıklanabileceğini belirterek iki hafta ek süre istedi.
Buna rağmen yılın son günlerinde Bilim Kurulu ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın ortak basın toplantısında 3. fazın Türkiye sonuçları açıklandı. Anlaşma hilâfına gerçekleşen bu gelişme kafalarda soru işareti yarattı. Sorunun cevabı hâlâ belli değil.
Türkiye, COVAX’a neden üye olmadı?
Dünya Sağlık Örgütü bünyesinde faaliyet gösteren COVAX aşı programına (tam adıyla, Covid-19 Aşıları Küresel Erişim İçin Ana Küresel İnsiyatif’e) toplam 172 ülke üye. Halen Birleşmiş Milletler’in 193 üyesi olduğu düşünülürse, bu, dünyadaki ülkelerin çok büyük çoğunluğu demek. Buna karşılık katılmayan 5 ülke var: ABD, Rusya, Fas, Cezayir… ve Türkiye.
Prof. Serdar Savaş, ABD ve Rusya’nın aşı üreticisi ve ihracatçısı olma hedefleri nedeniyle onların tavrının anlaşılabileceğini, fakat kalan üç ülkenin tavrına akıl erdiremediğini söylüyor. Bakanlık, bu küresel organizasyona neden katılmadığı hususunda bugüne kadar hiçbir açıklama yapmadı.
Aşıyı Çin yatırımları mı sürükledi? Çin aşısı bir mecburiyet mi?
Türkiye’nin âdetâ bütün yumurtaları aynı sepete koyması bir mecburiyetten mi kaynaklanıyor? Sözcü gazetesinin ekonomi yazarlarından Serpil Yılmaz bu soruya “olabilir” cevabını veriyor.
Serpil Yılmaz, Çin’in 2015’ten beri Türkiye’nin stratejik sektörlerine yatırım yaptığını hatırlattıktan ve tek tek sıraladıktan sonra şöyle diyor:
“Çin aşısını ‘kredi-faiz’ ilişkisine benzetiyorum. İki ülkenin 21 milyar dolara varan dış ticaret hacmi ve ekonomik işbirliğinin sonucu gibi.”
60 yaş üstü: Deneylerde yok, aşılamada var. Bu, risk oluşturmuyor mu?
Türkiye’deki faz deneylerinin üçünde de 18-59 yaş aralığındaki bireylerle çalışıldı. Koronavirüsün farklı yaşlarda farklı etkiler yarattığı biliniyor. Bu durumda aşıya da farklı tepkilerin verilmesi ihtimal dahilinde değil mi? Bu soruyu soran doktorlar, onay alan diğer aşıların faz deneylerinin 65 yaş üstünü de kapsadığını, Türkiye’deki uygulamanın ise bilinmesi imkânsız risklere kapı aralayan bir uygulama olduğunu söylüyor.
Bu bağlamda ortaya çıkan bir soru daha var: Özellikle 3. faz deneylerinden etkili bir sonuç alabilmek için toplumdaki pozitif sayısının yüksek olması gerektiği biliniyor. Hattâ “Sinovac, faz deneylerini neden kendi ülkesinde yapmıyor” sorusuna cevap olarak “çünkü orada vaka sayısı artık çok az” deniyor. Türkiye 60 yaş üstü için (de) bir vaka cenneti olduğuna göre, bu imkândan neden yararlanılmadı?
BioNTech aşısında neden sembolik miktarda kaldık? Uğur Şahin’e “bana kalsa” dedirten şey neydi?
Arada çok büyük maliyet farkları olmadığı halde Türkiye neden bütün yumurtaları Çin sepetine koydu ve iki Türk doktorunun şirketi tarafından geliştirildiği için sipariş vermede avantajlı olmasına rağmen zamanında BioNTech’in aşısı için atak davranmadı?
Yine: 22 Aralık’ta Uğur Şahin’e “Türkiye ile aylardır görüşüyoruz, bana kalsa imzalar çoktan atılmıştı” dedirten şey neydi?
Bu sorunun cevabı üzerinde düşünen birinin aklına, Sağlık Bakanlığı ile Avrupa ve Amerika ilaç firmaları arasındaki borç tartışmasının gelmemesi mümkün değil. Kısaca hatırlayalım:
Geçtiğimiz Eylül ayı başında Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı bir karar, ilaç ve tıbbi cihaz sektöründe büyük bir tedirginliğe sebep olmuştu. Karara göre, sektörün kamu ve üniversite hastanelerinden birikmiş alacakları yüzde 30’a varan iskontoyla ödenecekti. Sürecin fiilen nasıl işleyeceği daha sonra açıklanacaktı.
Devletten yaklaşık 20 milyar TL alacağı olan ve 200 bin kişiye istihdam sağlayan sektör temsilcileri, açıklamadan hemen sonra ‘feragat’in kabul edilemeyeceğini, bunun yerli ilaç ve tıbbi cihaz sanayisinin durması anlamına geleceğini duyuran çeşitli toplantılar gerçekleştirdi.
Yabancı firmaların alacağı bu miktardan da fazlaydı. Hattâ ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield’in açıklamalarından, bu firmaların kendi devletlerini arayı sokup sorunu çözmesini istediği ortaya çıkmıştı.
Satterfield’e göre Türkiye’deki devlet hastanelerinin sırf ABD firmalarına olan borçlarının tutarı 2.3 milyar dolardı. Avrupalı firmaların birikmiş alacaklarının ne kadar olduğu ise bilinmiyor.
Bu noktada soru şöyle şekilleniyor: Acaba Uğur Şahin “bana kalsa” derken, Batılı firmaların (ve bu arada Pfizer’ın) aşı için Türkiye’nin borçlarını ödemesini şart koştuğunu imâ etmiş olabilir mi?