“Ankara Adliyesi’nde gazeteciler, başsavcılığın whatsapp bilgilendirme grubunda ‘tehditlere karşı soruşturma açıldı mı’ diye sordu. Başsavcılık yetkilileri, ‘şu anda yok’ yanıtını verdi. Yani bir Cumhuriyet savcısının tehdit edilmesi, hedef gösterilmesi ‘suç’ olarak görülmedi.”
Alican Uludağ’ın, Ankara Gazetecisi sitesindeki “Devlet savcısına sahip çıkmadı” başlıklı kulis haberi şöyle:
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, 15 Ocak günü, saat 12:45’te Ankara’nın Çankaya ilçesindeki evinden çıkarken, ellerinde sopa ve silah olan 5 kişilik bir grubun saldırısına uğradı.
Saldırının ardından Ankara Emniyeti’nin şüphelileri yakalama çalışması sürerken, saldırganlardan Abdurrahman Gülseren ve Gülahmet Türk, kendiliğinden emniyete giderek teslim oldu. Dün de Ankara Adliyesi’nde “yaralama” suçundan tutuklandılar. Saldırıyla ilgili kimlikleri tespit edilen 3 kişi ise aranıyor. Bunlardan B.A.’nın da Ülkücü olduğu öğrenildi.
Ankara Üniversitesi DTCF Fakültesi öğrencisi Abdurrahman Gülseren, aynı zamanda Ankara Ülkü Ocakları Orta Öğretim Birim Başkanı. Gülseren, Ankara katliamı için “daha iyisi olabilirdi” diyen ve hakkında IŞİD propagandası yapmaktan dâvâ açılan bir şahıs. Aynı zamanda Ankara Üniversitesi’ndeki birçok saldırı olayında da ismi geçiyor.
Gülseren ve diğer şüpheli Gülahmet Türk, ifadelerinde aracı Musa Şahin’den emaneten aldıklarını söyledi. Şahin ise Ankara Ülkü Ocakları Başkan Vekili.
Soruşturma dosyasındaki bu bilgiler, olayın arkasındaki örgüt olarak Ülkü Ocaklarını işaret ediyor.
Savcılığın bu durumu tespit etmesi de, Ülkü Ocakları üyesi olan şüphelileri gözaltına aldırması da MHP’de “tepki yarattı.”
***
19 Ocak’ta birçok MHP ve Ülkü Ocakları yöneticisi, soruşturma savcısı Alparslan Tufan’ı sosyal medya üzerinden hedef aldı. Tufan’ın fotoğrafını paylaşan MHP’liler, organize şekilde Cumhuriyet savcısını tehdit etti. Aynı zamanda “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs”e varacak ifadeler kullanıldı.
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ömer Şanlı, “Alparslan Tufan neyi amaçlamaktadır? … bizim öncelikli tavsiyemiz… elaleme erkeklik göstereceğim diye boğulacağı suda kulaç atmamasıdır” ifadelerini paylaştı.
MHP Mersin milletvekili Olcay Kılavuz, “Ankara Başsavcı vekili Alparslan Tufan Adalet Bakanlığına mı? Yoksa Serok Ahmet’e mi bağlı çalışıyor? Alparslan Tufan kimin adamıdır” diye yazdı.
Savcının organize şekilde tehdit edilmesinin normalde Ankara’yı ayağa kaldırması gerekiyordu. Çünkü, tehdit edilen ülkenin başkentindeki bir Cumhuriyet savcısıydı.
HSK VE BAKANLIK SESSİZ KALDI
Ancak ne iktidardan, ne devlet yetkililerinden, ne de yargı yöneticilerinden savcının tehdit edilmesine ilişkin bir ses çıkmadı.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül suskun kaldı. Hakimler ve Savcılar Kurulu herhangi bir yazılı açıklama yapmadı. Tehdit edilen savcının bağlı olduğu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da olaya ilişkin bir soruşturma başlatıldığını duyurmadı. Oysa, bir süre önce Fikri Sağlar’ın “türbanlı hakim” açıklamasına Bakan Gül, HSK ve Ankara Başsavcılığı’ndan anında tepki gelmişti. Ancak bir şiddet olayını soruşturan Cumhuriyet Başsavcı Vekili’nin MHP ve Ülkü Ocakları yöneticileri tarafından açıktan tehdit edilmesi karşısında bu kurumlar, derin bir sessizliğe büründü.
***
TEHDİDE SORUŞTURMA YOK
İşin ilginç boyutu, Ankara Adliyesi’nde savcının tehdit edilmesi konusu gündeme geldi. Ancak savcıya tehditlere karşı şimdilik “soruşturma açmama” kararı alındığı öğrenildi. Buna ilişkin gazeteciler, başsavcılığın whatsapp bilgilendirme grubunda da “tehditlere karşı soruşturma açıldı mı” diye sordu. Başsavcılık yetkilileri, “şu anda yok” yanıtını verdi. Yani bir Cumhuriyet savcısının açıktan tehdit edilmesi, hedef gösterilmesi “suç” olarak görülmedi, görülmek istenmedi.
SUSKUNLUK GEREKÇESİ: İTTİFAK
Gerek Adalet Bakanlığı, gerek HSK gerekse de Ankara Başsavcılığı’nın bu olaya karşı sessiz kalmasıyla ilgili kulislerde ilginç yorumlar yapıldı. MHP’lilerin savcıyı tehdit etmesine karşın herhangi bir açıklama yapılmamasının perde arkasında, olası açıklamanın Cumhur İttifakı’na zarar vereceği endişesinin yattığı öğrenildi.
O Cumhuriyet savcısını kendi içindeki dengeleri düşünerek yalnız bırakan Hakimler ve Savcılar Kurulu ise, anayasadaki konumunu çoktan unutmuşa benziyor.
***
Peki, benzer bir olayda Cumhuriyet savcısını tehdit eden kişiler Cumhur İttifakından olmasaydı yine aynı sessizlik mi olurdu? Sorunun yanıtı çok basit; elbette hayır. O anda bütün iktidar ve devlet aygıtı doğal olarak ayağa kalkar, bizzat o tehditlerde bulunanlar tek tek tespit edilir, evlerinden alınır, haklarında terör soruşturması yürütülürdü. Ancak özne MHP olunca, yargı da sesini çıkarmak istemedi.
Sonuç olarak bir Cumhuriyet savcısı, “siyasi” kaygılarla adliyede yapayalnız, sahipsiz bırakıldı.