Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) derhal serbest bırakılmalı kararına rağmen 1240 gündür tutuklu yargılanan Osman Kavala hakkında 29 Aralık 2020’de ikinci kez hak ihlali yoktur kararı veren Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) gerekçeli kararı Resmi Gazete’de yayımlandı. Aralarında mahkeme başkanı Zühtü Arslan ve başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan’ın da bulunduğu 7 üyeye karşı 8 oyla alınan 36 sayfalık karara 42 sayfa karşı oy yazıldı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, karşı oy yazısında Kavala ile ilgili delilleri tek tek ele aldı, iddialar için “varsayıma dayanan soyut değerlendirmeler” dedi.
Arslan’ın karşı oy yazısından bazı tespitler şöyle:
“HTS ve baz istasyonu kayıtlarından hareketle başvurucunun muhtelif tarihlerde Henri Barkey ile görüşmeler yaptığı ileri sürülmüştür. Aynı şekilde bir an için tüm bu görüşmelerin gerçekleştiği varsayılsa bile bunların içeriklerine dair hiçbir bilgi, dahası iddia bulunmamaktadır. İstanbul’da doğup büyüyen ve Türkiye üzerine akademik çalışmaları bulunan Henri Barkey ile telefon görüşmesi yapıldığı yolundaki kayıtlar, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme suçu bakımından kuvvetli belirti kabul edildiği takdirde, yıllar içinde bu kişiyle bir şekilde telefonla görüşmüş olan herkesin casusluk suçu bakımından kuvvetli şüphe altında olduğu ve dolayısıyla tutuklanabileceği gibi hukuken hiçbir şekilde izah edilemeyecek bir durum ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, yabancı istihbarat servislerine çalıştığı ileri sürülen bir akademisyenin görüştüğü kişilerin, görüşmenin içeriğinde dair herhangi bir tespit olmadan, salt bu görüşmeler nedeniyle casusluk suçunu işlediklerinin ileri sürülmesi ancak varsayıma dayanan ve soyut değerlendirmelerle mümkün olabilir.
“Başvurucu devletin gizli kalması gereken hangi bilgilerimi temin etmiştir. Bu sorunun cevabı ne tutuklama kararında ne de iddianamede bulunmamaktadır. Daha da önemlisi başvurucunun hangi gizli bilgileri kimden, nasıl ve nerede temin ettiğine dair herhangi bir açıklama olmadığı gibi, kendisiyle “yoğun irtibatı” olduğu varsayılan Henri Barkey’in hangi gizli bilgilere sahip olduğu ve bunları nasıl temin ettiği de soruşturma belgelerinden anlaşılmamaktadır.
“Başvurucunun kurduğu ve desteklediği STK’lar vasıtasıyla devletin güvenliği ve siyasi yararları bakımından niteliği gereği gizli kalması gereken bilgileri elde ettiği, bunları Türkiye aleyhine ve yabancı devletlerin lehine kullandığı ileri sürülmüştür. Belirtmek gerekir ki sivil toplum örgütlerinin en önemli görevi ülkenin sosyo-ekonomik ve politik meseleleri üzerine araştırmalarda bulunmak, analizler yapmak, raporlar hazırlamak ve öneriler üretmektir. Kuşkusuz STK’lar da casusluk amacıyla kullanılabilir. Ancak bir STK’nın casusluk olarak nitelendirilebilecek faaliyetler yürüttüğünün veya bu tür faaliyetleri örtülmesi amacıyla kullanıldığının soyut ve genel suçlamalarla değil, somut bilgi, belge ve olgulara göre dayanılarak gösterilmesi gerekir. Aksi takdirde her STK, benzer suçlamalarla etkisiz ve işlevsiz hale getirilebilir. Somut başvuruya konu soruşturma belgelerinde başvurucunun ilişkili olduğu STK’ların hangi gizli bilgileri elde ettikleri Türkiye’nin aleyhine olacak şekilde bunları nasıl kullandıkları ve hangi ülkede verdikleri açıklamış değildir.
“Diğer yandan başvurucuda ele geçirilen belgesellerin, belgesel çekimine destek olmasının ‘Ermeni olayları’ üzerine toplantı organize etmesinin atılı suçla nasıl bir bağlantısının olduğu gösterilmemiştir.”
Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım’ın karşı oy yazısında ise Kafka’nın Dava romanından yaptığı benzetme dikkat çekiyor:
“Kafka’nı Dava romanında Josef K. Kendisini aniden bir hukuk sarmalının ve labirentinin içinde bulmuştu: ‘Josef bir hukuk devletinde yaşıyordu…bütün kanunlar sapasağlam yürürlükteydi.’ Somut olayımızda başvurucunun neredeyse aynı olguya dayalı suçlamalarla ve kuvvetli şüphe uyandıracak önemli yeni deliller ortaya konulmadan iki kez tahliye edilip üç kez tutuklanması da Kafkaesk bir hukuk sarmalına benzemektedir.”