DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen torba yasada yer alan OHAL yetkilerinin üç yıl uzatılması teklifini “Getirilmeye çalışılan düzenlemelerle iktidar en az üç yıl daha hesap verebilir olmaktan çıkmak istemektedir” sözleriyle eleştirdi.
Torba kanun yönteminin demokratik tekniklerle bağdaşmadığını söyleyen Yeneroğlu, teklifin üç maddesinin hukuka önemli ölçüde aykırı olduğunu ileri sürüyor.
‘Kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma, masumiyet ilkesi gibi temel ilkeler zarar görecek’
Terörle mücadele kapsamında gözaltı süreleriyle ilgili olağanüstü yetkilerin 3 yıl uzatılmasını temel hakların ihlali olarak değerlendiren Yeneroğlu şu ifadeleri kullandı:
“Siyasi iktidar neredeyse tüm suçlara yakın bir şekilde gözaltına alma süreleri ve bu çerçevede yapılacak tutukluluğa itiraz, tahliye talebi ve tutukluluğun incelenmesi gibi hususları oldukça uzun sürelerle kullanılmasını sağlayacak ve hukuki güvenliği tamamen ortadan kaldıracaktır. Kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma, masumiyet ilkesi gibi temel ilkeler ve kişiler zarar görecektir. Anayasanın 19. maddesine de aykırıdır.”
“Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında bu işlem normal dönemde sadece Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılırken, ek olarak Cumhuriyet savcısının yazılı emri üzerine kolluk tarafından yapılacaktır.”
“Yine düzenlemeye göre, tutukluluğa itiraz ve tahliye talepleri dosya üzerinden karara bağlanması uygulaması devam edecektir. Oysaki tutuklu kişinin mahkemeye çıkarak yani duruşmalı olarak kendisini savunması gereklidir. Ancak bu husus engellenmektedir. Yine tahliye talepleri de dosya üzerinden yapılması mağduriyetleri arttıracaktır.”
“Tahliye talepleri en geç otuzar günlük sürelerle tutukluluğun incelenmesi ile birlikte dosya üzerinden karara bağlanabilme uygulanmasına devam edilmek istenmektedir. Bu husus da aynı şekilde tahliye ile ilgili talepleri geciktirmekte, duruşmalı olması gereken işlem duruşmasız olarak yapılmakta ve mağduriyete yol açmaktadır.”
“Tutukluluğun incelenmesi en geç, otuzar günlük sürelerle dosya üzerinden, doksanar günlük sürelerle kişi veya müdafi dinlenilmek suretiyle resen yapılır. Buradaki düzenleme de mağduriyetlere yol açacak mahiyettedir.”
“Tutukluluk incelemeleri, yine duruşmalı olmalı, tutuklunun mahkemece dinlenmesi ve delillerin tartışılmasından sonra yapılmalıdır ancak dosya üzerinden bu işlemin yapılması da hak kayıplarına neden olacaktır. Yine 90 günlük sürelerde kişilerin veya vekillerinin dinlenmesi de ayrı bir hukuksuzluk olarak karşımıza çıkmaktadır.”
“Tüm bu hak ihlalleri, kişi hürriyeti ve güvenliğini hakkını ihlal etmektedir. Bunun yanında yüz yüzelik ilkesi, silahların eşitliği ilkesi, çelişmeli yargı ilkesi gibi ilkelere de aykırılık oluşturmaktadır. Söz konusu bu düzenleme tamamen normal hukuk düzenine aykırıdır. Açıkça OHAL uygulamalarının devamıdır.”
TMSF’nin kayyumları: Şirketin menfaati değil, hükümetin etkisi
Yeneroğlu, TMSF’nin şirketlere kayyum atama yetkisinin üç yıl daha uzatılmak istenmesini ise şu sözlerle eleştirdi:
“Organize suç örgütlerinin özel mülkiyete çökmesinin sıradanlaştığını her gün duyuyoruz. OHAL uygulamalarını kalıcılaştıran, ticaret hukuku ilkeleri doğrultusunda ve basiretli tüccar gibi yönetilmek üzere kayyım ataması yerine TMSF kayyım olarak atanmakta ve söz konusu şirketlerin yönetimi bir kamu kurumu olan TMSF’ye verilmektedir. Şirket ortaklarının menfaati ve şirketin iyi yönetimi yerine hükümetin etkisi altında başka saiklerle yönetim sergilenmektedir.”
‘Disiplin hükümleri yerine OHAL mevzuatına sığınmak sürekli baskı demektir’
Yeneroğlu’nun dikkat çektiği bir diğer düzenleme ise kamudan ihraç edilenler hakkında.
Yeneroğlu, terörle iltisaklı olduğu düşünülen kamu görevlilerinin uzaklaştırılması ve ihracı konusunda kurumlara verilen yetkilerin üç yıl daha uzatılmasına şu sözlerle tepki gösterdi:
“Teklifin gerekçesinde, yalnızca söz konusu sürenin terör örgütleriyle mücadele kapsamında duyulan ihtiyaca binaen uzatıldığı belirtilmektedir. OHAL ilanını gerektiren sebebin üzerinden 5 yıl geçmişken, tedbir adı altında terör örgütleriyle ilgisi olmayan çok sayıda insan görevinden ihraç edilmişken hangi ihtiyaçtan bahsedildiğini anlamak mümkün değildir. Türk hukukunda, kamu görevlilerin görevden uzaklaştırılması ya da görevine son verilmesine ilişkin kapsamlı düzenlemeler varken, disiplin hükümleri yerine OHAL mevzuatına sığınmak kamu görevlilerini sürekli olarak baskı altında bırakmak, sebepsiz olarak görevlerine son vermek ve sindirmekten başka bir anlam ifade etmektedir.”
“Uzatılması istenen hükümler içerisinde dikkat çekici başka bir nokta, görevine son verilip daha sonra iade edilen kişilerin farklı görevlere atanmalarına imkân veren ve tazminat talep edemeyeceklerine ilişkin düzenlemelerdir. Bu düzenlemeler, açıkça hukuka aykırı kararlar karşısında bir sorumsuzluk ilanıdır. Öte yandan bir hukuk devletinde, haksız bir şekilde görevine son verilen kişi tabii olarak aynı görevine iade edilir ve bu haksızlık karşısında tazminat edebilir.”