10 gündür Türkiye’de ailecek “tatildeyiz.” Amerika’dan gelirken iş telefonumu ve bilgisayarımı getirmedim. Kimse bana ulaşamasın ve kafa dinleyeyim diye. Hatta cep telefonumdaki haber aplikasyonlarını kapattım haberleri de görmeyeyim, okumayayım diye. Ama bir kez daha anladım ki Türkiye’de “unplugged” yani her şeyden kopuk bir hafta geçirmek imkânsız ve belki de doğru değil. Çünkü etrafta sürekli bir bilgi eksikliği, bilgi kirliliği ya da yanlış bilgilendirme dönüp duruyor. Bir iletişimci olarak, hele de hayatını insanları doğru bilgilendirmeye adamış bir iletişimci olarak sessiz kalmak mümkün de değil doğru da değil. Orman yangınları konusu benim bam tellerimden biri. Çünkü ucu doğaya, çevreye ve çocuklarımızın geleceğine dayanıyor. Çevreye duyarsız yaşam tarzımız, hayvanları ve doğayı topyekûn istismar etmemiz ve küresel ısınmayı yavaşlatacak ya da tamamen durduracak uygulamaları hayatımızın normali haline getirememiş olmamız doğal felaketlerin sıklığını ve şiddetini artırıyor. İnsanoğlu doğa karşısında hem gaddar hem de korunmasız kalıyor.
Küresel ısınma orman yangınlarının, sellerin daha sık ve daha şiddetli yaşanmasına yol açıyor. Siz işin uzmanlarından ayrıntısını öğrenin, ancak karbon salınımı arttıkça ve bu salınım giderek seyreldiği için ormanlar tarafından emilmedikçe yeryüzü ısınıyor. Amerika ve Kanada’da Ağustos-Kasım arası olarak bilinen yangın sezonu şimdilerde Nisan ayında başlıyor ve neredeyse yıl boyu devam ediyor. Dünyanın hemen hemen her bölgesi orman yangını riskiyle karşı karşıya. İskandinavya ülkeleri dahil. Kar kış dediğiniz İsveç de, Norveç’teki takımadalar da, İber yarımadasının kıyıları da yanıyor. Bu yangınlar bazen doğal yollardan bazen insan eliyle çıkıyor. Suçlular soruşturuluyor, cezalandırılıyor. Türkiye’de suçlu arama tartışması tam sürat devam. Zaten son bir haftadır parmak sallamanın, bağırmanın ve ajitasyonun sonu bir türlü gelmedi. Ama bu tartışmanın bir başka yanı daha var. Daha yapıcı olabilen yanı. Orman yangınları nasıl kontrol altına alınır? Yangınlarla nasıl mücadele edilir? Bunun için ne gibi bilimsel araştırmalar yapılıyor? Ne teknolojiler üretiliyor? Türkiye bu gelişimin neresinde? Küresel ısınmaya karşı ne gibi önlemler alınıyor? Türkiye’de toplumun felaketlere karşı dayanıklılığı (resilience) ne düzeyde? Bu tür felaketlerden sonra kamusal müdahale ve hizmetler daha iyi bir seviyeye gelebiliyor mu?
Amerika’da hem federal hükümet hem de yerel hükümetler orman yangınlarına karşı yapılan bilimsel ve teknolojik çalışmaları teşvik ediyor. Ağırlık özellikle ormanların yerleşim alanlarıyla kesiştiği yerlerdeki halkı, mülkü ve alt yapıyı korumak, bununla görevli müdahale ekiplerini de mümkün olduğunca en ileri teknolojiyle donatmak. Çünkü hedef hayat kurtarırken hayatta kalabilmek. Bu alanda yapılan bazı çalışmalardan bahsetmek istiyorum.
Yapay zekâ teknolojisi ile işleyen süper bilgisayarlar hava koşullarının, uydudan alınan verilerin analizini yaparak yangının hızını, yönünü tahmin ediyor. İtfaiye ekipleri yangın yeriyle çaresizce uğraşmak yerine yangının sıçrayacağı bölgeyi kontrol altına alıyor. Üstelik Amerika’da en çok orman yangınının çıktığı California’da bütün itfaiyenin ağzının içine baktığı, süper bilgisayar laboratuvarının başındaki bilim insanı bir Türk Kadın!
Yangın zamanı ilk müdahale ekiplerinin, yani itfaiye erleri, polis ve sağlık ekiplerinin iletişim ağı çökebiliyor. Bu ekipler birbiriyle iletişime geçemiyor. Bunun için özel iletişim platformları kuruluyor. Bu özel hatlar gerektiğinde tüm sivil hatları devre dışı bırakarak müdahale ekiplerine öncelik veriyor. Amerika’dan çıkan bu sistemi Balkan ülkelerine adapte edenler yine Türkiye’den çıkma bilim insanları ve yöneticiler.
Yangın sırasında göz gözü görmediği için itfaiye erlerinin özel başlık kullanması ve bu başlıkların termal görüntüleme mekanizmasına sahip olması gerekiyor. Dizayn eden, bildiniz, yine bir Türk.
Yangın ya da sel riski ile karşı karşıya olan halka cep telefonlarıyla uyarı gönderiliyor ve acilen bulundukları bölgeyi terk etmeleri isteniyor. Bunu güvenli bir şekilde yapabilmeleri için de açık rotalar anında yenilenerek halka bildiriliyor. Böylelikle halk yanlışlıkla yangın ya da sel bölgesine gitmiyor.
Daha sayılacak o kadar teknoloji var ki. Bunu siyasetçiler okusun diye yazmıyorum. Halk okusun diye yazıyorum. En lüks resortlarda geri dönüşüm sistemi yok! Kahvaltı masamı bekleyen genç delikanlı jeoloji mühendisi! Ayakta durmaya çalışıyorum diyor. Özel uçak kullananlar bıraktıkları karbon izinin farkında olamayacak ya da umursamayacak kadar cahil. Amerika’da elini sallasan Türk mühendise, bilim insanına çarparsınız. Zeki olduğumuz kesin ama ormanlar gibi biz de memlekette yeşeremiyoruz. Amerikalı üst düzey bir devlet görevlisi yakın zamanda bana şöyle demişti: “Bu kadar zeki Türk varken etrafta, bu Osmanlı nasıl batmış anlamıyorum.”
Yangınlar, seller artarak devam edecek. Bu küresel ısınmanın bir sonucu da olabilir, cehalet ve dikkatsizliğin de. Sorunun köküne inmek ve geç olmadan baştan başlamak gerekiyor. Gelişmiş ülkelerde bu işlerin başında duran, bilim ve teknoloji üreten sizin çocuklarınız. Sadece yeni buluşlar ile çağ atlanıyor. Türkiye doğal felaketler konusunda gelişmiş ülkelerle işbirliği yapabilmek için bu tür teknolojilere ayak uydurabilecek alt yapıya ve bilinçliliğe sahip olmak zorunda. Geç kalındığı doğru ama imkânsız değil.