Afganistan’daki trajediyi hepimiz canlı olarak izliyoruz. Amerikalılar Afganistan ve Irak’a demokrasi getirecekti.
11 Eylül 2001’den sonra, Osama Bin Ladin’in peşinden önce Afganistan ve sonra Irak tepetaklak edildi. Halklar Taliban ve Saddam’dan kurtuldu ancak yerine bir şey konulamadı. İki ülkede de sıfırdan kurulan ordulardan biri İŞİD, diğeri de Taliban tarafından bozguna uğratıldı demek hata olur. Buharlaştı daha doğru bir kelime.
Irak’ı peşmergeler kurtardı. Afganistan’da ne oldu görüyoruz.
Türkiye Afganistan’da tek şehit vermedi. Daha çok arka planda Afgan askerlerinin eğitimi ve lojistik destek gibi görevleri vardı.
Bu yüzden NATO müttefikleri arasında boy gösterdi ancak Türk askeri tek bir kurşun attı mı bilmiyorum.
Avustralya’nın gönderdiği askerler doğrudan çatışmaya sürüldü. Hedefsiz, belirsiz ve umutsuz her savaşta olduğu gibi gibi en büyük zararı yerli halk gördü. Büyük ihtimalle bahsi geçen ölüm sayıları da tahmine dayanıyor. Afganistan gibi bir dehlizde kesin sayılara ulaşmak zor.
2002’den 2014’e kadar 41 Avustralya askeri Afganistan’da hayatını kaybetti. İki yüzden fazlası da yaralandı. Bu süreçte Avustralya ordusunun itibarı da toplamda büyük zarar gördü. Türlü iddia ve hatta görüntünün ortaya çıkmasından sonra Avustralya’nın Afganistan’daki performansı soruşturuldu ve açıklanan rapora göre 25 Avustralya askeri 39 sivil ve tutsağın ölümünden sorumlu. Bazı çaylak askerleri “ortama alıştırmak” için helikopterlerden sivillere ateş açtırıldığı ortaya çıktı.
Suçlanan ordu birimi lağvedildi. Genelkurmay başkanı özür diledi. Bu suçların tekrarlanmaması için 2025’e kadar uygulanacak bir dizi reform açıklandı. Ve tabi İbrahim Kalın kınadı.
Tüm dünya gibi Avustralya için de Taliban fırtınası sürpriz oldu. Ancak gafil avlandı diyemeyeceğim zira Mayıs’ta Kabil’deki elçilik boşaltıldı.
Taliban Kabil’i ele geçirdiğinden beri oradaki Avustralya vatandaşlarını ve son 20 yılda içinde Avustralyalılara yardım eden tercüman ve ailelerini buraya getirmeye çalışıyor. Birkaç yüz insan getirmiş durumda.
3 Bin Afgan Avustralya’ya Gelecek
Avustralya bu yıl 3 bin Afganı insani yardım kapsamında getirmeyi planlıyor. Buradaki Afgan asıllı Avustralyalılar ve insani yardım gruplarından daha fazlasının alınması için büyük baskı var.
En son, yıllar içinde elçiliği korumuş olanlara Avustralya’ya gelmek isteyenlere göçmen ajansına gitmeleri önerildiği ortaya çıktı. Bu da kısaca başınızın çaresine bakın demek.
Vietnam savaşı sırasında da Amerikalılara destek veren Avustralyalılar için, yaşananlar pek sürpriz olmadı. Orada da bir andan çekilen Amerikalılar geride Güney Vietnam’ı ve kaçmaya çalışan milyonları bırakmıştı. Ne olduğunu öğrenmek isteyenler, lütfen haritada Saygon şehrini arasın.
Günümüzde kökenleri Vietnam’a uzanan yüzbinlerce Avustralyalı var.
1975 ile 1995 arasında yüzbinlerce Vietnamlı teknelerine atlayıp komşu ülkelere kaçmıştı.
“Tekne insanları” (boat people) adı verilen bu insanlar insanlık tarihinin bir başka trajedisi.
Tahminlere göre 800 bin Vietnamlı denizden başka ülkelere kaçabildi. Birleşmiş Milletler tahminlerine göre 200 ila 400 bini de denizde öldü.
ABD’nin demokrasiyi dünyanın her yerinde savunma çabası Soğuk Savaş’a dayanıyor.
Türkiye’deki tartışmalar buradan biraz farklı.
Afganistan bizim için okyanus ötesi.
Türkiye için İran’ın öbür tarafı.
Milyonlar Taliban rejiminin yarattığı panik yüzünden ne yapacağını bilmezken, Türkiye’ye doğru yola çıkanların sayısı çok fazla. Milyonlarca mülteciye açık kapı uygulayan hükümetin şimdi ne yapacağı merak konusu.
Başka ülkelerin izni olmadan sınır ötesi operasyonlara onay veren muhalefet ise “sınırlar namusumuzdur” diyor. Taliban Afganistan’ın geleceğini şekillendirirken Afganistan trajedisine yönelik yapılanlar da ülkelerin tarihteki yerini belirleyecek.
Sersem olma hakkımı elimden alamazsınız
Türkiye ile Avustralya’yı birleştiren bir başka konu da koronavirüs.
Pandemide vaka sayılarını ve ölümleri asgaride tutmaya çalışan Avustralya’dan, dünyanın geri kalanındaki COVID-19 gelişmelerini izleyip cık cık etmek kolaydı…
Ta ki delta varyantı ortaya çıkana kadar.
Sınırlarını vatandaşlarına bile kapatan Avustralya artık pandemiye teslim olmak üzere. Sydney’de Haziran ortasında uluslararası kargo uçağı mürettebatını taşıyan limuzin şoförü virüsü kapınca önce pek ciddiye almadık. Arada sırada bu tür, tek tük vaka çıkıp salgın kontrolden çıkmadan önlemler alınıyordu. Sonra şoförün sorumsuzca birkaç hareket yaptığını öğrendik. Bu da şaşırtıcı değildi. Önceden de bu tür karakterlerle karşılaşmıştık.
Ancak delta varyantının şakası yokmuş. Bak bununla önceden karşılaşmamıştık. Bir anda vakalar artmaya başladı. Sydney’de günlük vaka sayısı10’u geçince, belli bölgelerde yasaklar ilan edildi. Zengin semtlerden daha yoksul ve evlerde kalabalık ailelerin yaşadığı semtlere bulaşınca da vaka sayıları patladı.
Haziran sonunda başlayan yasaklar artık ülkenin en büyük eyaletini – şu içinde Sydney de olan- ve komşu eyaleti – şu içinde benim yaşadığım Melbourne de olan- ve Yeni Zelanda’ya yayılmış durumda. Ülkenin geri kalanı şimdilik güvende. Umarım öyle kalır ancak pek ümidim yok.
Sydney’de günlük 10 vaka varken yasaklar başlatıldı ve yedi hafta sonra günlük vakalar 800’e vardı. Türkiye’deki arkadaşlarım buradaki vaka sayılarının olsa olsa nezle olduğunu ileri sürseler de Melbourne’da başbakan yasakları erken ilan etmekle suçlanıyor. Tek vakayı görünce yasakları başlattı. Biz de yasakların üçüncü haftasındayız ve günlük vaka sayısı 70’leri geçmiş durumda. Muhakkak ki Türkiye’yle karşılaştırılacak rakamlar değil. Ancak burada hedef, pandeminin başından beri -tam olarak ilan edilmese de- sıfır vakaydı. Artık zaten sıfır vaka mümkün görünmüyor. Geçen yıl vaka sayılarını 700’lerden sıfıra indiren önlemler deltaya işlemiyor. Bir de Türkiye’de yeni vakaların yüzde 90’ı delta diyorlar.
Geçen gün ilan ettiler. Pandeminin başından beri Melbourne 200 günü tam kapanma altında geçirmiş.
Pandeminin bir özelliği içimizdeki sersemi ortaya çıkarması bence. Bazılarının zaten hep dışında da… Ancak normal zamanda bunu içinde yaşayanlar pandemiyi, sersemliğini dışlarına vurmaya uygun bir ortam olarak kullandı. Bu gelişmeyi yakından irdelemek için halkı kabaca çeşitli gruplara ayırdım. Çünkü canım öyle istedi.
Ülkeyi yöneten elitler, mantıklı çoğunluk, mantıklı çoğunluğun içinde olduğunu göstermeye çalışan içten sersemler ve sersemler.
Normalde büyük bir ciddiyetle “aşı hepimizin sonu olacak,” “Elvis hala yaşıyor”, “bu olayın gerisinde Bill Gates var,” türü varsayımlarda bulunan güruhu son gruba dahil edersek bir de içinden bunlara hak veren ancak arkalarından dalga geçen ve mantıkla ilişkili olduğunu düşünmenizi isteyen gizli sersemler var.
Pandemi işle bu sersemleri serbest bıraktı.
Yaklaşık 4 bin tanesi dün milyonların haftalardır evlerinde hapis olduğu Melbourne’nun şehir merkezinde bir araya geldi. Maskesiz ve sosyal mesafe kurallarını takmayan kalabalığın arasında “Sizin aşınızı istemiyorum, beni İsa koruyor” tişörtüyle dolaşan kadın ve yanında, “hükümet halka savaş açtı, silahı da aşı” pankartı taşıyan arkadaş ve onun hemen gerisinde de “virüs değil yasaklar öldürür” bayrağı sallayan şahıs vardı.
“Özgürlük” protestosunda polis yüzlerce kişiyi tutukladı. Daha önce yetkililerin belirttiği gibi, her birine 5 biner dolar ceza yazılacak. Tutuklanmayanlar da büyük bir ihtimalle, evdekilere yaptıklarını anlatırken dünya çapında milyonlarca kişiyi öldüren ve öldürmeye devam eden virüsü sevdiklerine bulaştıracak.
Herkesin sersem olma hakkı, istediğine inanma hakkı var.
Koronavirüsteki mutasyonları takip edip televizyonda caka satanlar arasında evrime inanmayan var mı?
ABD’de solunum cihazına bağlı bir şekilde etrafına öfke kusarken virüsün “büyük bir oyunun parçası olduğunu” söyleyerek ölenler vardı.
Geçen gün biri, “üniversite bitirdi diye onun dediğine inanmaları haksızlık” diyerek şikâyet ediyordu televizyonda.
Sınırsız cahillik, sınırsız özgüven ve balık hafıza…
Belki de demokrasi bunu gerektiriyor.
Herkes aklı başında olsa, anormalliği nasıl anlayacağız?
Eğer herkes mantıkla, bilimsel veriler ışığında hareket etse içimizdeki sersemleri nasıl bulacağız?
En azından karşımıza çıkan türlü zorluklara karşı ülkeleri mantık ve bilim karşıtı hurafeler üretenler yönetmiyor.
Bir de yönettiklerini düşünsenize…