IŞİD’i yakından takip eden pek çok analist ve gazeteci örgütün kontrol ettiği alanları kaybetmiş olmasına rağmen Mısır’dan Endonezya’ya kadar tüm eylemlerini merkezi medyasından duyurduğunu bilir. Bu, IŞİD’in ilk senelerinde de böyleydi, şimdi de böyle. Örgütün bu merkeziyetçi duruşu kendisini bir devlet olarak görmesinden geliyor. IŞİD halen, çeşitli dillerde yaptığı radyo yayınları ile Mısır’daki Sina çölünde Mısır ordusuna karşı giriştiği saldırılarda kaç havan attığına kadar bütün bilgileri detaylıca paylaşıyor. Aynı şeyi Libya, Afganistan, Suriye, Irak ve diğer bölgeler için de yapıyor.
Ne var ki Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) karşı 2020 yılında gerçekleştirdiği saldırılar ile adını duyuran Ensar Ebu Bekir Sıddık Seriyyesi grubunun eylemleri garip bir biçimde hiçbir zaman IŞİD medyasında yer almadı. Grup üstlendiği saldırılardan en az ikisinde sosyal medyadaki yanlış bilgilere dayanan açıklamalar yayımladı. EYP ile yapılan saldırıda roket, anti-zırh füze ile yapılan saldırıda EYP kullanıldığını söylediler. Teknik bir nedenden dolayı TSK aracında çıkan yangını da kendi saldırıları olarak üstlendiler.
Yine de IŞİD ile bağlantılı olduğu düşünülen bu örgütün hiçbir saldırısını IŞİD üstlenmedi. Afrika’daki en küçük mayını bile haberlerinde anan ve üstlenen IŞİD, Ensar Ebu Bekir Sıddık Seriyyesi’nin saldırılarından hiç söz etmedi. IŞİD, arada kendisini öne atan, Çeçen menşeli olduğu tahmin edilen ve kendisini Hattab Şişani Tugayları olarak tanıtan grubun saldırısını da üstlenmedi. Saldırıları El-Kaide de üstlenmedi.
Ensar Ebu Bekir’in üstlendiği 15 saldırı var, bunların ikisi sahte üstlenme. En son saldırıda olduğu gibi gerçekte olanla üstlenme açıklamasındaki iddia uyuşmuyor. Fail onlar değil yani. Geri kalan 13’ten birini de TSK onaylamıyor. Yani toplamda Ensar Ebu Bekir Sıddık Seriyyesi’nin gerçekleştirdiği saldırı sayısı 12.
Varlığı tartışmalı Şehit Şeyh Mervan Hadid Seriyyesi adındaki grubun yaptığını iddia ettiği saldırı ise hiçbir yerel ve askeri kaynak tarafından teyit edilmedi. Hattab Şişani grubu ise ‘Şam Rusların cehennemi olacak’ diyerek duyurduğu ilk eylemi de dahil dört saldırıdan sonra HTŞ’nin El-Kaide ile yaşadığı rekabet sırasında etkisiz hale getirildi.
Askeri kaynaklara göre İdlib’te 2020 yılından bu yana TSK’ya yapılan saldırı sayısı, rejim ve müttefiklerinin yaptıkları dışında, 23. Bunlardan 5’inin failleri bilinmiyor.
En son üç askerimizin şehit olduğu saldırıyı da Ensar Ebu Bekir Sıddık Seriyyesi üstlendi. Saldırıda TSK aracına füze atılmış, askerlerimiz hayatlarını kaybetmiş veya yaralanmıştı. Ensar Ebu Bekir Sıddık Seriyyesi’nin üstlenme bildirisinde ise saldırının EYP ile gerçekleştirildiği yazıyordu. Yani üstlenme diğer üstlenmede olduğu gibi sahteydi.
Saldırının gerçekleştirildiği füzenin dahil olduğu envanter ise muhalifler alanında TSK’nın, rejim alanında da Rusya’nın gözetiminde idi. Önemli bir detay da şuydu: Saldırı oldukça profesyonel ve soğukkanlı şekilde TSK konvoyuna çok yakın bir noktaya girilerek yapılmış ve ilk atışın ardından yaşanan şok sırasında örgütlerin daha çok zarar vermek için baş vurduğu silahlı saldırı gerçekleşmemişti. Askeri kaynaklar saldırının bu aşamada kesilmesini, saldırıyı gerçekleştiren hücrenin herhangi bir üyesinin ölü ya da diri yakalanması riskinden kaçınmak amacına bağlıyor. “Bu tip saldırıları yapan cihatçılar genelde hem daha çok zarar vermek hem de saldırıyı şehitlik ile taçlandırmak ister,” diyor askeri kaynaklar, “bu saldırılar cihatçı saldırı tipolojisine uymuyor. Çok kademeli ve çok ayaklı bir operasyonunun fiziki ayağı izlenimi veriyor, kullandıkları envanter de aslında bunu destekliyor.”
Savaş sahalarını filmlerden, mobil ve konsol oyunlarından veya sosyal medyadan takip edenler için savaş sahalarının hayal ettikleri gibi olmadığını söylemekte fayda var. İlaveten: Savaş sahasında savaşın bir parçası olan pek çok tanımlanmamış silahlı grup aynı zamanda örtülü operasyonlar, false flag operasyonlar veya adi suç organizasyonları için faaliyet yürütüyor olabilir. Örnek olarak yıllarca yan yana konuştukları, oturup kalktıkları insani yardım çalışanlarını kaçırıp çeşitli istihbarat örgütlerine satan yahut fidye isteyen çok sayıda grup listelenebilir. Bu durum muhalif alan için de rejim alanı için de geçerli.
Buna, zamanda biraz geri giderek Rus istihbaratının Kafkaslardaki cihat yanlısı kişileri ya IŞİD’e katılma ya da İdlib’te Rusya adına çalışma şartıyla Suriye’ye ihraç ettiği gerçeğini eklemek gerekiyor. Bu akışa Rusya için çalışan onlarca Çeçen, Dağıstanlı ve diğer bölgelerden Kafkas kökenli istihbarat çalışanları da eklenmişti. Çeçenistan’ın Rus yanlısı lideri Kadirov bu durumdan övgü ile bahsetmişti. Rusya’nın Kafkaslardan ihraç ettiği gruplardan halen İdlib bölgesinde varlıklarını sürdürenler var. Bunlardan birkaçının lideri çeşitli suçlara karıştıkları ortaya çıkınca Suriye’den kaçtılar ancak örgütlenmeleri dağınık şekilde varlığını sürdürüyor.
Suriye’deki örgütleri, davranış şekillerini yahut Suriye’deki yerel enformasyon ağının gücünü hiç bilmeyenler, saldırıların üstlenilmemesi için “ne var bunda” diyebilir. Bunlar, cihat yanlısı örgütlerin bu tip saldırılardan beklentilerinin propaganda ve sansasyon olduğunu bilmeyenlerdir.
İdlib’te TSK’ya yapılan saldırılar ise askeri kaynakların ifade ettiği gibi ‘daha stratejik ve profesyonel’ saldırılar. Kaynaklar, özellikle bu saldırılardaki NATO vurgusuna dikkat çekiyor:
“Türkiye’ye bir mesaj vermek isteseler bölgedeki onlarca sivil çalışanı da hedef alabilirler. IŞİD bunu daha önce yaptı. Bu örgütler için hedefin çok önemi yok. Ancak burada stratejik bir mesaj var. Sahte üstlenmelerin sahibi örgütün söylemindeki NATO ifadesi üst üste tekrar edilen bir ifade. Bize karşı yapılan en cihatçı eylemlerde bile bu tür NATO vurgusu yapılmamıştı. Bir başka nokta, ne zaman saldırılar sonrasında güvenlik çemberi hızla kurulsa sahte üstlenmeler geliyor. Bu durum da bize bir omurga veriyor. Saldırıların taktiği, biçimleri, saldırıda kullanılan malzemeler ve saldırı sonrası hikâyelerin parçaları birleşip yakında bir sonuç verebilir.”
Millî Savunma Bakanlığı’nın son açıklamasında Ensar Ebu Bekir Sıddık Seriyyesi’nin isminin geçmeme nedeni belki de MSB’nin örgütün yapmadığını bildiği bir saldırıyı üstlenmesidir. Ancak bu durum, daha önceki teyit edilen saldırılarda bakanlığın neden bu örgütün adını zikretmekten kaçındığını açıklamaz.
Yine de durum değişmiyor: TSK’ya yönelik saldırıların kim tarafından yapıldığı net olarak bilinmiyor. MSB’nin üstlenilen saldırılar için neden örgütlerin adını zikretmediği de bilinmiyor. Türkiye’de bu konuda herkes kendi zaviyesinden bir yargıya varırken İdlib’te merak edilen soru şu: Bu gruplar, faaliyet rotaları güvenlik nedeniyle sürekli değişen, geçiş güzergâhları sadece Rusya ile paylaşılan TSK konvoylarını önceden nasıl tespit edip saldırı düzenleyebiliyor?
Bu sorular da halen net şekilde cevaplanmış değil.
Hasılı, konu güvenlik açısından farklı bir yere uzanıyor İdlib’te.