Bir sokak röportajında sığınmacılar için söylenen “Ben muz yiyemiyorum, onlar kilolarca muz alıyorlar” sözleriyle dalga geçmek için muz yedikleri görüntüleri sosyal medya hesaplarından paylaşan 11 Suriyeli gencin gözaltına alınıp sınır dışı işlemlerinin başlatılmasını Bekir Berat Özipek Serbest TV’ye değerlendirdi.
Röportajın tamamını Serbest TV’de izlemek için:
Bunun böyle abartılarak yeni bir nefret dalgası oluşturulması akıl dışı bir durum. Ama önyargı, nefret ve ayrımcılık tam da öyle bir şey.
Tik Tok’taki videolar, “Ben muz yiyemiyorum, Suriyeliler kilolarca muz alıyor” söylemini kınamak için yapılmış olabilir gibi geliyor bana. Onlar kilolarca muz alıyor diyenlere karşı “Tabii bizim bir elimiz yağda bir elimiz balda, sürekli muz yiyoruz” gibi ironik bir cevap belki. Ya da başka bir amaçla da yapılmış olabilir. Ya da başka bir sebep olabilir. Herkesin sebebi aynı da olmayabilir.
Bu yönüyle bir sitemin ifadesi de olabilir. Çünkü gerçek durum hiç de öyle değil. Devlet onlara maaş falan vermiyor ve ekonomik sorunlarımızın sebebi sığınmacılar değil.
Ama öyle veya böyle, sonuçta sosyal medyadaki gençlerin, 16-17 yaşında çocukların paylaşımlarından hareketle yine mülteci düşmanlığı yapmak için fırsat doğmuş görünüyor bazı çevrelere. Yaşını başını almış siyasetçiler, gazeteciler, o çocuklar üzerinden, göçmen düşmanlığını körüklemeye çalışıyor yine.
Asıl konuşmamız gereken, gündelik bir hadisenin ayrımcı bir kampanyaya dönüşme potansiyeli.
Sosyal medya sosyal barışı bozmak için çok elverişli bir araç. Türkiye’de sorun çıkarmaya çalışan bazı uluslararası güçler ve onların istihbarat örgütleriyle ilgili diyenler var. Onların bu amaçla iddia edildiği gibi hem içeride milliyetçi çevreleri ve hem de Suriyelileri kullandıklarını düşünenler var. Öyle veya böyle bu yanlışın bir parçası olmamak gerek.
Ama buradan hareketle tutuklamalar yapılması akıl dışı. Aynı şekilde muz yiyen gençlerin sınır dışı edileceklerine ilişkin açıklama da çok yanlış. Her suçtan veya onlara yönelik her ithamdan sonra sığınmacıların sınır dışı edileceği söylenirse, bu uyum sürecine ciddi bir zarar verir. Sadece böyle bir açıklamanın kendisi bile çok zarar verir.
Uyum süreci derken sadece sığınmacılardan, göçmenlerden söz etmiyorum. Asıl uyum programı, bu insanları kolektif bir kötü olarak kodlayıp hepsini birden hedef gösteren ayrımcı çevreleri kapsamalı. Ve eğer, en ufak bir tartışmada sığınmacıların canını böyle acıtabileceklerini görürlerse, sınır dışını kastediyorum, onları taciz edip kavganın içine çekmeye de başlayabilirler. Ayrımcıların çeşitliliğe, çoğulculuğa ve adalete uyumundan söz ediyorum. Çünkü asıl onların uyuma ihtiyacı var.”