Serbestiyet yazarlarından İzzet Akyol’un Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün (Democratic Progress Institute, kısaca DPI) talebi üzerine kaleme aldığı “Düşük Yoğunluklu 40 Yıllık Savaşın Türkiye’ye Ekonomik Maliyeti” adlı raporundan bahsetmek istiyorum. Yaklaşık 100 sayfadan oluşan bu kapsamlı çalışma hem İngilizce hem de Türkçe olarak yayınlanmış durumda, ben Türkçe versiyonunu okudum.
Rapor, terörün gerçekte başka ve daha derin siyasi ve toplumsal sorunların bir türevi olarak ortaya çıktığını savunmaktadır. Akyol meselenin iktisadi boyutuna odaklanırken; sosyo-kültürel, sosyolojik, siyasi, askeri ve hatta dini yönlerini de çok kavrayıcı bir yaklaşımla ihata ediyor. Sonuç olarak, çözemediğimiz bazı sorunlar terörün yükselmesine sebebiyet vermiş; güç kullanımının hem PKK hem de devlet tarafından bir yöntem olarak benimsenmesi çözemediğimiz sorunları daha da büyütmüş ve giriftleştirmiştir. Kırk-elli yıldır süren olaylar sebebiyle Kürt tarafının aidiyet duyguları sarsılırken Türk tarafında da derin çürümelerin meydana geldiği açıktır; bu hususlar raporun değişik bölümlerinde işlenmektedir. Türkiye’nin yönetici elitleri meseleye mütemadiyen bir “asayiş meselesi” olarak yaklaşarak, siyasi/ideolojik saiklerle veya basiretsizlikle güvenlikçi siyasetleri benimsemekte ve çözümü silaha havale etmektedir. Karşılıklı güç kullanımı geçmişten gelen güven sorununu daha da büyütmekte; çözüm için zaruri olan güven ortamını tesis etmek iyice güçleşmektedir. Akyol, bu hususu şu şekilde dile getirmektedir:
“Türkiye imparatorluk bakiyesi bir ülke olarak etnik, kültürel ve dinî/mezhepsel açıdan epey heterojen bir ülkedir. Modernleşme tecrübesi ‘hayat tarzı’ eksenli farklılaşmaları da bu tabloya ekleyerek Türkiye’nin heterojenliğini daha da arttırmıştır. Bu farklılıkları veri kabul edip dondurarak bunlar üzerinden siyaset yapılması da, bu farklılıkları yok sayan inkârcı siyasetler de Türkiye’yi rasyonaliteden uzaklaştırmakta ve sertleştirmektedir. Türkiye’deki kültürel, siyasi, etnik/zümresel vs. zıtlaşmaların ve kutuplaşmanın patlamaya yol açmaması ancak demokratikleşmeyle ve farklılıkların anayasal güvence altına alınmasıyla mümkün olabilir.”
Akyol; demokratik ilkelere riayet edilmesi, farklı kesimlerin birbirini anlaması, toplumda var olan bütün kesimlerin birbirinin eşitliğini kabul etmesi, farklı grupların bir araya gelerek bir sinerji oluşturması ve bunun ülke geneline yayılmasının önemine işaret etmektedir. Raporda, 1960’lara kadar Hollanda’da yaşanan benzer ayrışmaların demokratikleşme ve rasyonelleşme üzerinden aşıldığına işaret edilmekte; hem de on yıl gibi kısa sürede iç barışın sağlanmış olması bir model olarak örnek gösterilmektedir.
Kürt meselesinin tarihi boyutuyla bir nebze ilgilenen ve bu konuda bazı yayınları da olan birisi olarak söylemeliyim ki, İzzet Bey basireti ve bilgisiyle konuyu çok net ve anlaşılır şekilde ortaya koymuştur.
Meselenin iktisadi boyutunu anladığımı söyleyemem. Ancak, İzzet Bey’in aşina olduğum meselelerdeki vukufiyetini, isabetli analiz ve yorumlarını görünce iktisadi boyutu ile ilgili analizlerinin de isabetli olduğuna dair kanaatim kuvvetlendi.
Teorik arka plandaki yaklaşımların PKK’nın faaliyetleri ve devletin tutumu ile meydana gelen sorunları açıklayıcı nitelikte olması da meseleye ne kadar derinlemesine odaklanıldığını göstermektedir.
Ülke olarak gerçekten çözüme odaklanma iradesi gösterecek olursak, sadece bu metnin yol haritası olarak ele alınması dahi sorunun bitirilmesinde önemli bir adım olabilir diye düşünüyorum.
Tüm Ortadoğu’nun anahtarı Kürdistan’dır veya Kürtlerdir; tarihi, sosyolojik ve coğrafi veriler buna işaret etmektedir. Yavuz Sultan Selim ve İdris-i Bitlisi’nin 1500’lerin başında oluşturduğu statükoyu bu gözle yeniden ve ciddi şekilde incelemek yerinde olacaktır. Ben de, bugün, “Kürt barışı” gerçekleştiğinde Suriye, Irak gibi iki komşu ülkenin Türkiye ile beraber büyük bir değişim geçireceği, zenginleşeceği ve toplumsal huzurun temin edileceği kanaatindeyim. Sadece bu kadarla da sınırlı olmayacağı muhakkak. Türkiye’nin artık ayaklarını bağlayan bir prangaya dönüşen hamâsetten kurtulup rasyonel politikalar izlenmeye başlandığında veya bu yönde bir irade ortaya konduğunda Türkiye’nin muazzam bir çekim merkezi haline geleceğine ve etrafındaki ülkeleri de hızla dönüştüreceğine şüphe yoktur.
Coğrafyaya, tarihe, sosyolojiye, kültürel yapıya sırt çevrilerek kuvvet zoruyla ne reel politika yürütülebilir, ne de barış sağlanabilir. İzzet Bey’in çalışması bunu bize bir kere daha göstermiştir. Söz konusu raporu, bu hususlarla ilgili olan herkese tavsiye ediyorum; raporu şu linkten indirmek mümkün: https://www.democraticprogress.org/publications/the-impact-of-four-decades-of-conflict-on-the-economy-of-turkey/
_______________
Nazmi Eroğlu 1963’te Trabzon’da, Of’ta doğdu. İlk ve ortaokulu Of’ta, lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde okudu, sonrasında yine İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesindeki İktisat Fakültesi Türk İktisat Tarihi anabilim dalında yüksek lisansını tamamladı. Tarih ve kısmen siyaset ağırlıklı olarak değişik pek çok mecrada yazıları yayımlandı. 1990’dan beri Osmanlı Arşivi’nde uzman olarak çalışmakta olan Nazmi Eroğlu’nun neşredilmiş onu aşkın kitabı bulunmaktadır.