Yaklaşık iki yıl önce, tam olarak 28 Şubat 2019’da Serbestiyet’te yayımlanan “Eski iktidar ortaklarının şimdi çok tuhaf görünen iki hamlesi” başlıklı yazımda şöyle bir soru sormuştum:
“Mademki devleti sızma yöntemiyle ele geçirmesine ramak kalmıştı, Gülen Cemaati başarısızlık durumunda kadrolarının devletten kazınması anlamına gelecek darbe girişimine hangi akla hizmetle başvurmuştu? Ve: AK Parti, eski sistemle ülkeyi tek başına yönetmeye devam edebilecekken, neden ancak koalisyonla yönetebileceği bir hükümet modelini zorladı? Onlarınmış gibi görünseler de, bunlar başka bir oyun kurucunun hamleleri olabilir mi?”
Bu soruyu (soruları) sorduğumda, ortada ne Ahmet Dönmez’in “Cemaat içeriden adım adım 15 Temmuz’a nasıl sürüklendi” dizisi vardı, ne de AK Parti içinden gelen “50+1 tuzaktı, bizi bu tuzağa sürüklediler” sızlanmaları… Fakat bunlar şimdi var ve benim o yazıda dile getirdiğim, eski iktidar ortaklarının (Gülen Cemaati’nin ve AK Parti’nin) 2019’dan bakıldığında çok tuhaf görünen hamlelerinin arkasında, onları bu hamlelere ‘sürükleyen’ bir güç olabileceği ihtimali bugün, 2021’de daha da kuvvetlenmiş durumda.
2019’daki yazıya, geçmişe -benim o yazıda yaptığım gibi- esasen akıl yürütme ve spekülasyonla bakmanın problemlerine dair bir rezervle başlamıştım:
“Geçmişte yaşananların bugün ürettiği sonuçlara bakmak, zihnimizde bir sürü soruyla birlikte yaşamaya devam eden ‘geçmiş’ hakkındaki kavrayışımızı berraklaştırmaya yardımcı olabilir. Bu yöntem, ‘geçmiş’ yaşanırken ortada olmayan bazı somut-nesnel bilgilerin zamanla ortaya çıkmasıyla elde edilecek ‘geçmiş’ kavrayışı kadar sağlam olmayabilir. Çünkü olgulardan çok akıl yürütmeye, spekülasyona dayanır; fakat yine de iş görür.
“Ben de bugünkü yazıma, kullanacağım yöntemin zaaflarının farkında olduğumu belirtmek üzere ‘biraz spekülasyondan bir şey olmaz’ diyerek başlamak istiyorum.”
Bu satırları yazmamın üzerinden iki yıl geçti; artık biraz daha özgüvenli, biraz daha cesur spekülasyonlar yapabilirim. Neden? Çünkü o yazıda işaret ettiğim ‘geçmiş’ yaşanırken ortada olmayan bazı somut-nesnel bilgilerin zamanla ortaya çıkması keyfiyeti artık varit: Ahmet Dönmez’in “Cemaat içeriden adım adım 15 Temmuz’a nasıl sürüklendi” dizisi ve AK Parti içinden gelen “50+1 tuzaktı, bizi bu tuzağa sürüklediler” sızlanmaları…
Şimdi önce 2019’daki yazıda hangi spekülatif tespitleri yaptığımı hatırlatacak, sonra da yukarıda işaret ettiğim yeni ve somut gelişmelerin orada öne sürdüğüm spekülatif tespiti neden ve nasıl güçlendirdiği üzerinde duracağım.
Yazıda, okurların ağzından kendime şöyle bir soru sormuştum:
“Bugünden bakıldığında, Gülen Cemaati’nin darbeye kalkışmasıyla, AK Parti’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve bağlı olarak 50+1 kararının onlara ait olduğuna inanmanın güç göründüğünü, o kararların Gülen Cemaati’nin ve AK Parti’nin öz kararları olmayabileceğini imâ ediyorsunuz… Yani siz, onları buna teşvik eden, kışkırtan başka bir öznenin varlığından mı şüpheleniyorsunuz?”
Yazıda, soruya “evet” cevabı verdiğimi söylüyordum. Eh, Türkiye’den söz ediyorsak, bu soruya “evet” cevabı veren birinin aklının arkasındaki ‘özne’ de bellidir: Türkiye’de, kendisine ister sağcı, ister solcu, isten başka bir şey desin, devletin ‘hikmet’ini her şeyin üzerinde gören, içinde askerlerin ve sivillerin yer aldığı bir ‘akıl.’
İyi de bu akıl parçalanmamış mıydı? AK Parti bu aklı parçalamamış, devlet-hükümet ayrımını ortadan kaldırmamış mıydı?
Bu itiraza cevabımı şöyle dile getirmiştim sözünü ettiğim yazıda:
“Doğrusu, olan bitene, asla gerçekleşmeyecekmiş gibi görünen kimi nevzuhur ittifaklara bakıp da ‘O Türkiye çok geride kaldı’ demek hiç kolay görünmüyor.
“Eski Türkiye’nin ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle birlikte gömüldüğünü her gün tekrar eden iktidara ve iktidar medyasına inanabilmek keşke mümkün olsaydı… Vesayete karşı mücadele döneminde AK Parti’nin kanını içmeye ant içen kimi çevrelerin şimdi ‘beka tehdidi’ ortak paydasında AK Parti’yle kolkola yürümeye başlamalarını nasıl açıklayacağız? Samimiler mi, yoksa o ‘akıl’ın taktiğinin bir gereği olarak mı oradalar? Bir zamanlar çok iyi bildiğimiz, tanıdığımız ve yenilmiş sandığımız ‘akıl’ yeni yüzü ve yeni taktikleriyle tekrar devrede olamaz mı?
“Ben, 15 Temmuz darbesinden de (2016), 17-25 Aralık’tan da (2014) önce bu güçlerin AK Parti’yle ittifak aradıklarını ve bunun mümkün olabileceğini düşünüp yazmış biri olarak, bu soruya tabii ki olumlu cevap veriyorum. (Sözünü ettiğim yazı: ‘Cemaat ile hesaplaşmada hükümet-Ergenekon işbirliği muhtemel’, Al Jazeera Turk, 20 Nisan 2014).”
Etyen Mahçupyan, son haftalarda Serbestiyet’te bugünkü iktidar mücadelesinin salt siyasete ve partilere bakarak anlaşılamayacağını, analize mutlaka ‘Devlet’i de katmak gerektiğini işleyen yazılar yazıyor. Anlaşılabileceği gibi ben de aynı kanaatteyim ve 2019’daki kuşkularım şimdi daha da güçlenmiş durumda.
Önümüzdeki yazıda: 2019’da böyle speküle ettiğim tabloya, sonradan ortaya çıkan iki gelişmenin yani Ahmet Dönmez’in yazı dizisinin ve AK Parti içindeki 50+1 tartışmalarının ışığında baktığımızda neler görüyoruz? Bir başka deyişle: Cemaat ‘içeriden’ 15 Temmuz’a adım adım sürüklenirken ‘dış’ta kim vardı? AK Parti, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kendisi için yaratacağı tehlikeleri görüp unutturmaya çalıştığı bir dönemde ‘dış’tan hangi baskılara maruz kalarak (hangi ‘tuzağa düşerek’) Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni ve 50+1’i getirdi?