[23-24 Aralık 2021] Geçen akşam bir yemek sohbetinde lâf Konstantin Kavafis’ten açıldı. Kızım bilmiyor. Ithaka’yı da okumamış. Anlattım biraz. Nasıl, hemen bütün ömrünü (1863-1933) İskenderiye’de geçirdiğini. “Başka hiçbir yere gitmeyecek, başka hiçbir kıyıya erişmeyeceksin. / Bu şehir koyvermeyecek seni (…) / Daima bu şehre döneceksin.” 1892’de bir devlet dairesinde girdiği küçük memurluğun kesintisiz, biteviye otuz yıl sürdüğünü. (Edip Cansever’in de Kapalıçarşı’daki antikacı dükkânının asma katında otuz yılını geçirmesiyle benzerliğini.) 29 Nisan’da doğup 29 Nisan’da öldüğünü. 154 şiirini, yayınlanabilir kabul ettiği. Tamamen metaforsuz yazmasını. İki büyük konusunu: tarih ve aşk. Daha doğrusu, cinsel istek. Eşcinsel tutku şiirlerinin benzersizliğini. Kiralık odaların, arka sokakların, gizli buluşmaların sefaletini sanata dönüştürmesini.
Eve döndük. Odama çekildim. Çıkardım kitaplarını. Rae Dalven’in (1961), Edmund Keeley ve Philip Sherrard’ın (1975), en son Stratis Haviaras’ın (2004) elinden çıkma İngilizcelerini. Tekrar okudum, saatlerce. Daha önce farketmediklerime rastladım. Birine takıldım. Aşağıda. Arkaplanı: Jül Sezar öldürülmüş. İkinci triumvirlik kurulmuş: Oktavyan, Antuan, Lepidus (İÖ 43-32). Önce katillerle, Brutus ve Kassiyus ile hesaplaşmışlar (İÖ 42). Sonra adım adım birbirlerine girmişler. Oktavyan, ilk Lepidus’u çıkarmış aradan. Antuan ise doğuda üslenmiş. Sezar’ın sevgilisi Kleopatra ile evlenmiş. Mısır’ın efsanevî zenginliğini Roma’ya karşı kullanmayı ummuş. Üçüncü İç Savaş başlamış. İÖ 31. Oktavyan’ın ordusu ve donanması, Antuan ile Kleopatra’nın güçlerini sıkıştırmış, Yunanistan’ın batı kıyısındaki Aktium’da. (Ne tuhaf; 1538 Preveza ve 1571 Lepanto muharebeleriyle aynı yörede.) Sonuç, Oktavyan’ın kesin zaferi. Rakiplerini Mısır’a kadar kovalayacak. Önce Antuan, sonra Kleopatra intihar edecek.
Kendim çevirdim. Kavafis’in Anadolu kenti hem hayalî hem gerçek. Roma egemenliğini tanımak ile Yunan kimliğini korumak arasına sıkışmış yetkilinin telâşı, gelmiş geçmiş bütün hamasî nutuklara dair bir şeyler fısıldıyor.
Küçük Asya’da Bir Kasaba
Doğrusu hiç beklenmiyordu
Aktium’daki deniz savaşının böyle sonuçlanması.
Ama bildiriyi baştan yazmak gereksiz.
Sadece isimleri değiştirmeli.
İşte o son satırlarda,
“Romalıları, Sezar’ın ancak karikatürü olabilecek
Oktavyan felâketinden kurtardı” yerine,
“Romalıları Antuan felâketinden kurtardı” diyeceğiz.
Metnin kalanına cuk oturuyor.
“Ey şanlı fatih,
girdiği her savaşın galibi,
usta politikacı, hayranlık uyandıran,
herkesin adına dualar ettiği,
Antuan’ın zaferi uğruna;”
işte orası şöyle değişecek:
“Oktavyan’ın zaferi uğruna,
Zeus’un bizlere kusursuz armağanı —
Yunanlıların kudretli koruyucusu;
Yunan âdetlerini onore ettiğinden,
el üstünde tutulan, her Yunan diyarında;
övgü ve saygımıza lâyık olan;
başarılarını eksiksiz kaydettiğimiz,
Yunan dilinde, şiir ve düzyazıyla —
Yunan dilinde, şanın şöhretin taşıyıcısı,”
vesaire vesaire. Gerisi cuk oturuyor.