Timothy Ash’in Türkiye ekonomisine dair sorulara verdiği cevaplar şöyle:
Şunu sorarak başlamak istiyorum: Aylardır Ankara’nın ekonomi politikalarını sert bir şekilde eleştirseniz de Londra’da Bakan Nebati ve yatırımcılarla yapılan toplantıdan sonra daha olumlu bir bakışa sahip gibisiniz. Bakışınızdaki bu değişikliğe ne sebep oldu?
Görüşümün çok fazla değiştiğinden emin değilim. Bence bakan toplantıya çok iyi hazırlanmıştı ve yabancı yatırımcıların Türkiye’de hâlâ hoş karşılandığının sinyallerini verdi. Bu zaten bir sempati toplama ziyaretiydi. Ankara’dan son aylarda gelen söylemler Türkiye’nin kendi sorunlarını kendisi çözmek istediğini ve yabancı yatırımcıların hoş karşılanmadığını hissettiriyordu. Bakan Londra’dayken ise bunun tam tersi bir izlenim aldık. Spekülasyonların aksine “Biz yabancı sermayeye müteşekkiriz, biz yabancı sermaye istiyoruz. Sizi dinlemek istiyoruz” mesajı verildi. Bu bence ümit vericiydi. Aynı zamanda Londra’ya gelmiş olması, çaba sarf etmiş olması önemliydi. Söylemek istediklerini çok iyi ifade etti. Yatırımcılara hâlâ Türkiye’de hoş karşılandıklarına dair güçlü bir mesaj verdi.
Siz bu toplantıya katıldınız. Bloomberg, toplantıda Nebati’nin ‘yabancıların kültürel farklılıklar nedeniyle Türkiye’deki yüksek enflasyonun nedenlerini anlamakta zorlanabileceklerini’ söylediğine dair bir haber geçti. Daha sonra Türkiye Hazine ve Maliye Bakanlığı, Nebati’nin böyle bir söylemde bulunmadığını belirtti. Bakan böyle bir şey söyledi mi yoksa söylemedi mi? Kafa karışıklığını ne yarattı?
Bakın birkaç tane toplantı yapıldı. Birçok yatırımcının katıldığı birkaç tane grup toplantısı vardı, bir de teke tek görüşmeler vardı. Benim bakanla teke tek görüşmem vardı. Bana pek böyle bir şey demedi. O yüzden büyük toplantıda ne söylendiğine dair yorum yapamam. Ben görüşmemde ona politikayı sordum. Bakın, şunu söylemek önemli: Bu ümit verici bir görüşmeydi ama sorunlar ortadan kaybolmadı. Hâlâ bu yeni ekonomik modelin çok yüksek enflasyon karşısında istikrarlı olma yeteneği konusunda şüpheciyim. Hâlâ cari denge açığı var; döviz kuru üzerindeki baskı devam ediyor. Aynı zamanda özellikle Rusya-Ukrayna savaşı tehdidini düşündüğümüzde çok zor da bir jeopolitik zemin var. Böyle bir savaş, enerji ve turizm açısından Türkiye’yi çok kötü etkiler.
Ben Merkez Bankası politikasını eleştirmeye devam ediyorum. Bence politika faizi çok daha yüksek olmalı. Türkiye çok düşük faizle devam etmemeli. Faiz oranları bu kadar düşükken enflasyonla mücadele etmek çok zor olacak.
Döviz kuru üzerindeki baskı şu anda önemli bir konu. Medyada yer alan haberlere göre Bakan Nebati ‘döviz kurunun stabil kalacağına’ dair söz verdi. Bunu gerçekçi buluyor musunuz?
Dış rezerv verileri pek de umut verici değil. Türkiye’nin tampon işlevi görecek kadar büyük döviz rezervi yok. TL’nin aralık ve ocakta Merkez Bankası ve devlet bankalarının sert müdahaleleriyle stabilize olduğunu biliyoruz. Bunu çok uzun süre yapamazlar. İnsanların güvenini kazanmaları lazım. Yerel halk, ekonomik planın işe yarayacağına ikna olmalı, yabancılar tekrar Türkiye’ye yatırım yapmak istemeli. Öbür türlü durumu bu kadar düşük faizle 2023 Haziran’ında yapılacak bir seçime kadar götürmek çok zor olacak. Dediğim gibi ek olarak bir de jeopolitik zorluklar var. Ukrayna’daki çatışma derinleşirse Türkiye için hayat çok zor olacak.
Birkaç hafta öncesine gidelim. Londra’daki toplantıya gitmeden önce ne gibi risk faktörleri ve ne gibi fırsatlar görüyordunuz?
Uzun süredir Türkiye’yi takip ediyorum. İki taraf da beni görüşlerim nedeniyle eleştiriyor. Bu olabilir. Yabancı yatırımcılar Türkiye’ye yatırım yapmak istiyor öyle değil mi? Türkiye’yle ilgili birçok şeyi beğeniyorlar. Çok iyi bankalar var, çok iyi şirketler var, kamu finansmanı fena değil; iyi denebilecek bir seviyede. Yatırım yapmak istiyoruz. Şu anda en büyük tehlike işareti faiz oranları. Bence Türkiye’nin güvenilir para politikası olan güvenilir bir Merkez Bankası olsaydı, yabancılar tekrar Türkiye’ye çok para yatırırdı. Fırsat şu: Eğer benim ve diğer yatırımcıların Bakan’la yaptığı konuşmalar, politikanın elitleri ile siyasi liderlerini Türkiye için olumlu bir yol olduğuna ve kısa sürede daha yüksek faiz oranları içeren ortodoks politikalarla enflasyonu düşürülebileceğine ikna ederse, yatırımcılar politikacıları bunun için ödüllendirecektir. Bu durumda Türk varlıklarının çok iyi bir performans sergilediğini görürüz.
Ancak şunu tekrar söyleyeyim: Enflasyon yüzde 50’lerde, faiz yüzde 14’lerde. Bu akla yatkın değil. Faiz oranları bu durumdayken enflasyonun düşebileceğini düşünmüyorum.
Peki toplantıda endişelerinizin ne kadarı cevap buldu. Ayrılırken Türkiye’nin ekonomisine güveniniz artmış mıydı?
Anlattıklarımı dinlediklerini hissettim. Umuyorum Bakan, görüşlerimizi ciddiye almıştır ve görüştüğü yatırımcıları dinleyip para politikası ile daha genel olarak faiz oranları politikası ve mevcut politikaların sürdürülebilirliği konusunda endişeler olduğunu anlamıştır. Umuyorum Ankara ve İstanbul’a döndüğünde gücü elinde bulunduranlarla konuşmalar yapmıştır ve politikalarda değişim olur. En azından böyle umuyorum.
Nikkei’ye yaptığı açıklamalarda Sayın Nebati yeni politikalarından vazgeçmeyeceklerini söyledi. Sizin alışılmışın dışında olan bu politikayı sıkça açık bir şekilde eleştirdiğinizi biliyorum. Gelecekte bu politikanın sürdürülebilir olacağını düşünüyor musunuz? Yoksa bir U dönüşü mü olacak?
Eskiden Britanya’nın Harold Macmillan diye bir başbakanı vardı. Biri ona “Politikadaki en zor şey nedir” diye sorduğunda, “Olaylardır sevgili evladım, olaylar” yanıtını vermişti.
Bilirsiniz, Erdoğan tarih boyunca pragmatikti. Bunun nedeninin çevresindeki insanlar olduğunu iddia edebilirsiniz. Çevresinde Ağbal, Babacan, Şimşek ve Abdullah Gül gibi bu görüşleri hafifleten çok iyi politika yetkilileri vardı. Şimdiki endişe, Erdoğan’ın faiz oranını kontrol ediyor olması. Ama bence Ukrayna’da bir savaş görürsek Türkiye politikasını değiştirmek zorunda kalacak. Türkiye daha yüksek enerji fiyatları ve turizmden gelir kaybedeceği için zarar görecek. Bence mevcut hedef mayıs-haziran ayında turizm sezonu başlayana kadar zaman kazanmak. Bunun cari açığı hafifleteceğini umuyorlar. Ancak gelecek ay içinde Ukrayna’da bir çatışma görürsek Rus ve Ukraynalı turistler büyük ihtimalle Türkiye’ye gelmeyecek. Bu, cari dengeye darbe vurur. Döviz kurunda büyük baskı görürüz. Bence bu durumda Merkez Bankası zor bir karar verip politika faizini yükseltmek zorunda kalacak.
Yeni kur korumalı mevduat uygulamasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin olumlu taraflarından biri çok girişimci bankacıları ve politika belirleyicileri olması. Kredi Garanti Fonu’nu hatırlayacaksınız. İlk başlatıldığında çok eleştirilmişti, sonra başarılı oldu. Hatta belki çok başarılı olup çok fazla krediye teşvik ederek makro dengesizliğe sebep oldu. Bu kur korumalı mevduat planı çok girişimci. Zaman kazandıracaktır, ama temeldeki problemi çözmüyor: Faiz oranları çok düşük. Kendi başına sorunu çözebileceğini sanmıyorum. Daha yüksek faiz ihtiyacını birkaç ay erteleyebilir. Ancak bence iyi Merkez Bankası politikasının yerini tutmayacaktır.
Londra’daki gibi toplantıların amacının Türkiye’ye yabancı yatırımcıyı geri çekmek olduğu biliniyor. Peki AKP iktidarında sizce çok sayıda yabancı yatırımcının Türkiye’ye dönmesi olası mı? Onları ne geri getirir?
Bence son birkaç senenin yatırımcılar için çok acılı geçtiğini söylemek adil olur. Birçok insan Türkiye konusunda iyimser kalarak ve Türk varlıklarına güvenerek çok para kaybetti. Sanırım o insanlar şimdi çok dikkatli davranıyor. Hatırlayacaksınız; Ağbal, Merkez Bankası başkanlığına getirildiğinde insanlar bunun bir dönüm noktası olduğuna inandı ve Türkiye’ye tekrar para yatırdılar. Sonra kovuldu ve çok para kaybettiler. O yüzden Türkiye’ye güven az. Bu hükûmetin yabancı yatırımcının güvenini kazanması için çok çalışması gerekiyor. İmkânsız değil. AKP, Türkiye’yi 20 senedir yönetiyor. İlk 10 yıl inanılmaz derecede başarılıydı. Ekonomi ilk 10 yılda çok başarılıydı. İkinci 10 yıl o kadar başarılı olmadı. İnsanlar, Türkiye’nin o ilk 10 yılki haline dönebileceğini umuyor. Hatırlayın Türkiye o 10 yılı yükselmiş yatırım notuyla bitirdi, şimdilerde ise o not ciddi oranda düşürüldü. Yatırımcılar da pragmatiktir ve fırsatlar isterler. Bu kadar negatif reel faiz oranı ve bu kadar yüksek enflasyonla şu anda Türkiye’ye yatırım yapmak çok zor.
Unutmamamız gereken bir şey de 15-18 ay içinde seçim yapılacak olması. Seçimler de belirsizlik yaratıyor.
Seçim tartışmalarına döneceğim ancak önceki sorumu takiben şunu sormak istiyorum: Seçimde hükûmet değişikliği olursa ne olacak? Eğer muhalefet seçimi kazanıp iktidar olursa yabancı yatırımcı onlara daha çok mu güven duyar? DEVA lideri Ali Babacan, “Durum seçimden bir hafta sonra değişmiş olur” demişti. Bu gerçekçi mi; bu kadar hızlı bir değişim yaşanabilir mi?
Yatırımcılar iyi politikalar ister. O yüzden hangi hükûmet iyi politika sunarsa, yabancı yatırımcı parasını Türkiye’ye geri koyarak onu ödüllendirecektir. Bakan Babacan çok iyi bir Hazine ve Maliye Bakanı’ydı; hatırlayacaksınız kendisi Dışişleri Bakanlığı da yaptı. Yabancı yatırımcılar Babacan’a çok güveniyor. Bence Babacan herhangi bir rolle hükûmete dönerse etkisi olur. Onun hem yabancı hem de yerli yatırımcılar arasında ciddi boyutta destekçileri var. Ama durum aynı zamanda hükûmetin şekli ve politikalarına bağlı olacaktır. Bence Babacan ve seçimden sonra yönetime gelebilecek olası ittifak, AKP iktidarının ilk 10 yılındaki başarılı ekonomi politikasına dönüleceği mesajı veriyor.
Türkiye’yi çok iyi takip ettiğinizi, o yüzden size durumu açıklamama çok da gerek olmadığını biliyorum. Görünüşe göre 2023 Haziran’ından daha önce, erken seçime gidilmesi olasılığı var. Türkiye piyasalarının şu anda çok dengesiz olduğunu biliyoruz. Bir erken seçim daha da fazla dengesizliğe sebep olur mu?
Ben mevcut ekonomik politikanın TL’yi 2023 Haziran’a kadar stabil tutabileceğini düşünmüyorum. O yüzden bence Erdoğan’ın seçimlere erken gitmesi çok olası. Eğer Lira bir periyotta stabil kalırsa ve anketlerde biraz iyileşme görürse eylül-ekim ona erken seçimlere gidebileceği bir pencere verebilir. Bence piyasalar anketlere ve mesajlara odaklanacak: Bu tartışmalı bir seçim mi olacak? Kampanya dönemi sakin mi geçecek? Erdoğan kaybederse iktidarı kolay bir şekilde teslim edecek mi? Piyasalar barışçıl ve demokrat bir seçim istiyor. Aynı zamanda kazanan kim olursa iyi ekonomik politikalar uygulanmasını istiyor. Dediğim gibi; mevcut ekonomik politika ortamı; negatif reel faiz oranları çok zarar verici. Yüksek enflasyonun ana nedenlerinden biri. Piyasalar kesinlikle para politikasında değişiklik görmek istiyor.
Financial Times’ta geçen hafta Türkiye’deki duruma odaklanan bir makale yayımlandı. Bu makalede Türkiye ekonomisinin çökmekten kurtulmasının neredeyse bir mucize olduğundan söz ediliyordu. Sizce Türkiye ekonomisi kötü durumda olsa da hâlâ istikrarlı olması bir mucize mi?
Tam olarak öyle demezdim. Kur aralıkta 18.30’a gitti. 13.50’de olsa bile, çok fazla değer kaybetmiş bir para birimi var ortada. O yüzden para birimi bu kadar zayıf bir durumda stabilize olmuşken bir mucize veya başarıdan söz etmek çok zor. Para birimi için bir akış olmalı; belki de bu odur. Bence Bakan Nebati ve Merkez Bankası için zorluk şu; Lira şu an ucuz olabilir, bu da cari denge o ayara gelmeye devam ediyor anlamına geliyor olabilir. Ama enflasyon yüzde 50 iken Lira’nın rekabetçiliği 13.50’de bile çok hızlı eriyecek. Eğer sene sonuna kadar 13.50’de kalırsa belki bu yüzde 50’yi falan memnun edecek. Bilmiyorum. Tehlike şu; rekabetçi kalabilmek ve enflasyonla dengede kalmak için değer kaybetmeye devam etmek zorunda. Yani burada merkezde enflasyon var. Hükûmet ve Merkez Bankası, enflasyonla mücadele etmek için çok daha sıkı çalışmalı.
O yüzden soruna dönersek; ben ortada bir mucize olduğunu düşünmüyorum. Maalesef geçen sene değer kaybına kötü politikalar sebep oldu. Geçen sene Lira’yı ayakta tutmak için ciddi anlamda uluslararası rezerv satıldığını gördük. Şimdi ise ‘bekle ve gör’ modundayız. Daha iyi politikalar görmek istiyoruz. İstikrar olup olmayacağını ve tünelin sonunda ışık olup olmadığını bu belirleyecek.
Son olarak tekrar Sayın Nebati’yi sormak istiyorum. Sizin geçmişteki birçok Hazine ve Maliye Bakanı hakkında kapsamlı bilgiye sahip olduğunuzu biliyorum. Son zamanlarda hızlı bakan değişiklikleri oldu ve Bakan Nebati ilk günlerinde gündem oldu; “Yatırımcının gözünden anlarım” dedi, bir söyleşide Lira’yı nasıl stabilleştirdiklerini pek bilmediklerini söyledi. Aynı zamanda yeni politikaları halka anlatma yükü de ona düştü. Siz onunla Londra’da bizzat tanıştınız. Gözlemleriniz nelerdir?
Bakan’la ilk kez Londra’da tanıştım. Tabii toplantıdan önce hakkında çok şey okumuş ve duymuştum. Türkiye’deki bazı görüşmeleri eleştiri konusu oldu. Sadece gördüklerim ve duyduklarım hakkında dürüst fikirlerimi söyleyebilirim; bence iyi bir performans sergiledi. Ömrümde birçok farklı ülkeden birçok bakanla görüştüm, özellikle de Türkiye’nin birçok Hazine ve finans yetkilisiyle görüştüm. Bu Türk yetkililerle bazı toplantıların kötü geçtiğini söylemek zorundayım. Bence bu görüşme iyi geçti. Bakan Nebati iyi hazırlanmıştı, söylemek istediklerini iyi ifade etti, insanları dinledi. Politika karışımına katıldığımı söylemiyorum; hatta katılmadığımı söyleyebilirim. Para politikası uygun değil. Ancak bu konuyu tartışmaya açık olması umut vericiydi. Bu konuyu tartıştık. İnsanların farklı görüşleri olur. Dediğiniz gibi ben geçmişte Türkiye’nin para politikasını açıkça eleştirdim. Eleştirmeye de devam ediyorum; görüşlerim değişmedi. Ama önce de dediğim gibi dost canlısı ve dinlemeye açık olması; yatırımcılarla, en azından benimle iyi iletişim kurması beni umutlandırdı. Ama hâlâ ekonomik politika karışımı konusunda ikna olmadım.